Akşam yemeği gelmiş ve Ruken yemeğini yiyordu. Bana yemek olarak şimdilik serum veriyorlardı. Başımı cama çevirmiş, masmavi gökyüzüne bakıyordum. "Hadi bakalım bugün ayağa kalkacaksınız." diyen Hemşire'ye bakışlarımı çevirdim. "Düşersem ve dikişlerim açılırsa korkuyorum." dedim. "Biz buradayız merak etme." deyip üzerimdeki örtüyü kenara çekmişti. Açıkcası düşerim diye korkuyordum.
Serum şişesini getirdikleri tekerlekli demire takmışlardı. Bir kolumdan Ruken diğer kolumdan hemşire tutmuştu. Ayağa kalktığım sırada gözlerimin önü kararmıştı. Tam düşeceğim zaman ikisi beni tutmuştu. "İyi misin?" diye soran Hemşire'ye "Tansiyonum düştü sanırım." dedim. "Tamam biraz bekleyelim." demişti.
Yavaş yavaş yürümüş, odadan dışarı çıkmıştım. Karnımın alt kısmındaki dikiş yerlerim resmen yanıyordu. Kendimi sanki yeni yürümeyi öğrenen bir bebek gibi hissediyordum. Ama şuan tam da öyle olmuştum. Hiç bir şeyi tek başına yapamıyordum. Koridor boyunca yürümüş sonra tekrar yürümüştük. Üzerimde şuan sadece hastane önlüğü vardı. Açıkta kalan bacaklarıma ve kollarıma serin hava değince titremiştim.
Yanımda yürüyen Hemşire'ye başımı çevirdim. "Artık kendi kıyafetlerimi giyebilir miyim?" diye sordum. "Birazdan içeri girince giyebilirsin." demişti. Şuan bu durumda kendimi çok aciz gibi hissediyordum. Ameliyata sağlam girmiş ama yarı sağlam çıkmıştım. Ama biliyordum ki bunların hepsi geçecekti.
Ruken'in yardımıyla oradaki lavaboya girmiştim. Üzerimi yine onun yardımıyla çıkarmıştım. Gözlerimi karnıma çevirmiş, sargı bezine parmaklarımla dokunmuştum. O sargı bezinin altında dikişlerim vardı. Onlar nasıl geçecek hiç bilmiyordum. Pijama takımını yine onun yardımıyla giymiştim.
Lavabodan çıkmış yavaş adımlarla yatağıma doğru gidiyorduk. "Pansuman zamanı." diyen stajyer bir çocuk odamıza girmişti. Yatağa çıkmış ve uzanmıştım. Çocuk elindeki malzemeleri hazırlıyordu. "Rica etsem karnını açabilir misin?" diye sormuştu. Makasın ucundaki sargı bezine tendirdüyot dökmüştü. Pijamanın alt kısmını biraz aşağıya indirmiştim.
Nedense biraz utanmıştım ama tıpta ayıp olmazdı. Karnımın alt kısmında ki sargı bezini tutup, çıkarmıştı. Dikişlerimin üstünde tendirdüyotü gezdirmiş yeni bir tane sargı bezi yapıştırmıştı. "Artık kalka bilirsin geçmiş olsun." demiş ve gitmişti. Yataktan biraz doğrulduğum zaman bebeğin ağlama sesini duymuştum. Ruken bebeği kucağına almış "Paşamız acıkmış." demiş ve kucağıma koymuştu.
Pijamanın üst düğmelerini açmış ve oğlumu emzirmeye başlamıştım. Çok acıkmış olacak ki nefes almadan emiyordu. Kolumdaki serum iğnesi hareketlerimi kısıtlıyordu. "Boran hoş geldin." diyen Ruken'in sesiyle bakışlarımı kapıya çevirmiştim. "Hoş buldum." demiş ve elindeki poşetleri Ruken'e vermişti.
Bakışlarımı hemen bebeğime çevirmiştim. "Minik pandamız acıktı mı?" demişti. Yanıma gelmiş bebeğin yüzüne dokunmuştu. Eğildiği için yüzüyle aramda çok az bir mesafe kalmıştı. Bana nedense bir anda sıcak basmıştı. Onunla fazla yakınmışız gibi hissediyordum. Başını çevirmiş ve bana bakmıştı. Bende başımı kucağımda tuttuğum oğluma çevirdim. Orada bulunan sandalyeye oturmuştu.
Beni izlediğini biliyordum. Ona hiç bakmamaya çalışıyordum. "Sen nasılsın?" diye sormuştu. "Nasıl olayım iyiyim." dedim. Oğlum kucağımda uyuyakalmıştı. "Bebeğin adını daha koymadık." dediği zaman bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Senin dediğin gibi babanın adını koyalım." dedim. "Sen istiyorsan koyalım." demişti.
Bakışlarımı kucağımda uyuyan oğluma çevirdim. "Artık onun adı Serhat can." dedim. "Serhat can." diye tekrarlamıştı. Ruken bebeği almış ve beşiğine yatırmıştı. "Rojin yine yürüyüş yapmamız lazım." demişti. "Ama daha yeni oturdum." demiş ve Ruken'e bakmıştım. "Hemşire bol bol yürümeni söyledi." demişti. Serum şişesini yeniden tekerlekli demire takmıştık. Bir koluma Ruken diğer koluma Boran girmişti. "Benim lavaboya gitmem lazım." diyen Ruken bizi Boran'la baş başa bırakmıştı.
Düşmemek için elimi Boran'ın omzuna koymuştum. Boran'da kolunu belime sarmıştı. "Bahçeye çıkalım mı?" diye sordu. "Bebek uyanır ve ağlar, bahçeye falan çıkamam." dedim. "Ruken başında bebek ağlarsa haber verir." demişti.
"Boran ben bahçeye çıkmak istemiyorum." dediğim halde beni zorla bahçeye çıkarmıştı. Hava kararmış ışıklar etrafı aydınlatmaya başlamıştı. Orada bulunan bir banka oturmuştuk. "Temiz hava almak sana iyi gelecek inan bana." demişti. Rüzgar esince ağaç yapraklarının sesi biraz olsun rahatlamama neden olmuştu. Gözlerimi kapatmış temiz havayı ciğerlerime çekmeye başlamıştım. "Şuan sanki iki yabancıyız." demişti. "Böyle olmasını sen istedin." dedim ve ona baktım. "Ben eski Rojin'i özledim." dedi. Yüzüme gülümsememi yerleştirdim. "Eski Rojin öldü." dedim ve oturduğum yerden ayağa kalktım. Serum şişesinin takılı olduğu aparatı sürüyerek ağır adımlarla oradan uzaklaştım.
Odaya girdiğim zaman annemlerin içeride olduğunu görmüştüm. "Kızım geçmiş olsun." demişti. "Sağol annem hoş geldiniz." dedim ve ona sarıldım. Babama, Abime, Rojda'ya ve Kader'e tek tek hepsine sarılmıştım. "Ama bu çok tatlı." diyen Kader bebeği seviyordu. "Bir ihtiyacın var mı kızım?" diye soran anneme baktım. "Yok sağol Boran her şeyi almış." dedim. Yatağıma doğru gitmiş ve oturmuştum. Ruken serum şişesini eski yerine geri takmıştı.
Kapının tıklatılmasıyla bakışlarımızı kapıya çevirmiştik. "Rojin Mirzaoğlu." diyen ve elinde «hoş geldin bebek» yazılı çiçek taşıyan adama baktım. "Buyurun benim." dedim. "Bunu size gönderdiler. Şuraya bir imza atar mısınız?" demiş ve yanıma gelmişti. Dediği yere imzamı atmıştım. Çiceği orada bulunan çekmeceli dolabın üstüne koymuş "Geçmiş olsun." demişti. "Teşekkür ederim sağolun." dedim. "Çiçekler abimden gelmiş." diyen Rojda'ya baktım. Çiçekçi daha sonra elindeki süsleri kapıya asmıştı. Kapıda kocaman harflerle «hoş geldin can bebek» yazıyordu. İşini bitiren adam gitmişti.
Boran içeriye girince bakışlarımı pencereye çevirmiştim. "Bir şey lazım olursa haber verirsin." diyen Boran'a, Ruken "Tamam Boran abi." demişti. Gözlerime biriken göz yaşlarım akmasın diye kafamı hafif yukarı kaldırmıştım. "Ziyaret saati bitti." diyen sesle bakışlarımı tekrar odaya çevirdim. Herkes gidince etraf yine sessizleşmişti.
Ruken ve bebek derin bir uykuya dalmış ama ben bir türlü uyuyamamıştım. Dolu gözlerle pencereden dışarıya bakıyordum. Canım o kadar çok sıkılmıştı ki kendimi koridora atmıştım. Yavaş adımlarla sessiz koridor da yürüyordum. Yorulunca orada bulunan sandalyelerden birine oturmuştum. "Uyku tutmadı sanırım." diyen sesle bakışlarımı karşımda duran adama çevirdim.
Ameliyattan çıktığım zaman konuştuğum adam şuan karşımdaydı. "Evet uyku tutmadı." dedim. Adamın üstünde beyaz bir doktor önlüğü vardı. "Beni hemen tanıdın." demişti. "Sesinizden tanıdım." dedim. Yanımdaki sandalyeye oturmuştu. "Ağlamak istiyor ama ağlayamıyor gibi bir halin var." demişti. "Bilmem öyle mi?" diye sordum. "Bence öyle." demişti.
İkimizde karşımızdaki duvara bakıyorduk. "Eşini çok seviyorsun. Ama o sana ihanet etmiş gibi hissediyorsun öyle değil mi?" demişti. "Sen nasıl nereden bil." diyeceğim sırada lafımı kesmişti. "Ben insan sarrafıyım." dedi. Adamın şuan dedikleri o kadar doğruydu ki..
Gözlerimdeki yaşları artık daha fazla tutamamıştım. "Çok özür dilerim." dediğim zaman "Sorun değil ağlaya bilirsin." demişti. "Evet eşimi çok seviyorum ama o benim değerimi bilmiyor. Mutluluğumuzu kendi elleriyle şirkete gömdü." dedim. "Erkekler bazen ne istediklerini bilmezler. Elindekinin kıymetini kaybettikleri zaman anlarlar." demişti. "Şuan eşin seni kaybetmenin korkusunu yaşıyor." dedi. "Biliyorum." dedim ve göz yaşlarımı sildim. Gözümde parlayan intikam planı Boran'ı süründürmeye hazırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...