#13

52.5K 2.5K 37
                                    

Kapılar bir kere daha çarpılmıştı yüzüne. Uhud bunu önemsemedi. Doğru olanı yaptığını biliyordu.

O kız daha fazla bu evde kalamaz!

Uhud'un üstünde yeterince sorumluluk vardı bir de bu avukatı korumanın hiçbir mantığı yoktu. Ellerini sinirle saçlarından geçirdi. Neden doğru olanı yaptığı halde rahat olamıyordu? Neden vicdan azabı duyuyordu? Kalbi neden sıkıntıyla atıyordu?

Odasından çıkıp merdivenlerden "Hamza!" diye bağırdı. Hamza yanına geldiğinde ise "Fulya evden ayrılacak biraz sonra."

"Fulya Yenge neden evden ayrılıyor?"

Hamza'ya sert bir şekilde baktı. Yenge yenge yenge! O baş belasına neden sürekli yenge diyordu? Daha önce de demişti ama telaş anına denk geldiği için sonradan farketmişti. Artık Hamza'yı uyarması gerekiyordu. Uhud beynine ve kalbine zorla girmeye çalışan düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştı. Fulya'yı yatağa bırakırken aldığı kokunun da biraz önce kucağına düştüğünde vücudunun tepkisi de onun zerre umrunda değildi.

"Şu kıza yenge demeyi kes! Ve peşine birini tak ama haberi olmasın. Ters bir durum olduğunda beni bilgilendirsin." diyerek talimat verdi ve odasına girdi.

Tabiki ablasının yakın arkadaşını bu şekilde gönderdiği için vicdan yapmış olabilirdi. Fakat bir gerçek Uhud'in kafasına balyozla indi. Korkmuştu!

Fulya'ya  zarar gelecek diye aptal bir korkuya kapılmıştı. Zaaflardan nefret ediyordu ve Fulya onun aklını karıştırıyordu. Daha fazla etrafında olmasını istemiyordu.

Fulya o narin bedeniyle kendisine sarıldığında kalbindeki o sıcaklık Uhud'u korkutmuştu. Fulya'nın okyanuslara benzer kokusu onu huzura davet etse de Uhud huzur aramıyordu. Onun tek amacı katilleri bulup cezalarını vermekti ve bu amaç doğrultusunda aklı karşsın istemiyordu. Eğer o adi adamı öldürmeseydi asıl patronun kim olduğunu öğrenebilirdi. Hepsi o avukat yüzünden olmuştu!
En iyisi Fulya'yı göndermekti. Belgeleri tek başına da arayıp bulabilirdi. Nasılsa anahtar kendisindeydi.

Fulya'nın ellerini çözerken eğildiğinde adamın parmaklarının arasında kolyeyi görmüş ve almayı ihmal etmemişti. Kolye onda daha güvenli olacaktı. Fulya'dan da kurtulduğuna göre artık o belgeleri aramaya başlayabilirdi. Bir yerden de siyah dobloyu araştırıyordu. Bu adamlar her yerdeyken onları nasıl bulamıyordu? Elinde bir dolu bilgi varken adamların kim olduğunu bilmemek onu fazlasıyla geriyordu.

Tabi birde Cevat Gürsoy'muz var!

Çalan telefonuyla elini cebine attı.

"Evet?"

"Uhud soruşturmada önemli bir gelişme var. Bu sabah saat 10.00 civarında katil olduğunu idda eden bir adam karakola teslim olmuş."

Uhud sinirle sıktığı dişlerinin arasından bir küfür savurdu. Bu adam her kimse maşa kullanmayı çok iyi biliyordu. Fakat bunlarla onu kandıramazlardı. Bunun peşini bırakmayacaktı.

"Karakola geliyorum!"

Korumaları uyarıp çıktı evden. Direksiyonu sıkan parmakları beyazlamış ve titriyordu. Öfkesi bir lav olmuş geçtiği her yeri yakıyordu. O gri yeşil gözlerinde iki dev ejderha saklıyor ve önüne gelen her şeye ateş saçıyordu.

Emniyetin önünde durduğunda sakinleşmek için beklemesi gerekti. Dışarıda avukatı Mete onu bekliyordu. Arabadan inip yanına gitti.

"Adam şu an sorguda."

"Beni oraya götür Mete."

"Ama Uhud.."

"Mete! Beni oraya götür!"

"Peki gel benimle."

Mete bir kaç telefon konuşması yaptıktan sonra sorgu odasının yanındaki odaya geçmeyi başarmışlardı.

Uhud o adamı görünce tanımadığını düşündü. Sorguyu izlemeye başladığında buna hazır olmadığını o an fark etmişti.

"Hülya ve Kenan Saygın'ı sen mi öldürdün?"

"Evet!"

"Kimden emir aldın?"

"Kimseden. Kişisel bir meseleydi."

"Neden öldürdün?"

"Bunu söylemek zorunda değilim. İstedim ve öldürdüm!"

"İki insanı kasten öldürmekten kaç yıl yersin biliyorsun değil mi!"

Adam umursamazca omuz silkti.

Kaç para aldın lan! Ablamla eniştemin canına kıyman için ne kadar verdiler! Kaç paraya o şerefsizlerin köpeği oldun!

Uhud'un çenesi kasılmış ve yumruk yaptığı elini bir yerlere vurmamak için zor dayanıyordu. Gözünden akan tek bir damlayı yanağına düşmeden sildi.

Bunu yapan her kimse ona ölümü öyle bir gösterecekti ki ölmek için yalvaracaktı.

Odadan çıkınca omzuna dokunan elle dönüp arkasına baktı.

"Az kaldı. Bulacağız onları."

Kafasını sallayıp dışarı çıkmak için adımlarını çıkışa yönlendirdi. Derin derin nefes aldı. Sakinleş! Sakinleş!

Telefonu çaldığında bıkkınlıkla baktı telefona.

"Ne var Hamza!"

"Abi hemen eve gelsen iyi olur. Küçük Hanım.."

"Cansu'ya bir şey mi oldu?" Kalbi o an endişeyle attı.

"Hayır ama evdeki bütün vazoları kırıyor ve seni istiyor."

Uhud gözlerini kapatıp sabır diledi!

Aferim Cansu! Aferim yeğenim! Hep böyle ol Dayıcım tamam mı!

Arabasına sinirle atlayıp hızla eve sürdü.

Kapıdan içeriye girereken evdeki sesleri duydu.

"Kızım hadi bırak elindeki çerçeveyi. Dayın gelecek birazdan!"

"Nerede o! Gelmezse bütün evi kırcam!"

Eve girdiğinde kafasına isabet eden küçük elma şeklindeki bibloyla "Ah!" diye inledi.

Elini anına koydu.

Bu şey gerçekten acıtıyormuş!

"Cansu!"

Kıza ismiyle nadir seslenirdi ve küçük kız dayısının sinirli olduğunu anlardı.

Cansu elindeki diğer bibloyu bırakarak dayısının yanına geldi. Kollarını birleştirdi ve kızgın bir edayla baktı dayısına.

"O gitmiş!"

Uhud kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla baktı küçük kıza.

"Kim?"

"Fulya Abla! Onu sen mi gönderdin!"

"Cansu.. Onun gitmesi gerekiyordu!"

"Ben Fulya Ablayı istiyorum! Onu geri getir dayı!"

"Cansu şımarıklık yapma! O geri gelmeyecek!"

"Sen çok çok kötü bir dayısın. Keşke annemle babam burada olsaydı!"

diyerek yukarıya çıktı ve odasının kapısını sertçe kapattı.

Uhud'un o an aklında bir tek ablasının sesleri dolanıyordu.

Kızıma iyi bak!

ANAHTAR ~TAMAMLANDI~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin