Bölüm 75

434 20 15
                                    

Gecenin sessizliği kör bir kurşun gibi bazen kulakları sağır eder ve sizi içine hapsederdi. Sonra bir ışık alır sizi sonsuzluğa mahkum ederdi. İşte tam da öyle bir geceden sonsuzluğa uzanan bir yolda çıkış yolunuzu bulmanız bir kaç dakikanızı alırdı.

Telefonun sesiyle, uyuyakaldığım kanepe de gözlerimi açmıştım. Can'da kucağımda uyuyakalmıştı. Sehpanın üstünde duran telefonu elime almam bir kaç saniyemi almıştı. Kalbim o an küt küt atmaya başlamıştı. Tanımadığım bir numarayı telefonun ekranında görmeyi beklemiyordum. Nefesimi vermiş ve telefonu açmıştım. "Alo." dedim titrek bir sesle. "Rojin hanımla mı görüşüyorum." diyen bir kadın sesi duyunca kaşlarım çatılmıştı. "Evet Rojin benim." diye bilmiştim.

"Rojin hanım eşiniz Boran bey büyük bir trafik kazası geçirdi ve maalesef eşinizi kaybettik." dediği zaman acı dolu çığlığım ona cevap olmuştu. "Ne olamaz! Boran ölmüş olamaz!" diye avazım çıktığı kadar bağırmıştım. "Maalesef üzgünüm." demişti. Telefon elimden düşünce arkasında küt bir ses bırakmıştı. Ne yani Boran şimdi ölmüş müydü? Bu doğru olamazdı.

"Rojin hanım ne oldu?" diye soran ve yanıma gelen Zilan'a cevap vereceğim zaman bacaklarımın arasında bir ıslaklık hissedince elimi oraya götürmüştüm. Parmaklarımdaki kanı görünce gözlerim kocaman açılmış ve nefesimi verememiştim. "Bebeğim." diye bildim ve ardından karanlığa mahkum edildim.

Boran karşımda duruyordu. Elimi uzatsam tutacaktım. "Boran bitanem geldin mi?" diye sorduğumda "Evet gülüm geldim. Bak oğlumuza oyuncakta aldım." demiş ve elinde tuttuğu oyuncağı bana göstermişti. "Boran sen geldin ya gerisi önemli değil." dedim. Boran bana sarılmış sanki son kez çekiyor gibi kokumu içine çekmişti. "Gülüm ben gidiyorum, oğlumuza iyi bak." dediğinde "Nereye gidiyorsun? Ben sensiz ne yapacağım?" diye sordum. "Gitmem lazım." demiş ve beni bırakmıştı. "Boran lütfen gitme beni sensiz bırakma! Biz sensiz ne yaparız!" diye bağırsam da Boran çıkıp gitmişti. Ben yine karanlığa mahkum olmuştum.

"Kendine geliyor." diyen bir kadın sesiyle gözlerimi açmıştım. Kolumdaki serum iğnesini hissedince hastanede olduğumu anlamam zor olmamıştı. "Bebeğim iyi mi?" diye sordum. "Merak etmeyin bebeğiniz iyi." diyen kadına bakmıştım. "Peki Boran eşim o nasıl?" diye sordum. "Üzgünüm onu kaybettik." dediğinde avazım çıktığı kadar bağırdım. "Hayır bu doğru olamaz! Bana şaka yaptığınızı söyleyin! Boran ölemez onun ölmediğini söyleyin!" diye bağırdım.

Bana sakinleştirici yapmışlar ve sakinleşmeme yardımcı olmuşlardı. İçim bir kor gibi yanıyor, beni kavuruyordu. Gözlerimden akan yaşların ardı arkası kesilmiyordu. "Başın sağolsun, çok üzgünüm." diyen kadın elimi sıkmış, bana gözlerindeki hüzünle bakmıştı. "Sana ne söylesem şuan boş biliyorum ama onun yokluğuna alışman lazım." dediğinde elimi elinin arasından çekmiştim. "Boran'ı buraya getirin onu görmek istiyorum! Ben onsuz ne yaparım!" diye avazım çıktığı kadar bağırmaya başlamıştım.

Harun, Ruken ve Zilan kapıdan içeri girmişlerdi. Hepsinin de gözleri ağlamaktan kızarmıştı. "Harun, Boran ölmedi değil mi?" dedim ve ona baktım. Gözlerindeki yaşlarla bana bakmış ama ağzını açıp bir şey diyememişti. "Başımız sağ olsun." diyen Ruken ağlıyordu. Yanında duran Harun'da çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Abim öldü o öldü." diye bilmişti. Gözlerimdeki yaşlarla ona bakmıştım. Boran artık yok muydu? Peki ben onun yokluğuna nasıl alışacaktım? Ciğerim yanmaya başladığı zaman burnumun direği sızlamış ve gözümdeki yaşlar akmıştı.

Şuan kendimi bir boşlukta hissediyordum. Yaşadıklarımın bir rüya olmasını isterdim. Biliyordum ki bu bir rüya değildi. "Can nerede?" diye sormuş ve Zilan'a bakmıştım. "Çocukları komşuya bıraktık." diyen Ruken'e bakışlarımı çevirmiş ve başımı sallamıştım. "Şimdi ben ne yapacağım?" diye sormuş ve gözlerimi onlarda gezdirmiştim. Kimse cevap verememişti çünkü onlarda ne diyeceklerini bilmiyordu. Kalbim yanıyor, bir ateşin içine atmışlar gibi kavruluyordu.

Hastaneden eve geldiğim zaman Boran'ın yokluğu bana öyle bir koymuştu ki gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Boran eve dönüş yolunda kaza geçirmişti. "Keşke onu göndermeseydim." dedim ve hıçkırdım. Hep Can'ın yüzünden olmuştu. Oyuncak istiyorum diye tutturmasaydı şuan Boran hayatta olacaktı. Elimde tuttuğum oyuncağı odanın bir köşesine fırlatıp atmıştım.

Bir yerleri kırıp dökmek ve içimdeki öfkeyi dindirmek istiyordum ama şuan elimden ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu. "Gülüm ben geldim." diyen sesiyle arkamı dönmüş ve Boran'ı kapının girişinde görmüştüm. "Boran sen ölmedin mi?" dediğim zaman "Ne ölmesi?" diye sormuştu. "Senin öldüğünü söylediler." diye bildim ve gözümdeki yaşları silmiştim. Tekrar odaya baktığım zaman Boran'ı görememiştim. Yine hayal kırıklığına uğramıştım. Az önce gördüğüm hayalden başka bir şey değildi.

Zilan, Can'ı komşudan almış ve şimdi odasına uyutmaya götürmüştü. Can'a nedense şuan öfkeliydim. Bana göre onun yüzünden Boran ölmüştü. Yatak odasına geçip yatağa yatmış, sırtımı yatak başlığına dayamıştım. Elimi karnıma koyduğum zaman daha çok ağlamaya başlamıştım. "Gülüm neden ağlıyorsun?" diyen sesiyle ona dönmüştüm. Yine aklım ve gözlerim bana oyun oynuyordu. "Senin yokluğuna ben nasıl alışacağım?" diye sorduğumda "Alışırsın, alışmak zorundasın." demiş ve elini karnımın üstüne koymuş "Onun adı Kardelen." olsun demiş ve gülümsemişti. "Tamam adını Kardelen koyacağım." dedim ve ona gülümsedim.

Gözlerimde kuruyan yaşlarla önümdeki duvara bakıyordum. İçimin yangını daha sönmemişti ve bu gidişle de sönmeyecekti. Boran'ın gidişiyle kendimi koca bir boşlukta hissediyordum. Biliyordum ki o gittiği yerden hiç gelmeyecekti. Bebeğini bile daha görememişti. Onu bu hayattan koparıp almışlardı. Elime aldığım Boran'ın tşörtüne burnumu dayamış, kokusunu içime çekmiştim. Tşörtündeki kokusu da zamanla kaybolup gidecekti. Onunla birlikte benimde bir yanım gitmişti. Kalbimde her zaman bir yeri olacaktı. Bir zamanlar ona bu kalbimi vermeyeceğim demiş olsam bile kalbimin her yerini zamanla onunla doldurmuştum.

Dolabı açmış ve tek tek kıyafetlerine parmaklarımla dokunmuş, gözümdeki yaşları dökmüştüm. Boran'ı son kez görmek istemiştim ama bana göstermemişlerdi. Yüzünde ve vücudunda kazanın etkisiyle derin yaralar oluşmuş o yüzden benim onu görmemi engellemişlerdi. Onu son kez kapıdan çıkarken ki haliyle hatırlıyordum. Kapıdan girip ben geldim, ölmedim demesini bekliyordum ama biliyordum ki öyle bir şey hiç olmayacaktı. Çünkü onu sonsuza kadar kaybetmiştim. Boğazımda ki kocaman olmuş yumru nefes almamı engelliyordu. Boran'la yaşadığımız anılar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Gözlerimden akan yaşlar, yanaklarımda soğuk izler bırakıp beni terk ediyordu.

BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin