#12

54.2K 2.4K 36
                                    

Burnuna gelen tarçın ve portakal kokusu Fulya'ya kendini inanılmaz derecede iyi hissettirdi. Başının altındaki sert gövde ona güvenin anahtarını veriyordu. Gözlerini açmadan biraz daha sokuldu bu gövdeye. Yıkılmaz bir kaleyi andırıyordu. Ve Fulya o kalede güvende olduğunu biliyordu.

Sarsıntılara bakarsa merdivenden çıkarılıyordu. Gözlerini açmak istemiyordu ve o da bu anın tadını çıkardı. Odaya girdiklerinde kısa süren bu güzel an için hayıflandı. Yatağa konduğunda Uhud'la son derece yakın olduğunu hissetti. Uhud'un nefes alış verişi yüzüne değiyordu. Uhud'un gereğinden fazla oyalandığını düşünüp gözleri açtı. Karanlık ormana dönün gözleriyle Fulya'ya bakıyordu. Fulya birkaç saniye içinin sıcacık olduğunu hissetti ama hemen sonra Uhud'un o soğuk bakışları yerine geldi ve kendisini bırakıp kapıya yöneldi.

"Teşekkür ederim." diye seslendi arkasından güçsüz çıkan sesiyle. Uhud ona dönmeden cevap verdi.

"Yat ve dinlen."

diyerek çıktı odadan.

Öküz! diye düşündü Fulya. Her neyse onu ilgilendirmiyordu zaten. Fulya'yı kurtarmıştı ya önemli olan oydu. Sahi, kurtulmuştu ve ölmemişti değil mi? O adi adamın dokunuşlarını hala hissediyordu. Aceleyle yataktan kalktı. Duşa girdiğinde derisini yüzer gibi keseledi kendini. Unutmak istiyordu! O adi herifin aşağılık sözlerini, bakışlarını, dokunuşlarını... Herşeyi hiç yaşanmamış gibi unutmak istiyordu.

Suyla beraber gözyaşları da akıp gidiyordu. Küvete çöküp bacaklarını topladı ve sarsıla sarsıla ağladı. Kendini hiç bu kadar... kirli hissetmemişti!

Her yeri ağırıyordu. Üstünü bile giyemeden yatağa bıraktı kendini. Yorganı üstüne çekti ve uyumaya çalıştı.

Uykusu kısa ve rahatsız olmuştu. Üstünü giyinmek için dolabı açtığında fazla bir eşyası kalmadığını farketti.

Eve gitmeliyim!

Bunu hiç istemese de oraya son kez gitmeliydi. Kapı çaldığında kapıya doğru yanaşıp yavaşça açtı. Cansu meraklı gözlerle kendisine bakıyordu. Kızı kendine öyle sert çekti ve sarıldı ki bir an zarar vereceğini düşündü.

"Tatlım iyi misin nasılsın?"

"Ben iyiyim Fulya Abla. Hamza Abi beni eve getirdi. Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim canım. Seni çok özledim!"

"Bende seni özledim."

Kızı kucağına alıp yatağa oturdu. Allahtan uzun kollu ve kapalı giyinmişti de morlukları görünmüyordu.

"Demek dayımla saklanbaç oynuyordunuz. Dayım seni çok zor buldu nereye saklandın öyle?"

Demek dayısı ona böyle söylemişti. Gülümsedi. Uhud'un yeğeniyle arasında bu bağı hoşuna gidiyordu. Fulya ile sürekli atışan Uhud yeğeninin dilinden ne güzel anlıyordu.

"Evet tatlım. Dayın beni biraz zor buldu. Ama nihayetinde buldu değil mi önemli olan bu."

"Ama o çok aradı biliyor musun? Bulamayınca çok sinirlendi. Herkesi gönderdi."

Fulya Cansu'nun söyledikleriyle heyecanlandığını hissetti. Demek Uhud onu bulmak için uğraşmıştı. Demek Fulya'yı önemsiyordu. Gerçi Fulya için bu durum pek bir anlam taşımıyordu ama yinede kendini iyi hissetti. Sonra başka bir ayrıntı dikkatini çekti. Herkesi göndermiş miydi?

"Ne, nereye gönderdi? Kimi?"

"Siyah giyen adamları işte. Ama üzülme yenileri geldi. Seni onlarla buldu."

Aklı karışmıştı. Korumalarını kovmuş muydu? Onca adam işsiz mi kalmıştı kendisi yüzünden? İçi burkuldu, kimsenin onun yüzünden işinden kovulmasını istemezdi.

Kapısı tekrar tıklatıldığında gözleri Hümeyra Teyze'yi buldu. Kadın ona derin bir şefkatle bakıyordu. Fulya içinin sıcacık olduğunu hissetti.

"İyi misin kızım?"

"İyiyim teşekkür ederim."

"Yemek hazır hadi in de bir şeyler ye."

Kadına samimi bir gülüş atıp Cansu'yla beraber aşağı indi.

Yemekte Uhud'un olmayışı canını sıkmış iştahını kaçırmıştı. Oysa onunla konuşacakları vardı. Bir an önce yemeğini bitirip yukarıya çalışma odasına çıktı. Kapıyı tıklattığında kalbi yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Içerideki kaba ses "Gir!" dediğinde çekinerek girdi odaya.

"Girebilir miyim?"

"Gel!"

Masasında oturan ve yorgun yeşil gözlerini ona diken bu adama bakarken Fulya'nın içi acıdı. Acaba kaç saattir uyumuyordu?

"Kaç saattir uyumuyorsun?"

"Sanırım 2 gündür."

"Biraz uyumalısın."

"Bana ne yapacağımı söyleme!"

"Seninle düzgün bir şekilde konuşulmuyor mu?"

Teşekkür etmeye gelmişti ama bu adam sinirini bozuyordu! Neden tersliyordu onu? Gerçekten tam bir öküzdü.

"Konuşulmuyor!"

Derin bir nefes aldı Fulya. Tartışmak istemiyordu.

"Her neyse! Buraya teşekkür etmeye geldim. Hayatımı kurtardın."

"Ben senin hayatını kurtarmadım. Sadece bana ait bir şeyi almaya geldim!"

Uhud elindeki zinciri sallayarak gösterdiğinde Fulya istemsiz olarak elini boynuna attı. Adi herif koparıp almıştı kolyesini ve şimdi kolye Uhud'daydı!

Fulya sinirle ayağa kalktı.

"O kolye bana ait!" diyerek Uhud'un elinden kolyeyi almaya çalıştı ama Uhud kolyeyi geri çekince Fulya adamın kucağına düştü. İkisi de sinirle birbirlerinin yüzlerine solurlarken Fulya tüm düşünme yetisini kaybetmişti. Aradan saliseler geçiyordu ve hala neden bir aptal gibi adamın kucağındaydı ki? Hızla kendine gelip ayağa kalktı ve üstünü başını düzeltti. Uhud da vücudunu çok kısa bir zaman içinde ele geçiren bu sarsıntıdan kurtulup kendini toparlayarak gözlerini sıkıca kapatıp açtı.

"Senin buna sahip çıkma becerini gördük.Artık bende duracak. Ve sen iyileşir iyileşmez bu evden gideceksin!"

Fulya bakışlarını karşısındaki adama dikti. Biraz önce yaşadığı saçma duygu yoğunluğundan sıyrılıp öfkeyle doldu. Bu adam kovmaktan, kızmaktan ve kalp kırmaktan başka bir şey bilmiyor muydu?

ANAHTAR ~TAMAMLANDI~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin