Bir duvardan diğerine giderken "Oğluma ne oldu?" diyen sese başımı çevirdim. Berfe hanım ağlayan gözlerle bana doğru geliyordu. Ağzımı açıp bir şey diyeceğim sırada acil servisin kapısı açılmış ve doktor bey dışarı çıkmıştı. "Boran oğlum iyi mi?" diye soran Serhat ağa Doktor'un yanına gitmişti. Doktor tek tek hepimize göz gezdirdikten sonra Serhat ağaya bakıp "Oğlunuz beyin kanaması geçirmiş, onu hemen ameliyata aldık. Şuan için durumu hakkında bir şey söylemem doğru olmaz." demişti.
"Yaşayacak ama değil mi?" diyen Serhat ağanın suratı kıpkırmızı bir renk almıştı. Doktor ifadesiz gözlerle ona bakıp bir şey demeden oradan ayrılmıştı. Gözlerimdeki yaşlarla olduğum yerde sanki çivilenmiş gibi duruyordum. "Oğlum!" diye feryat eden Berfe hanım yere yığılınca Harun ve Ruken onun yanına koşmuşlardı. Gözlerimin önü birden kararınca bende yere yığılıp kalmıştım.
Gözlerimi açtığım zaman hastanenin kendine has kokusu burnuma çarpmıştı. Başımı çevirip yan tarafıma baktığım zaman Kader'in baş ucumda oturduğunu gördüm. "Yenge uyandın mı?" demişti. "Bana ne oldu?" diye sorup ona bakmıştım. "Annemde sende bayıldınız." demişti. Kolumdaki serumu o an fark etmiştim. "Uyandınız mı? Geçmiş olsun." diyen bir hemşire biten serumu çıkarmaya gelmişti. "Sağolun." deyip yattığım yerden doğrulmuştum. Hemşire serumu çıkarıp "Artık kalkabilirsiniz." deyip gitmişti. Kader'in yardımıyla kalkıp yoğun bakım ünitesinin önüne gelmiştim. "Boran'ı yoğun bakıma aldılar." diyen Harun'a baktım. Onunda gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Berfe hanımda Ruken'in kolunda yanımıza gelmişti. Berfe hanım yanıma gelip bana sarılmış "Boran iyi olacak merak etme kızım." demişti.
Boran'ın ağzında oksijen maskesi, sol tarafında monitör vardı. Onu camın arkasından izliyordum. Başındaki sargı bezinin üstüne file bandaj takmışlardı. Elimi cama koymuş "Beni sensiz bırakma." deyip fısıldamıştım. Gözümden bir iki damla yaş kayıp düşmüştü. Boran'ın sol tarafında duran monitör acı acı ötmeye başlamıştı. "Ne oluyor?" diye telaşla sormuştum. "Abime bir şey mi oldu?" diyen Kader yanıma gelmişti. "Doktor yok mu?" diyen Harun olmuştu.
Bir doktor ve bir kaç hemşire çok geçmeden yoğun bakıma girmiş ve hemen müdahale etmişti. Doktor iki elini üst üste koyup Boran'ın göğsüne kalp masajı yapmaya başlamıştı. Bizde gözümüzdeki yaşlarla onları izliyorduk. Şok cihazını hazırlayan hemşire diğer hemşireye cam tarafını işaret etmişti. Hemşire gelip camdaki stor perdeyi indirmiş ve bizim içeriyi görmemizi engellemişti. Ama biz yinede orada durmaya devam etmiştik. "Allahım sen oğlumun yardımcısı ol." diyen Berfe hanım elini açmış dua ediyordu.
Sonunda kapı açılmış doktor ve hemşireler dışarı çıkmıştı. "Oğlum iyi mi?" diye soran Serhat ağaydı. Doktor ona bakıp "Oğlunuz küçük bir kalp krizi geçirdi ama hemen müdahale ettik. Şuan durumu stabil, geçmiş olsun." deyip gitmişti. "Harun oğlum annenleri al eve götür, ben burada kalırım." diyen Serhat ağaya bakmıştık. "Ben bir yere gitmem oğlum bu haldeyken." diyen ve orada bulunan sandalyeye geçip oturan Berfe hanıma bakmıştım. Serhat ağada onun yanına geçip oturmuştu. "Hadi bizde dışarı çıkıp hava alalım." diyen ve koluma giren Kader beni oradan çıkarmıştı.
