Bölüm 66

468 19 19
                                    

İçimde yanan yangını kimse anlamasa da ben biliyordum. Senin hep yanında olacağım diyen Boran şimdi neredeydi? Şuan evladım için güçlü olmalıydım. Her zaman ki gibi uykusuz geçen geceden sonra yataktan çıktım.

Kıyafetlerimi çıkarmış, kendimi duşun altına atmıştım. Soğuk suyu açtığım zaman bedenime değen soğuk su titrememe neden olmuştu. Sonra yavaş yavaş alışmıştım. Soğuk su en azından beni biraz olsun kendime getirirdi.

Bedenimi saran bornozla odama girmiş, aynanın karşısına geçmiştim. Saçlarımdan sular damlıyordu. Elimde tuttuğum küçük havluyla saçlarımda ki fazla suyu aldıktan sonra fön makinesiyle saçlarımı iyice kurutmuş ve tepeden bağlayıp topuz yapmıştım.

Dolabımın kapağını açmış, içinden giyeceğim kıyafetleri çıkarmıştım. Önce ten tengi iç çamaşırlarını giymiş ardından çıkardığım siyah kot pantolonu ve beyaz tşörtü giymiştim. Olmazsa olmazım parfümümü sıkmıştım. Tabi biraz da makyaj yapmıştım. Şuan hiç bir şey düşünmek ve üzülmek istemiyordum. Bu benim kendime ördüğüm duvarlardı. Veya her şeyden uzaklaşmak için sığındığım duvarlar.

Can'ın odasına girdiğim zaman kendi kendine oynadığını görmüştüm. Beni görünce gülücükler atmaya başlamıştı. "Günaydın tosbik." dedim ve onu kucağıma aldım. Her yerini öpmeye onu gıdıklamaya başladım. Can kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Kokusunu içime çektiğim sırada "Günaydın Rojin hanım." diyen sesle başımı kapı tarafına çevirmiştim. "Günaydın." dedim. "Kahvaltı hazır isterseniz siz Can'ı bana verin kahvaltınızı yapın." demişti. "Tamam bir de unutmadan söyleyeyim. Bugün Can'ı aşı için sağlık ocağına götüreceğim." dedim ve Can'ı kucağına verdim. "Tamam ben onu hazırlarım." demişti.

Merdivenlerden indiğim sırada mutfaktan gelen kokular iştahımı daha çok kabartmıştı. Resmen şuan ağzımın suyu akıyordu. Mutfağa girmiş, kokunun kaynağına gelmiştim. Sofraya aç gözlerle baktıktan sonra sandalyeye geçip oturmuştum. Zilan'ın yaptığı menemenle adeta kendimden geçmiştim. Hayatımda ilk defa sanırım bu kadar güzel bir menemen yiyordum. Zilan ve Can mutfağa girmişlerdi. "Can paşamız hazır." demişti. "Elimi yıkayıp hemen geliyorum." dedim ve yukarı çıktım.

Orada bulunan lavaboya girdim. Önce dişlerimi fırçalayıp ardından ellerimi yıkadım. Makyajımı tazeleyip tekrar onların yanına dönmüştüm. Artık budan sonra kendime özen gösterecektim. "Çok güzelsiniz." diyen Zilan'a bakmış "Teşekkür ederim o senin güzelliğin." demiştim. Can'ın eşyalarının içinde olduğu sırt çantasını aldım ve dışarı çıktım. Can'ı bebek arabasına koymuştum. Bugün hava çok güzeldi. Temiz havayı içime çektiğim zaman içim sanki huzurla dolmuştu. Her yere arabayla gidince insan yürümeyi bile özlüyormuş.

Ağlayan Can'ı susturmak için onu kucağıma almış gezdiriyordum. Bu sefer ki aşı onun ciyak ciyak ağlamasına neden olmuştu. Elimdeki çıngırağı sallayıp onun ilgisini çekmeye çalışıyordum. Ama Can oralı bile olmuyordu. Can nihayet susunca sağlık ocağından çıkmıştık. Yol üzerinde bulunan bir parka gelmiştim. Sabahın erken saatleri olunca park sessizdi. Bir banka oturmuş, kuşların daldan dala konuşunu izliyordum. Bir kaç çocuk, anne ve babalarıyla gelince sessizlik bozulmuştu.

Banktan kalkmış ve yürümeye başlamıştım. Can, bebek arabasında mışıl mışıl uyuyordu. Sanki az önce ağlayan o değilmiş gibi. "Rojin hanım." diyen sesle olduğum yerde durmuştum. Bu kadının burada ne işi vardı ki? Hem neden beni durdurmuştu? Ağır adımlarla yanıma gelen kadına bakmak için nefesimi vermiş ve ona dönmüştüm. "Ne oldu?" diye sormuştum. Beni baştan aşağı süzdüğünü biliyordum. "Azad'ın son halini gördünüz mü?" demişti. "Ne diyorsun?" dediğim zaman "Azad'ı kocamı, Boran ağa çok kötü dövmüş bende onun yaraları için pansuman malzemeleri almaya gelmiştim." dedi.

"Peki senin kocan ne yaptığını da sana söyledi mi?" dedim. Sinirden ellerim titremeye başlamıştı. "Bana neler yaptığını biliyor musun da gelmiş Boran'ın ona ne yaptığını anlatıyorsun!" diye sitem ettim. "Bilmiyorum." diyen kadına baktım. "İsmini bilmiyorum, kim olduğunu bilmiyorum ama sana acıyorum." dedim. "Benim adım Fidan." demişti. "Tamam bak Fidan aslında Azad senin bildiğin gibi çok iyi bir insan değil." dedim. "Bende az çok onun nasıl biri olduğunu biliyorum." demişti.

"Bana o gün yaptıklarını duysan yine ona toz kondurmayacak mısın?" diye sordum. "Size ne yaptı?" diye sormuştu. "Beni tehditle evden çıkardı ve arabasına bindirdi. Ona o gün engel olmasaydım belki de bana o gün tecavüz bile edecekti." dediğim zaman Fidan eliyle ağzını kapatmış, şok olmuş gözlerle bana bakmıştı. "Onun adına sizden özür dilerim." dediği zaman "Sen neden özür diliyorsun. Senin hiç bir suçun yok tek suçun belki de onunla evli olman." dedim. "Kimsem yok ki. Hem onunla ayrılırsam sokakta kalırım." demişti.

Onunda çaresiz olduğunu göre biliyordum. Azad'a şuan mecburen katlamak zorunda olduğunu da görüyordum. Ama elimden hiç bir şey gelmezdi. Bir şey demedim ve onun yanından ayrıldım. Hem zaten ne diyebilirdim ki.

Çalan telefonumu cebimden çıkarmış, arayana bakmıştım. «Kader» arıyordu. Telefonu açtım ve kulağıma götürdüm. "Efendim Kader." dediğim zaman "Ruken yengemi doğuma aldılar." demişti. "Ama doğuma daha var." dedim. "Erken doğum sanırım." demişti. "Hangi hastane bende oraya geleyim." dedim. Kader hastanenin yerini söyleyince bir taksi çevirmiş, ve binmiştim. Acaba Boran şuan nerede ve ne yapıyordu? En önemlisi de beni düşünüyor muydu?

Taksi hastanenin önünde durunca parasını vermiş ve taksiden inmiştim. Taksici bagajda ki bebek arabasını çıkarmış ve açmıştı. Can'ı bebek arabasına koymuş, taksiciye teşekkür ettikten sonra hastaneye girmiştim.

Doğum hanenin kapısının önüne gelince beni gören Kader yanıma gelmişti. "Durumları nasıl bir şey söylediler mi?" dedim. "Hayır daha bekliyoruz." demiş ve Can'ı kucağına almıştı. Sandalyede oturan Harun'un yanına gitmiş, yanına oturmuştum. "Sağ salim gelecekler merak etme." dedim ve elimi dizine koydum. "İnşallah yenge." demişti. Berfe hanımda Harun'un öteki tarafında oturuyordu. "Anne sen nasılsın?" diye sorduğum zaman başını bana çevirmişti. "İyiyim kızım sen nasılsın?" diye sormuştu. "İyi diyelim iyi olsun." dedim.

Doğum haneden çıkan doktoru görünce hepimiz ayağa kalkmıştık. Doktor'un yüzünden o an bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. "Karım ve çocuklarım nasıl doktor bey?" diye soran Harun'a bakmıştı. "Karınızı hemen sezaryene aldık. Bebekleri maalesef kurtaramadık." demişti. Harun'un gözündeki yaşlar yanaklarından süzülüyordu. Kaşlarını çatmış "Böyle bir şey nasıl olabilir?" diye sormuştu.

"Bebekler anne karnında ölmüştü. Anneyi de zehirlemesinler diye acilen sezaryene aldık." demişti. "Doktor bey hasta kan kaybediyor." diyen sesle başımızı yüzünde maske başında bone olan kadına çevirmiştik. "Acilen tekrar ameliyata almamız lazım." demiş ve gitmişti. Doktor, Harun'a dönmüş "Karınızın rahmini almak durumunda kalabiliriz. Sizinde onayınız lazım. Onaylıyor musunuz?" demiş ve ona şok olmuş bir şekilde bakan Harun'a bakmıştı. Harun ağzını açıp konuşamamıştı. "Ne gerekiyorsa yapın." diyen Berfe hanım'a bakmış başını sallayıp içeri girmişti.

Harun pencere tarafına gittiği zaman biraz yalnız kalması gerektiğini biliyordum ama yine de onu bu halde yalnız bırakamazdım. Onun yanına gittiğim de göz yaşlarını silmişti. "Harun ağlamak istiyorsan ağla, içindekileri dök. Şuan ne desem faydası olmayacak biliyorum. Allah sana ve Ruken'e sabır versin." dedim ve gözümdeki yaşı elimin tersiyle sildim. Harun bana sarılmış ve ağlamaya başlamıştı. O ağladıkça bende ağlıyordum. "Bizim bir daha hiç çocuğumuz olmayacak mı?" diye sormuştu. Her ne kadar bu sorunun cevabını kendi biliyor olsa bile yine de sormuştu.

BERDELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin