Uhud karşısında ona derin bir öfkeyle bakan Fulya'yı süzdü. Bir haftada onu ne çok özlemişti! Tabi ki buraya geldiğini tahmin etmek uzun sürmemişti. Asıl uzun süren annesini ikna edip böyle bir oyun yapmak olmuştu. Annesiyle ilk konuştuğunda kadın onu dinlememişti. Tıpkı kızı gibi o da inatçıydı. Fakat atlayıp Marmarise geldiğinde ve her şeyi anlattığında kadını ikna edebilmişti.
"Sana soruyorum burada ne işin var?!"
"Asıl senin burada ne işin var!"
diye bağırdı elinde olmayarak o da en az Fulya kadar sinirliydi. Nasıl Uhud'u dinlemeden böyle aptalca davranabilmisti ve onu terk etmişti?
"Senin yüzünü bile görmek istemiyorum hemen çık git buradan!"
diyerek kapıya yöneldi Fulya. Kilitli olan kapıya sinirle bakıp içinden sövdü. Ve elleriyle kapıya vurmaya başladı.
"Beni dinlemeden bu odadan çıkamazsın."
Hemen arkasında hissettiği bu sesle kalbi ağzında attı. Gözlerini kapattı. Güçlü durmalıydı fakat Uhud bu kadar yakınındayken mümkün olmuyordu. Kollarını bağlayıp önünü döndü. Göz göze geldiler ve neredeyse öpüşecek kadar yakın duruyorlardı. Fulya kendine gelip yutkundu ve bir adım geri giderek gözlerini Uhud'un yüzünden, dudaklarından ve gözlerinden çekti. Uhud'un ona bu kadar yakın durması resmen bir işkenceydi. Daha fazla dayanacak gücü yoktu. Burnuna gelen Uhud'un kokusuyla gözleri doldu. Hala bu adamı özlüyordu. Boynuna atlamamak, onu deli gibi öpmemek için yanıp tutuştu.
"Fulya beni bırakıp nasıl gidebildin?"
Uhud'un sesinde öfke vardı evet ama kısık çıkan sesi çaresizdi. Üzgündü. Fulya yumuşak çıkan bu sesle neredeyse başını kaldırıp ona bakacaktı ama yapmadı. O kadar sinirlendi ki sonunda dayamayarak patladı.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun be!"
Diyerek Uhud'u iki eliyle itti.
"Senin hesap sormaya ne hakkın var!"
"Beni dinlemeden gittin ne halde olduğumdan haberin var mı?"
Fulya Uhud'u camın orda ilk gördüğünde gözlerindeki yorgunluğu gördüğünü hatırladı ama o kadar sinirliydi ki önemsememişti. Kendisi Uhud'dan çok daha beter durumdaydı.
"Peki ya ben ne haldeyim senin haberin var mı?"
Fulya artık içindekileri tutamadı ve adamın göğsünü yumruklayarak bağırmaya ve ağlamaya başladı.
"Bir haftadır ben ne durumdayım biliyor musun Allahın cezası! Canımı nasıl yaktığını biliyor musun? Ben sana güvendim! Ben seni sevdim! Karşılığında ise kandırıldım! Allah belanı versin Uhud! Senden nefret ediyorum defol git!"
Uhud bu güçsüzce kendine vuran bileklerden tuttu ve Fulya'yı kendine çekti.
"Benden nefret edemezsin." diye fısıldadı kalın ama kısık çıkan erkeksi sesiyle.
"Ediyorum işte bırak beni!"
"Fulya o kadının benimle bir alakası yok!"
Gözüne dolan yaşlara engel olmak istedi fakat o kadının bakışlarını ve sözlerini unutamıyordu! Sesi hala kulaklarındaydı.
"Sana inanmıyorum!"
Uhud kolundan tutup daha çok kendine çekti.
"Bana inanmak zorundasın başımın belası!"
"Tekrar beni kandırıp kalbimi kırmana izin veremem!"
Uhud sert bir kahkaha attı. Onun ne kalbini kırmış ne de kandırmıştı. O Hamza denen gerizekalıya kendi mezarını kazdıracaktı. Uhud'un başına olmadık işler açıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...