Dışarı çıktığımız zaman serin hava bizi karşılamıştı. Orada bulunan bir banka gidip oturmuştuk. Boran'ın yüzü gözlerimin önüne gelince gözümden bir damla yaş düşmüştü. 'Allahım sen ona yardım et.' dedim içimden. Kader ayağa kalkıp "Yenge hadi içeri girelim." deyip bana bakmıştı. "Sen git ben biraz daha oturacağım." dedim. Kader başını sallayıp içeri girmişti.
Harun yanıma gelmiş ve elindeki karton bardağı bana uzatıp "Sana çay getirdim." demişti. Uzattığı bardağa bakıp ardından bakışlarımı ona çevirmiştim. "Teşekkür ederim ama canım istemiyor." dedim. "İçin ısınsın." deyip bardağı elime tutuşturmuş ve yanıma oturmuştu. Cebinden sigara paketini çıkarmış ve paketi bana uzatmıştı. Paketten bir sigara çıkarıp dudaklarımın arasına koymuştum. Harun elindeki çakmakla sigaramı yakmış ardından kendine de bir tane sigara yakmıştı.
Elimdeki sigaranın dumanı geceye karışıyordu. "Boran'a bir şey olursa ben yaşayamam ki." dedim. Harun ağzındaki sigarayı çıkarıp başını bana çevirmişti. "Abim güçlü adamdır, Allahın izniyle ona bir şey olmaz." demişti. Boran'a bir şey olursa gerçekten ben yaşayamazdım. Kendimi şuan sudan çıkmış ve nefessiz kalmış bir balık gibi hissediyordum.
Harun ayağa kalkmış ve elini bana uzatıp "Hadi artık içeri girelim." demişti. Sanki bacaklarım tutmuyor gibi ayağa bile kalkamıyordum. Harun elimden tutup beni ayağa kaldırmıştı. Harun'un kolunda ağır adımlarla hastaneye girmiştim.
Bir hemşire gelip bizlere bakmıştı. "Hepinizin burada durmasına gerek yok. Eve gidip dinlenmeniz daha iyi olur. Acil bir şey olursa biz sizi çağırırız." deyip gitmişti. Yoğun bakım ünitesinin camına doğru gitmiş, içeride yatan Boran'a bakmıştım. "Şimdi gidiyoruz ama geri geleceğiz." dedim.
Hep beraber hastaneden çıkıp Harun'un arabasına binmiştik. Araba sessiz bir şekilde sokak ışıklarının altında ilerliyordu. Araba evin önüne park edince arabadan inip eve girmiştik. Herkes odasına çekilince ben de eskiden kaldığımız odaya çıktım. Odaya girince Boran'la yaşadığımız anılar bir bir gözlerimin önüne gelmişti. Bütün anılar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Bu odada ağlamış ve yine bu odada mutlu olmuştum. Kendimize yeni bir ev ve yeni bir hayat kurarken böyle bir şeyin başımıza geleceğini hayal bile etmemiştim. Yatağa yatıp Boran'ın yastığını elime almış ve gözyaşlarımla ıslanmasına izin vermiştim.
Telefonumun sesini duyunca yataktan doğrulup telefonu elime aldım. «Rojda» arıyordu. Nefesimi alıp verdim ve telefonu açtım. Benim daha bir şey söylememe fırsat vermeden Rojda konuştu. "Alo yenge bizimkileri arıyorum cevap vermiyorlar, bir şey mi oldu?" demişti. Gözlerimdeki yaşlar yanaklarımdan bir bir süzülürken ona cevap verdim. "Boran abini hastaneye kaldırdık, beyin kanaması geçirmiş." diyebilmiştim.
"Ne!" diye feryat ettiğini duydum. "Şuan durumu nasıl iyi mi? Ben hemen oraya geliyorum." demişti. "Yoğun bakıma aldılar, durumu stabilmiş, biz de şu an evdeyiz." dedim. Rojda'nın ağladığını duyabiliyordum. "Rojda, abin iyi gerçekten iyi, o iyi olacak merak etme." dedim. "İyi olacak değil mi?" dediği zaman "Evet iyi olacak merak etme." dedim. Telefonu kapatıp komodinin üstüne koyduğumda, tuttuğum gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Gerçekten Boran iyi olacak mıydı? Tekrar aramızda olacak mıydı? İşte onu bilmiyordum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...