Annelik çok kutsal bir şeydi. Bedeninde bir varlığı büyütüyordun. Sonra ona kol kanat gelip bütün kötülüklerden koruyordun. Minicik elleri parmaklarımı tutmuş, küçücük ağzıyla esnemeye başlamıştı. Gözlerini açmadan esnemesi beni gülümsetmişti. Gözlerini açtığında etrafına bakmaya başlamıştı. "İnci tanesi." dedim ve parmaklarının üstüne öpücük kondurdum. Ruken'in daha önceden başıma bağladığı kırmızı kurdaleyi çözmüştüm. "Harun'la konuştun mu? Ne zaman geliyorlar?" diye sordum.
"Bugün yola çıkacaklarmış." demişti. "Bebek ve annemiz nasıllar?" diye soran sesle başımı kapı tarafına çevirmiştim. "İyiyiz sağolun." dedim. "Bebeği işitme tarama testi için aşağıya götürmemiz lazım." diyen kadın doktora başımı salladım. Doktor hanım yanında duran hemşireye "Bebeği tarama testi için aşağıya götür." demişti. Hemşire kucağımdaki İnci'yi alıp beşiğine koymuş daha sonra odadan çıkarmıştı. "Dikişlerini kontrol edip pansuman yapmam gerekiyor." dedi. Yatağa uzanıp karnımı açmıştım. Elleri karnımdaki dikişlerin üstünde geziniyor, biraz canım yanıyordu.
Pansumanı yapmış sargı bezini yapıştırmıştı. "Bir hafta sonra dikişlerine dikkat ederek banyo yaparsın. Üç hafta sonra da dikişlerini aldırmaya gelirsin." demişti. "Tamam." dedim. "Geçmiş olsun." demiş ve gitmişti. Doğumun üzerinden neredeyse bir kaç gün geçmişti. Boran'la ara sıra o fırsat buldukça konuşuyorduk. Onunda başı kalabalık olduğu için sık sık arayıp onu rahatsız etmek istemiyordum.
Hastaneden taburcu olmuş, taksiye binip eve doğru yola çıkmıştık. Berfe hanıma ne kadar kızgın olsam da hakkımı helal etmiştim. Ruken'de benim gibi ona kırgındı ama elimizden bir şey gelmiyordu. O yüzden ikimizde ona hakkımızı helal etmiştik.
Taksi evin önüne gelince arabadan inmiştik. Ruken yanımda olmasaydı ben ne yapardım? Bi de Zilan vardı ona da çok minnettardım. Biz hastanedeyken çocuklara göz kulak olmuştu. Ruken valizleri almış peşimden eve girmişti. Pusetin içinde uyuyan İnci'yi uyandırmadan merdivenlerden yukarıya çıkarıyordum. Dikişlerim biraz acıyor ve sızlıyordu. Dairenin önüne gelince Ruken kapıyı açmış, eve girmiştik. Beni gören Can yanıma gelmiş, bacaklarıma ellerini sarmıştı. "Anne ben çeni öşledim." dedi. "Geçmiş olsun." diyen Zilan'a başımı çevirmiştim. "Sağol." dedim ve elimdeki puseti ona verdim.
Can'ın başını okşadım ve eğilip başının üstüne öpücük kondurdum. "Anne de seni özledi." dedim. Ruken koluma girince beni oturma odasına götürmesine izin verdim. Zilan kanepeye benim için yatak yapmıştı. Yatağın üstüne uzandığım zaman dikişlerim sızlamıştı. Yüzümü buruşturduğum da "İyi misin?" diyen soran Ruken'e başımı evet anlamında sallanmıştım. İnci ağlamaya başladığında Zilan onu pusetten çıkarmış, kucağıma vermişti.
"Acıktın mı sen annem." dedim ve onu emzirmeye başladım. "Bende acıttım." diyen Can'a Zilan "İstersen sana mutfakta bir şeyler hazırlayayım." dedi. "Bende süt istiyoyum." demişti. "Tamam gidip sana süt ısıtayım." dedi. "Ben annemin şütünü iştiyom." dediğinde gülümsemiştik. "Ama süt bebeğin." dediği zaman "Banane bende iştiyom." diyen Can ağlamaya başladı. "Can yanıma gel." dediğimde Can yüzündeki kocaman gülümsemeyle kanepeye çıkmıştı. "Kardeşi beraber sevelim." dedim. Can parmaklarını İnci'nin minicik yüzünde dolaştırınca az önce neye ağladığını unutmuş gibiydi.
İnci doyunca uyuklamaya başlamıştı. Omzuma koyup sırtına hafiften vurmaya gazını çıkarmaya başladım. Asel ve Asaf'ın yanına giden Can onlara bir şeyler anlatmaya başlamıştı. "Biliyonuş mu benim tarteşim var." demişti. İnci'yi beşiğine koyduğum zaman kapı zilinin kuş gibi öten sesi kulağıma gelmişti. Ruken kalkıp kapıyı açmaya gitmişti. Boran ve Harun içeri girince yüzlerindeki buruk tebessümü görmüştüm. "Baba." diyen Can oturduğu yerden kalkmış, Boran'ın kucağına atlamıştı. "Canım oğlum." diyen Boran, Can'ı alnından öpmüş, sonra onu yere indirmişti.
