"Annnee" diyen ve üstüme oturan Can'ın sesiyle gözlerimi açmıştım. "Günaydın tosbik." dedim ve onu kendime çekip yanağına öpücük kondurdum. "Babbaaa" demiş ve yanımda uyuyan Boran'ın üstüne çıkmıştı. "Günaydın paşam." diyen Boran, Can'ı ellerinin arasına almış ve havaya kaldırmıştı. Can kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Can'ı bir uçak misali havada bir ileri bir geri getirip götürüyordu. Can kahkaha atıyor "Annnee babaa" diyordu.
Midem bulanınca koşarak lavaboya girmiştim. Bir kaç haftadır mide bulantısı yaşıyordum. Aklıma gelenle bana sıcak basmıştı. Hamile olamazdım değil mi? Çünkü her gün doğum kontrol hapı alıyordum. Sadece bir sefer hapı almayı unuttuğumu hatırlamıştım. Boran'la baş başa çıktığımız yemekten sonra eve gelmiştik. Ondan sonra olanlar olmuş kendimi yatakta, Boran'ın altında bulmuştum. İşte o zaman hap almak aklıma bile gelmemişti.
Soğuk terler dökmeye başlamıştım. Çünkü şu sıralar çocuk falan düşünmüyordum. Avucuma biriktirdiğim suyla yüzümü yıkamış, aynadan kendime bakmıştım. "İnşallah hamile falan değilimdir." dedim. "Gülüm biz mutfağa iniyoruz." diye bana seslenen Boran'ın sesini duymuş "Tamam bende birazdan gelirim." demiştim. Peki ya hamileysem o zaman ne olacaktı? İşte onu hiç düşünmek bile istemiyordum. Elime havluyu almış ve yüzümü kurutmaya başlamıştım.
Mutfağa girmiş, beraber kahvaltı yapan Boran'a ve Can'a bakıyordum. Boran elindeki patates kızartmasını Can'a yediriyor, Can'da büyük bir iştahla patatesi yiyordu. "Siz ne kadar tatlısınız böyle ya." dedim ve onların yanına gittim. Boran'ın dudaklarına öpücük kondurmuş, Can'ın da başının üstüne öpücük kondurmuştum. "Günaydın Rojin hanım." diyen ve çayımı dolduran Zilan'a bakmış "Günaydın canım." demiştim. "Rojin bak ne diyeceğim." diyen Boran'a bakmış "Ne diyeceksin?" diye sormuştum. "İki hafta sonra Can tam bir yaşına girecek. Ona doğum günü partisi düzenlemeyi düşünüyorum. Sen ne dersin?" demişti.
"Aslında çok iyi olur, balonları ve süsleri ben alırım yeri sen ayarla." dedim ve çatalımdaki patatesi ağzıma attım. Boran yüzündeki tebessümle bana bakmış ardından başını Can'a çevirip "Sen bir yaşına mı gireceksin tosbik." demişti. "Evet babası tosbiğimiz bir yaşına girecek." dedim ve Can'a baktım. Can elini ağzına koymuş, parmaklarını emiyordu. Bir kaç dişi de çıkınca tavşan gibi olmuştu.
"Boran doğum gününe Harun'u ve Ruken'i de çağıralım mı?" diye sordum. Harun ve Ruken bir kaç ay önce İstanbul'a gitmişlerdi. Onları şimdiden özlemiştim. "Olur ben Harun'u bugün ararım." demişti. Boran ağzını silmiş ve masadan kalkmıştı. "Ben artık şirkete gideyim." demiş ve Can'ın başının üstüne öpücük kondurmuştu. Bende kalkmış onu kapıya kadar geçirmiştim. Boran bana dönünce dudaklarına öpücük kondurmuştum. Ellerini yüzümün iki tarafına koymuş, dudaklarıma uzun bir öpücük kondurmuştu. "İşte şimdi oldu." demiş ve gülümsemişti. Kızaran yanaklarımla ona bakmıştım.
Kulağıma küpemi takarken "Zilan, Can durmazsa beni ararsın ben hemen gelirim." dedim. "Tamam merak etmeyin, siz keyfinize bakın." demiş ve bana gülümsemişti. Dudaklarıma rujumu sürdüğüm sırada Zilan odadan çıkmıştı. Aynadan son bir kez kendime bakmış ardından bende odadan çıkmıştım. Merdivenlerden aşağıya inmiş, beni uğurlamaya gelen Can'ı kucağıma almış, yanağından öpmüştüm. Rujumun izi yanağında öpücük izi bırakmıştı. "Babbaabay." demiş ve bana el sallamıştı. "Bay bay annem." dedim ve minicik eline öpücük kondurdum.
Arabama atlamış ve yola çıkmıştım. Müzik açmış ve çalan şarkıya eşlik etmeye başlamıştım. Arada parmaklarımla elimin altındaki direksiyona hafif ritimlerle vuruyordum.
Berfe hanım bu sefer amacına ulaşamamıştı. Çünkü Harun, Ruken'i tutup elinden götürmüştü. Berfe hanım Harun'a yalvarmış, yakarmış ama yine de onu bu düşüncesinden geri döndürememişti. Berfe hanım onların arkasından çok göz yaşı dökmüştü. Açıkcası onun o haline hiç acımıyordum. İstediğini elde edemeyince hep göz yaşı döktüğü için artık onun bu haline alışmıştım.
Bugün bir kaç arkadaşımla buluşacaktım ama ondan önce uğramam gereken bir yer vardı. Arabayı hastanenin önüne park etmiş ve arabadan inmiştim. Kalbim küt küt atmaya başladığı zaman nefesimi derin bir şekilde almış tekrar aynı şekilde vermiştim. Hastane kapısından içeriye girdiğim zaman Doktor Gökhan beyi göreceğimi beklemiyordum. Beni gören Gökhan bey bana doğru gelmeye başlamıştı. "Rojin nasılsın? Seni buraya hangi rüzgar attı?" diye sormuş ve elini bana uzatmıştı. "İyiyim siz nasılsınız?" diye sordum ve elini sıktım. "İş güç koşturmaca." demiş ve gülümsemişti.
"Her şey yolunda mı?" diye sormuştu. "Evet her şey yolunda." dedim. "Buraya geliş sebebini merak ettim." demişti. "Hamile miyim değil miyim öğrenmeye geldim." dediğim zaman şaşırmış bir şekilde suratıma bakmıştı. "Sizin kadar bende şaşkınım." dediğim zaman yüz ifadesini değiştirmişti. "Hadi gel hamile olup olmadığına bakalım." demiş ve odasına doğru yürümeye başlamıştı. Bende onun peşine takılmış, odasına doğru gitmiştim.
"Buraya uzanıp karnını açar mısın?" demiş ve bana bakmıştı. Sedye tarzı yatağa çıkmış, karnımı açmıştım. Gökhan bey eline aldığı jeli karnıma sürmüştü. Karnıma değen soğuk jelle ürpermiştim. Ultrason cihazının önünde duran tabureye oturmuş, eline aldığı ultrason aletiyle karnım üstünde gezinmeye başlamıştı. Siyah beyaz ekrana bakmış "Evet bir bakalım." demişti. Pür dikkat bende ekranı izliyordum. "Tebrikler iki aylık hamilesin." demiş ve başını bana çevirmişti. Gözlerim kocaman açılmış, yutkunamamıştım. "Ne o yoksa sevinmedin mi?" diye sormuştu. Gözlerim istemsizce dolunca çatık kaşlarla suratıma bakmış "Gerçekten bu habere sevinmedin sen." demişti.
Dolu gözlerle masanın diğer tarafında oturan Doktor Gökhan beye bakıyordum. "Yoksa beklemediğin bir gebelik haberi miydi?" diye sormuştu. Başımı olumlu anlamda sallamıştım. Gözlerimi kapatıp açmamla beraber göz yaşlarım akmaya başlamıştı. "Anlıyorum." demiş ve ayağa kalkmıştı. Masanın etrafından dolaşmış benim yanıma gelmişti. Yanımda duran sandalyeye oturmuş, elini omzuma koymuştu. "İstersen bebeği aldıralım." dediği zaman başımı kaldırıp ona bakmıştım.
Elimi karnımın üstüne koymuş, nefesimi vermiştim. Daha hiç bir şeyden haberi olmayan bu yavruya nasıl kıyacaktım? Onu daha dünyaya gelmeden nasıl hayattan koparacaktım? Ona bu canı ben vermemiştim ki. "Ona kıyamam ki." diye bilmiştim. Diğer elimde tuttuğum siyah beyaz ultrason görüntüsüne baktım. "Allah onu bana vermişse vardır bir bildiği." dedim ve göz yaşlarımı sildim. "O zaman kendini üzme." demiş ve omzumu hafiften sıkmış ve ayağa kalkmıştı.
Hastaneden çıkmış arabama doğru gitmiştim. Yüzümde hem heyecan hem şaşırmış bir ifade vardı. Arabama binmiş, arabayı çalıştırmış, arkadaşlarımla buluşacağım cafeye doğru yola çıkmıştım. Okul arkadaşlarımla yıllar sonra ilk kez buluşacaktık. Okuldan sonra hepsi başka şehirlere gittiği için onları yıllardır görmüyordum. Cafenin önüne gelince arabayı park etmiş, arabadan inmiştim. Dışarıdaki temiz havayı içime çekince içim bir anda huzurla dolmuştu. Cafeden içeri girmiş, arkadaşlarımın olduğu masaya doğru gitmiştim.
"Herkese merhaba." dediğim zaman yüzlerindeki mutlulukla ayağa kalkmış, beni karşılamışlardı. "Hoş geldin Rojin." diyen Dicle'ye sarılmış "Hoş buldum." demiştim. Tek tek Gülay'a, Zerrin'e, Özlem'e ve Zeliha'ya sarılmıştım. "Nasılsınız görüşmeyeli?" diye sormuştum. Yeni hayatlarını anlatmaya başlamışlardı. Dicle'nin bir, Zerrin'in iki, Zeliha'nın üç çocuğu olmuştu. Gülay ve Özlem ise daha evlenmemişti. Ardından eski günlerden bahsetmiş ve yaşadığımız bazı anılara gülmüş bazı anılara üzülmüştük. "Ee senin kaç çocuğun oldu?" diye soran Zerrin'e bakmış "Bir tane oğlum var. İkinci çocuğumda yolda." demiş ve elimi karnıma koymuştum. Yüzümde o an bir gülümseme belirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General Fiction{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...