Bölüm 43

838 20 17
                                    

Sofradaki görüntü ve kokular tok olan insanı bile acıktırırdı. Oğlum resmen yemek için sabırsızlıkla hareket ediyordu. Ama benim boğazımdan daha bir lokma bile geçmemişti. "Yenge yemeğini ye sen iki canlısın." diyen ve yanımda oturan Harun'a bakmıştım. "Harun anla beni şuan yemek yiyecek durumda değilim." diye fısıldadım. "Sen yeme o zaman yiğenim yesin hadi." demiş ve kolunu hafiften koluma vurmuştu. Masadaki yemeklere uzanmış az da olsa bir kaç lokma yiyebilmiştim. Oğlumun hareketleri azalmış ve sakinleşmişti. "Hiç bir şey için kendini aç bırakma, sana şuan aç kalmak yasak." demişti. "Tamam nasıl istersen." dedim.

Kapının zili çalınca elimdeki kaşığı tabağa koymuştum. Bir kaç dakika içinde Boran kapıda belirmişti. "Herkese afiyet olsun." demişti. "Hoş geldin oğlum gel geç otur." diyen Berfe hanım Boran'a benim karşımdaki boş yeri göstermişti. Boran geçip benim karşıma oturmuştu. "Sana yatak alalım şirkette yat." diyen Serhat ağa ağzını silmiş ve Boran'a bakmıştı. "Sizin için çalışıyorum." diyen Boran babasına bakmıştı. Esma içeriye gelmiş ve Boran'a servis yapmaya başlamıştı. "Gülüm sen nasılsın?" diye soran Boran'a bakışlarımı çevirmiştim.

"İyiyim." dedim ama Boran bakışlarımdan hiç iyi olmadığımı zaten anlamıştı. Mümkün olduğunca ona bakmamaya çalışıyordum. "Sizin aranızda kötü bir şey yok değil mi?" diyen Berfe hanımın sesiyle ona bakmıştım. "Yok sadece biraz yorgunum. İzniniz olursa biraz dinlenmek istiyorum." dedim. "Tamam kızım git yukarıda ki odanızda biraz dinlen." demişti. "Elinize sağlık." dedim ve masadan kalktığım zaman Berfe hanım "Afiyet olsun." demişti.

Oturma odasından dolu gözlerle çıkmıştım. Şuan biri dokunsa hıçkırıklarla ağlayacaktım. Merdivenlerden çıkmış, eskiden kaldığımız odaya girmiştim. Oda eskisi gibi duruyordu. Bazen buraya geldiğim zaman arada gelip burada dinleniyordum. Yatağa oturunca göz yaşlarım sanki bir çeşme misali akmaya başlamışlardı. Göz yaşı döktükçe biraz olsun rahatlamıştım.

Odanın kapısı açılmış ve Boran içeriye girmişti. "Senin bugün moralin mi bozuk?" diye sormuş ve kapıyı arkasından kapatmıştı. Önümde diz çökmüş, yüzüme bakmıştı. "Neden ağladın bir şey mi oldu?" diye sormuştu. Boran'ın elinin arasındaki elimi çekmiştim. "Yok bir şey." dedim ve ayağa kalktım. "Rojin bir şey mi oldu?" diye soran Boran'da ayağa kalkmıştı. "Bana anlatmadığın bir şey var mı? Ne bileyim belki sürpriz yumurtadan eski karın falan da çıkar." dedim. "Rojin ne saçmalıyorsun? Ne eski karısı ne diyorsun sen?" demişti.

"Eski nişanlı, eski sevgili ve eski sözlü bunlar olunca insanın gözü eski eşi de arıyor." dedim. "Bir dakika yoksa sen Asuman'ı mı duydun?" demişti. "Ben artık bunları kaldıramıyorum. Her gün senin hakkında yeni bir şeyler duymak, hemde böyle şeyler, bana ağır geliyor." dedim. "Sana Asuman'ı kim söyledi?" diye sormuştu. "Ne önemi var? Gidip o kişiden hesap mı soracaksın?" dedim. "Sana bunları anlatarak seni üzmüş." demişti. "Beni o kişi değil sen üzdün. Bana kimin ne anlattığı umurumda değil. Önemli olan senin bunları bana yaşatman." dedim.

İçimde biriken öfke gittikçe büyüyordu. Bir şeyleri kırıp dökmek veya bağırmak istiyordum. Çünkü içimdeki öfke o kadar şiddetliydi ki bebeğime veya bana zarar verebilirdi. "Sen beni sevmiyorsun değil mi?" dedim. "Tabiki seviyorum. Şimdi konuyla bunun ne alakası var?" dedi. "Beni sevseydin, hastaneye benimle gelirdin! Beni sevseydin, bu kadar çalışmaz yanımda olurdun! Beni sevseydin, beni yatakta tek başıma bırakıp kendini çalışma odasına kapatmazdın!" diye sitem ettim.

"Rojin sende biliyorsun ki yetiştirmem gereken bir projem var." demişti. "Senin ilgine ve sevgine muhtaç bir karın var ama onu hiç düşünmüyorsun!" diye sitem ettim. "Biliyorum sen benden soğudun." dedim. Gözümdeki bir damla yaş yanağımdan süzülüp gitmişti. Ellerini bana sarmış, beni kendine çekmişti. O an zar zor tuttuğum göz yaşlarım şelale gibi akmaya başlamıştı. Başımın üstüne konan öpücük artık beni sakinleştirmiyordu. "Farkındayım seni ve bebeğimizi çok ihmal ettim. Şu proje bitsin söz veriyorum. Senin hep yanında olacağım." demişti. Elleri sırtımı okşuyor ve benim sakinleşmeme yardımcı oluyordu.

Başımı kaldırdığım zaman gözümdeki yaşları silmişti. "Sana yaşattıklarım için özür dilerim." demişti. Parmakları dudaklarımı okşadığı sırada gözlerimi kapatmış, dudaklarımı aralamıştım.

Dudaklarında o an sanki yeniden hayat bulmuştum. Elleriyle başımın iki yanından tutmuş, parmaklarıyla saçlarımı okşuyordu. Bende ellerimi kaldırmış, saçlarını okşamaya başlamıştım. İçimdeki öfke az da olsa dinmişti. Kapının sesiyle dudaklarımızı ayırmıştık. "Abi babam seninle konuşmak istiyormuş." diyen Harun'un sesini duymuştuk. "Tamam sen git geliyorum." diyen Boran nefesini vermiş ve yutkunmuştu.

"Şimdi iyi misin?" diye sormuştu. "Şuan iyiyim ama sana halen daha kırgınım bunu unutma." dedim. "Tamam hadi aşağıya inelim." demiş ve elimi tutmuştu. El ele odamızdan çıkmış ve aşağıya inmiştik. "Boran gel seninle konuşalım." diyen Serhat ağa çalışma odasına doğru gitmişti. Boran'da onun peşinden odaya girmişti. Kapıyı kapatmışlardı ama kapı biraz aralık kalmıştı. Parmak uçlarıma basarak kapıya yaklaşmıştım.

"Boran oğlum biliyorsun ki kardeşin Robin hapiste." diyen Serhat ağa'nın sesini duydum. "Ee yani?" diyen Boran babasının sözünü kesmişti. "Robin'in kefaletle serbest kalma hakkı varmış. Kendi hissemizi satalım. O parayı da Robin'in serbest kalması için kefalet olarak verelim." demişti. "Baba sen ne diyorsun!" diye sitem etmişti. "Robin'in cezaevlerinde çürümesine gönlüm razı gelmiyor. Hem o da senin bir kardeşin." diyen Serhat ağa'ya "O benim kardeşim falan değil. Ben gece gündüz çalıştığım şirketi onun için mi harcayacağım! Sırf o serbest kalsın diye şirketimi satacağım!" diye sitem etmişti.

"Şirket şuan benim üzerimde ve istediğim gibi satarım. Ben senin haberin olsun diye sana danışmak istedim." diyen Serhat ağa olmuştu. "Peki Harun böyle bir şey yapacağını biliyor mu?" diye sormuştu. "Evet onun her şeyden haberi var." demişti.

"Tabi Harun gece gündüz şirkette çalışmıyor." diyen Boran'ın sözünü kesmişti. "Robin'de benim oğlum onu göz göre göre o delikte çürütemem." demişti. "Peki biz neyiz? Nereden geliyor bu Robin sevgisi? Harun ve bende senin oğlun değil miyiz?" demişti. "İkiniz de benim oğlumsunuz ama o da sizin kardeşiniz." demişti.

"Ben onun gibi bir kardeş istemiyorum. Sende şirketi onun için satacaksan sat! Ama bir daha benim yüzümü görmeyeceksin. Sen git o çok sevgili oğlun Robin ile mutlu mesut yaşa!" diye sitem etmişti. Kapının önünden çekilmiş ve orada bulunan odaya girmiştim. Kapı çarpma sesi gelmiş ardından dış kapının sesini duymuştum. Sanırım Boran dışarıya çıkmıştı. Nefesimi vermiş ve bende dışarıya çıkmıştım. Evden çıktığım zaman soğuk hava yüzüme çarpmıştı. Boran arabasını çalıştırmış ve gitmişti.

BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin