Her gün hastane ve ev arası resmen mekik dokuyordum. Yine o günlerden birindeydim. Harun şirkete gittiği için ben taksiyle gelmek zorunda kalmıştım. Boran'ı artık uyandırma kararı almışlardı. Yüzümdeki gülümsemeyle ve elimdeki papatyalarla hastaneye giriş yapmıştım. Yoğun bakım ünitesinin oraya geldiğim zaman camdan içeriye göz atmıştım. İçeride gördüğüm kişiyle olduğum yerde dona kalmıştım. Ellerim titreyince elimdeki papatyalar ayaklarımın ucuna düşmüştü. Ensem ve başım alev almış gibi yanıyordu. Helin içeride Boran'ın yanında onunla konuşuyordu. Bir eliyle Boran'ın elini tutmuştu.
Boğazımdaki yumru o an nefes almamı engellemişti. Boran'ın hastanede olduğunu nereden duymuştu? Titreyen bacaklarımla yavaş yavaş yoğun bakım kapısının önüne gelmiştim. Yine titreyen ellerimle kapının kolunu kavrayıp açmıştım. Boran ve Helin başlarını benim olduğum tarafa çevirmişti. "Boran bu kızın burada ne işi var?" diye sorup nefesimi verdim. Boran kaşlarını çatıp suratıma bakmıştı. "Sende kimsin?" dediği zaman neye uğradığımı şaşırmıştım. "Boran benim Rojin." deyip yatağın yanına gittim. "Ben seni tanımıyorum." dediği zaman afallamıştım. "Hadi dışarı çıkalım." diyen ve kolumdan tutup beni zorla dışarı çıkaran Helin'e öfkeyle baktım.
"Bırak kolumu!" diye sitem ettim ve kolumu elinin arasından çektim. "Bana hemen ne olduğunu anlat!" diye bir kez daha bağırdım. "Tamam sakin ol anlatacağım." deyip yutkunmuştu. "Hadi bekliyorum." dedim ve kaşlarımı çatıp ona baktım. "Boran hafıza kaybı yaşıyor." dediği zaman beynimden vurulmuşa dönmüştüm. "Ne yani Boran şimdi beni hatırlamıyor mu? Peki seni nasıl hatırlıyor?" dedim. Helin nefesini verip bana bakmıştı. "Boran sadece benimle olduğu zamanları hatırlıyor. Yani ondan sonrasını unutmuş." demişti.
"Hayır ben inanmıyorum sen yalan söylüyorsun!" diye bağırdım. "İstersen doktoruna da sorabilirsin." demişti. Onu orada bırakıp Doktor'un odasına koşmuştum. Kapının önündeki sekreter kızın sesiyle durdum. "Hanımefendi doktor bey müsait değil." demişti. Dolu gözlerimi ona çevirdim. "Benim doktor beyle acilen konuşmam lazım." diye bildim. Olduğum yere çöküp tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım. Sekreter beni ayağa kaldırıp bir sandalyeye oturtmuştu. "Siz burada oturun ben doktor beye haber vereyim." deyip gitmişti. Karnıma ağrılar saplanıyordu. "Girebilirsiniz." diyen sese başımı kaldırıp baktım. "Çok teşekkür ederim." deyip doktor beyin odasına girmiştim.
Boğazımdaki yumru konuşmama engel olmuştu. "Buyurun oturun." diyen doktora baktım ve gösterdiği yere oturdum. "Boran eşim hafızasını kaybetmiş." diye bilmiştim. "Bizde böyle bir şeyi beklemiyorduk. Şuan hafıza kaybının durumunu öğrenmeye çalışıyoruz." demişti. Boğazımdaki yumruya rağmen yutkundum. "Nasıl?" diye sordum. "Bazı hafıza kayıpları geçici olabiliyor, ama bazıları uzun sürebiliyor." demişti.
"Peki şuan yapabileceğiniz bir şey yok mu?" diye sordum. Başını iki yana sallamış ve hüzünlü gözlerle suratıma bakmıştı. "Üzgünüm." diye bilmişti. Oturduğum yerden ayağa kalktım. "Benim kocam beni karısını hatırlamıyor. Benimle geçirdiği günleri şuan unutmuş durumda ve eski sevgilisiyle olduğu zamanları hatırlıyor." dedim ve gözümdeki yaşları bir bir serbest bıraktım. "Ben şuan onun için bir yabancıdan farksızım. Onu aldatan eski sevgilisi hiç bir şey olmamış gibi onun elini tutuyor." dedim ve yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağladım. Doktor oturduğu koltuktan kalkmış ve beni yerden kaldırmaya çalışmıştı.
"Ben onun için şuan hiç bir şeyim." dedim. "Biz elimizden gelen her şeyi yapacağız." diyen doktoru bile artık duymuyordum. Kalbim göğüs kafesinin içinde adeta çırpınıyordu. İçeriye giren bir hemşire koluma iğne yapınca kendimi rahatlamış hissetmiştim. Odaya getirdikleri sedyeyle beni oradan çıkarmışlardı. Göz yaşlarım yanaklarımda kuruyup kalmıştı. Tavandaki ışıklar hızla gözlerimin önünden geçiyordu. Gözlerim kapanmış ve ben karanlığa mahkum olmuştum.
Kendime geldiğimde iki gözü iki çeşme ağlayan Berfe hanımı gördüm. Yataktan doğrulup ona bakmıştım. "Anne, Boran beni hatırlamıyor." deyip göz yaşlarımın arasından konuştum. Yanıma gelip saçlarımı okşamıştı. "Yakında seni hatırlayacak merak etme." demişti ama bu söylediğine kendi bile inanmamıştı. Kader, Rojda ve Ruken odaya gelmişti. Gözlerindeki hüznü görebiliyordum. Bir şeyler diyorlardı ama ben onları duymuyordum. Boran benimle geçirdiği güzel anıları bile unutmuştu. "Abimi normal odaya aldılar." diyen Kader'e bakıp "Beni oraya götür." dedim.
Kader'in kolunda Boran'ın kaldığı odanın kapısının önüne gelmiştim. "Müsade ederseniz onunla tek başıma konuşmak istiyorum." deyip oradakilere baktım. "Tabi yenge git konuş." diyen Rojda'ya buruk bir gülümseme göndermiştim. Nefesimi verip kapının kolunu aşağıya indirdim. Yatak başlığına sırtını dayamış Boran bana ifadesiz gözlerle bakıyordu. Kapıyı kapatıp ona biraz yaklaşmıştım. "Ne istiyorsun?" diye sormuştu. Sesindeki tını bir yabancıyla konuşur gibiydi. "Boran sen beni hatırlamıyor olabilirsin. Ama ben senin karınım." dediğim zaman Boran'ın kaşları çatılmıştı.
"Ben evli değilim. Hem benim sevgilim var." demişti. Baş ucunda duran sandalyeye oturdum. "Boran birlikte yeni evimizde yaşayacaktık." deyip bir iki damla göz yaşını elimin tersiyle sildim. "Sen ne saçmalıyorsun? Hemen çık bu odadan!" diye sitem etti. Yatağın üstünde duran elini tutmuştum.
Elimin altındaki elini hışımla çekmişti. "Boran lütfen beni hatırla." diye fısıldadım. Ama Boran bana boş gözlerle bakmaya devam ediyordu. Boğazımı temizleyip yutkundum. "Hem o kız Helin seni kardeşin Robin ile aldattı." dediğim zaman Boran'ın gözleri kocaman olmuştu. "Ne diyorsun sen!" diye sitem etti.
"Helin öyle bir şey yapmaz." dedi. "İstersen ailene sor." dedim. "Ben seni tanımıyorum ama sen benim ailemdeki herkesi çok iyi tanıyorsun." demişti. "Aslında sende beni tanıyorsun." dedim. "Şimdi Helin beni Robin'le mi aldatıyor?" diye sordu. "Evet ve yeniden seni kandırmasına izin verme." dedim ve oturduğum yerden kalktım. Yanaklarımdaki göz yaşlarıyla odadan çıkmıştım. Kimseye bakmadan bahçeye çıktım. Şimdi ben ne yapacaktım? Ya Boran'ın hafızası hiç yerine gelmezse o zaman ne yapacaktım? Şuan dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyordu.
Orada bulunan bir banka oturmuş dolu gözlerle etrafıma bakıyordum. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Akşam hava biraz serin oluyordu. Soğuk suratıma sıcak göz yaşlarım birer yol çizmişti. Burnum akınca elimdeki peçeteye sildim. Uzaktan Harun'un bana doğru geldiğini görmüştüm. Onunda yüzünde şok olmuş bir ifade vardı. Yanıma gelip banka oturmuştu. "Abim hafızasını kaybetmiş." deyip başını bana çevirmişti. "Evet beni hatırlamıyor. Herkesi hatırlıyor ama beni unutmuş." dedim ve bir göz yaşımı serbest bıraktım.
"Doktoruyla konuştum belki geçici bir durum olabilirmiş."dedi. Bakışlarımı ona çevirip baktım. "Kalıcı da olabilir kimse bilmiyor." dedim ve burnumu çektim. "Yenge sen üzülme abim yeniden seni hatırlayacak." dedi ve kolunu omzuma koydu. Başımı omzuna dayadım ve o an hıçkıra hıçkıra ağladım. "Boran ya beni hiç hatırlamazsa?" dedim. Boğazımdaki yumru eski yerinde duruyordu. Nefessiz kalmış ve boğuluyor gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
Aktuelle Literatur{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...