"Geçmiş olsun gülüm." diyen Boran yanıma gelmiş, alnıma öpücük kondurmuştu. "Sağol." dedim ve bakışlarımı Harun'a çevirdim. "Harun seninde başın sağolsun." dedim. "Sağol yenge dostlar sağolsun." diyen Harun ardından Ruken'e bakmış "Hadi eve gidelim, çok yorgunum." demişti. Onlar eve gidince Boran yanıma oturmuştu. "Nasıl oldun? İyi misin?" diye sormuştu. Yüzümdeki elini elimin arasına almış, avucunun içini öpmüştüm. "Ben iyiyim, asıl sen nasılsın?" diye sordum. "Nasıl olayım, bir yanım eksik kaldı." dediğinde gözlerinde birikmiş yaşları gördüm. Boran gözlerinde akmak için bekleyen yaşları silmiş ve ayağa kalkmıştı. Beşiğin yanına gitmiş, kızımızı sevmeye başlamıştı. "Hoş geldin prenses." demişti. Bir göz yaşı gözünden düşünce gerisi gelmişti.
Ayağa kalktım ve arkadan ona sarıldım. Çenemi omzuna koymuştum. "İstersen ona annenin adını verelim." dediğimde bana dönmüştü. "Ne dersin?" diye sordum? Tek kaşını kaldırmış, ne diyeceğini düşünüyordu. Hiç bir şey demeden bana sarılmıştı. Kollarımı ona sarmış, sırtını sıvazlamaya başlamıştım. "Sen ne iyi kalpli bir kadınsın." diye fısıldadığın da gözümde biriken yaşlar, yanaklarımdan süzülmeye başladı. İkimizde şuan aynı şeye ağlıyorduk.
Boran'ın bir kaç günde ne kadar çöktüğünü görebiliyordum. Sanki dağ gibi dik duran adam gitmiş, onun yerine kırılgan bir adam gelmişti. Yaşın kaç olursa olsun her yaşta annene ihtiyacın oluyordu. Annen gidince bir kolun kırılıyor ve yen içinde kalıyordu. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da şuan ne kadar acı çektiğini biliyordum. Kanepede uyuyakalan Can'ı Zilan yatağına yatırmaya gitmişti. "Kader ve Rojda'nın durumu nasıl?" diye sordum. "Onlar da perişan oldu." demiş ve nefesini sesli bir şekilde vermişti. "Rojin ben bir karar aldım." dediğin de gözlerinin içine baktım. "Ne kararı?" diye sordum. "Mardin'e dönmeye karar verdim." dediği zaman gözlerim kocaman olmuştu.
"Annemi bırakıp buraya gelmemiz bir hataydı." demişti. "Ama şimdi annen yok." dedim. "Evet yok ama ben annemin emaneti iki kız kardeşimin başında olmak istiyorum." dedi. "Baban onların başında." dediğimde gözleri öfkeyle dolmuştu. "Babam kendi hayatına bakıyor, annem zerre umurunda olmadığı gibi kızları da umurunda değil." dedi. Söylediklerinden hiç bir şey anlamamıştım. "Boran bana söylemediğin bir şeyler mi var?" diye sordum. Nefesini sesli bir şekilde vermiş "Babam annemi Robin'in annesiyle aldatmaya devam etmiş." dedi. Bedenim ürpermiş, tüylerim diken diken olmuştu. O an ne diyeceğimi bilememiştim. Ağzımı bir şey demek için açtığımda söyleyecek bir şey bulamamıştım.
"Annem her şeye katlandığı gibi bu ihanete bile katlanmış." dedi ve burnunu çekti. Gözleri yeniden dolunca ona sarıldım. Ani hareket edince dikişlerim acımış ve ağzımdan acı dolu ufak bir inilti kopmuştu. "Gülüm iyi misin?" diye soran Boran'ın gözlerindeki telaşı görmüştüm. "İyiyim, biraz dikişlerim acıdı." dedim. "Ani hareket etme, dikkat et." demişti. Boran beni kanepedeki yatağın üstüne yatırmıştı. Orada bulan koltuğa oturmak için gideceği sırada elini tuttum. Başını bana çevirmiş "Bir şey mi isteyeceksin?" diye sormuştu. "Yanıma gel." dedim ve konuşmasına fırsat vermeden onu yanıma çektim.
Boran yanıma uzanmış, kolunu bana sarmıştı. Başımı göğsünün üstüne koyduğumda saçlarımı okşayıp başımın üstünden öpmüştü. Başımı biraz yukarı kaldırdım ve ona baktım. Gözlerinin içi ve burnu kızarmıştı. Burnunun üstüne öpücük kondurdum. Elini yanağıma koymuş, parmaklarıyla yanağımı okşamıştı. Nefesim onun yüzüne ve boynuna çarpıyordu. Boran yutkununca adem elması hareket etmişti. Gözlerine baktığımda kahverengi gözleriyle göz göze gelmiştim. Yutkundum ve dudaklarımla dudaklarının üstünü kapattım. Ellerini başımın iki yanına koyduğunda ağzımı araladım. Dili ağzımın içine kaymış, dilimle buluşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
Ficción General{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...