Multimedia da Uhud ve Cansu var :)
Uhud korkuyla ve içine dolan endişeyle çıktı odasından. Hızla karşı taraftaki odaya koştu. Kapı açıktı ve içerideki iki korumasını gördüğünde nispeten rahatlamıştı. İçeriye girdiğinde gördükleri karşısında şaşkınlıktan ve sinirden parmaklarını sıktı.
"Siz... O yatağın üstünde ne yapıyorsunuz?"
"Uhud Bey fare! Fare var!"
Fare mi! Uhud gözlerini adamlarına diktiğinde onlar da anlamsız gözlerle yatağın üstünde birbirlerine sarılmış bu iki kıza bakıyordu.
"Bu ne saçmalık!"
Diye bağırıp ardından ekledi,
"Tüm bu bağırmalarınız bir fare yüzünden mi!?"
"Evet Dayıcım çok korktuk!"
"Bu kadar adamı aptal bir fare yüzünden başınıza topladınız yani? Bu evde bir tane çocuk var sanıyordum!"
Diyerek Fulya'ya korkutucu bir bakış attı. Oysa kendisinin işi gereği bir sürü tehditle uğraştığını söylemişti. Şimdi bu küçük fareden mi korkmuştu? Uhud sinirle bir elini simsiyah gür saçlarından geçirip diğer elini beline yerleştirdi.
Ne aptal bir baş belası!
Boşuna korkmuş ve endişelenmişti. Sözlerinin tek muhatabı ise sadece bu avukattı! Böyle bir tehlikedeyken yaptıklarına dikkat etmesi gerekiyordu. Bu çocukça tavırları Uhud'u çileden çıkarmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Bir daha böyle bir saçmalık istemiyorum. Anlaşıldı mı?"
İkisi birden kafa sallayınca kapıya yöneldi ve odadan çıkmadan korumalara fareyi bulmalarını söyledi.
Yorulduğunu hissedip kendi odasına yöneldi. Yatak odası en üst kattaydı ve burası çok zaman geçirdiği bir yer değildi. Sadece üstünü değiştirmeye yada duş almaya gelirdi. Son günlerde uyumadığını düşünürse uyumak için bile çok gelmiyordu.
Soğuk suyun altına kendini atınca dinçleştiğini hissetti. Bir süre öyle kaldı. Her şey üstüne üstüne geliyoru. Önce ablasını kaybetmiş sonrada küçük ama aslında çok büyük bir sorumluluk altına girmişti. Şimdi de şu baş belası avukatla uğraşıyordu. Ha, tabi belgeleri de unutmamak lazımdı. Uhud tüm bunların üstesinden tek başına nasıl geleceğini bilemiyordu. Birkaç saniye kendini güçsüz hissetmesine izin verdi. Daha uzun süre için lüksü yoktu. Kendini toparlayınca duştan çıktı. Saate baktığında gece yarısını geçiyordu. Yatağa yatıp sayısız kez yaptığı gibi yine uyumaya çalıştı...
***
Sinir bozucu alarmlar!
Belki de kaç gündür doğru dürüst ilk kez bu gece uyumuştu. Alarmın o sinir bozucu sesi derin uykusunu böldüğünde homurdanarak kalktı yataktan. Hazırlanıp şirkete gitmeliydi zira bugün önemli bir toplantısı vardı. Banyoya yöneldi ve üzerini değiştirdi. Aşağı inince kahvaltı yapan Fulya'yı ve yeğenini gördü. Dün geceden hala sinirli olduğu için Fulya'ya bakmayarak yeğenini öpüp,
"Can'ım benim iş yerine gitmem gerekiyor. Sen..."
Biraz duraklayıp karşısındaki kıza baktı. Dudakları yukarı kıvrıldı. Alayla karışık sözlerine devam etti.
"Pardon siz! Evde uslu uslu oturun tamam mı?"
Fulya ile gözleri buluştuğunda Uhud ona sert bir bakış atıp kapıdan çıktı.
Sen, pardon siz! Küstah şey!
Fulya bu adama katlanmanın ne kadar zor olduğunu düşündü. Eğer kendi hayatı tehlikede olmasa burada bir dakika durmazdı. Zaten esneyip duruyordu dün gece o fare yüzünden uyuyamamıştı. Bir de bu küstahtan azar işitmişti.
İnsanların korkuları olabilir değil mi?
Kahvaltı bittiğinde ayağa kalkıp Hümeyra Teyze'nin masayı toplamasına yardım etti. Cansu gelip bacağını çekiştirince dikkatini ona verdi.
"Fulya Abla dışarıda oynayalım mı?"
"Olur tatlım çıkalım hadi."
Kendisi de en az küçük kız kadar bunalmıştı bu evden. Bu duvarlardaki kasvet insanı boğuyordu. Bahçeye çıktıklarında Fulya sadece ön tarafta 4 tane koruma saymıştı. Bu da onun daha fazla tedirgin olmasına neden oluyordu. Dikkatini korumalardan çekip Cansu'ya verdi. Yere kilim serip evcilik oynamaya başladılar.
"Ah, şekerim ne iyi yaptında geldin. Al bakalım sana çay."
"Sağol şekerim. Immm ellerine sağlık. Çay da ne güzel olmuş."
"Aa! Fulya Abla içeride bebeklerimi unuttum. Hemen getiriyorum."
diyen Cansu ayağa kalkıp yürümeye başlamıştı ki sağır edici bir patlama sesiyle kulaklarını kapatıp olduğu yerde kalakaldı Fulya. Cansu! Neredeydi? Kahretsin hiçbir şey göremiyordu her yer sis olmuştu!
Eliyle sisleri gidermeye çalışırken bir yandan da "Cansu!" diye bağırıyordu. Gelen ateş sesleriyle yere doğru eğilip nereye olduğunu bilmeden koşmaya başladı. Çarptığı o sert gövdeyle yere kapaklanıyordu ki adam kolundan tutup onu sürüklemeye başladı. Boğazı sisten dolayı yanmış, sesini çıkaramıyordu. Adamın kollarında çırpınmaya çalıştı fakat fayda etmiyordu.
Kafasına inen sert cismi hissettiğinde ise gözleri kararmaya başlamıştı. Eli kafasına gittiğinde gördüğü kanla olduğu yere yığılıp kaldı. Hatırladığı son şey ise birinin kucağında taşınmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...