Fulya geç kalmanın verdiği telaşla odasında koşturup duruyordu. Saat 10 olmuştu fakat o evden bir türlü çıkamamıştı. Daha gidip yeni davası için hazırlık yapacaktı ama dün gece nasıl uyudularsa sabah hem Uhud hem de kendisi işe geç kalmıştı.
Uhud hemen hazırlanıp çıktığı için sorun yoktu. Gerçi hazırlanıp çıkmasa da sorun yoktu sonuçta patron oydu fakat Fulya geç kaldığında bütün işleri aksıyordu. Nihayet hazırlandığında hızla aşağı indi. Kahvaltı masasında Cansu, Hümeyra Teyze ve kızı Ayşe oturmuş kahvaltı yapıyordu. Cansu'yu öpüp çıktı evden.
Arabaya binip Erkan'a hızlı olmasını söyledi. Zaten yeterince geç kalmıştı. Dua etsin ki büronun müdürü Salim Bey bu saatlerde gelmiyordu yoksa ondan güzel birkaç laf yiyeceği kesindi.
Büroya varıp çantasını askıya astı ve hemen işe koyuldu. Öncelikle son kez dosyayı inceleyip yapılacakları aklında toparlaması gerekiyordu. Masasının çekmecesini açıp dosyaya baktı. Dosyayı orada bulamayınca dolaplara yöneldi.
Yok, yok, yok! Kahretsin nerede bu dosya!
Fulya eliyle alnına vurdu. Dün incelemeye fırsat bulursa diye eve götürmüştü fakat fırsatı olmamıştı. Şimdi tekrar eve gitmesi gerekiyordu.
Dışarıya çıktığında korumanın kapıda olmadığını fark etti. Bir taksi çağırıp evin yolunu tuttu. Ne kadar acele ederse etsin o kadar geç kalıyordu herşeye! Belki biraz sakin olmayı deneyebilirdi değil mi?
Eve vardığında direk odasına çıktı. Birkaç dakika aradıktan sonra nihayet dosyayı bulmuştu. Tam odadan çıkmışken koridorun ilerisindeki banyodan çıkan bir kadın görmesiyle olduğu yere çakıldı. Kimdi bu kadın ve banyoda ne arıyordu ve ve neden saçları ıslaktı!? Kadına yaklaşıp konuşmaya başladı.
"Merhaba?"
"Ah, merhaba."
"Siz.. Kimsiniz?"
"Ben Uhud'un sevgilisiyim."
Pardon! Ah, kulaklarım yanlış duydu herhalde!
"Ne! Siz, ne saçmalıyorsunuz?"
diye bağırarak kıza biraz daha yaklaştı.
"Ne oldu tatlım? Kendisi de biraz önce buradaydı. Ah inanır mısın beni ne kadar çok yordu! Duş almak iyi geldi. Bu arada siz kimdiniz?"
Fulya kadının söylediklerini idrak edemedi. Boş gözlerle baktı kadına. Parmağındaki yüzüğün varlığı orayı kanatmaya başlıyordu. Acısı parmaklarından kalbine doğru yola çıkıyordu. Uhud, bunu ona nasıl yapardı? Yapamazdı değil mi? Kesin bir yanlış anlaşılma olmuştu?
"Ben..."
demişti ki daha fazla konuşamayacağını anladı. Boğazı düğümlemişti. Arkasını dönüp hızlıca çıktı evden. Geldiği gibi taksiyle geri bürosuna döndü. Elinde kıvırdığı dosyası alay eder gibi ona bakıyordu.
Uhud demek ondan Fulya'ya dokunmak için bir girişimde bulunmamıştı. Çünkü bunu yaptığı başkası vardı! Kız ne kadar da güzeldi. Öldürücü mavi gözleriyle Fulya'ya bakarak bir çırpıda nasıl da "Ben Uhud'un sevgilisiyim!" demişti.
Fulya bu acının büyüklüğü karşısında kendini küçücük hissetti. O an fark etti ki evde kimse yoktu! Uhud herkesi göndermiş ve eve kız mı atmıştı?
Daha fazla tutamadığı ve gözlerini yakan yaşları serbest bıraktı. Onları silmeye tenezzül bile etmedi. Uhud'u öldürmek bu feci acının hesabını ona sormak istiyordu. Eliyle kalbine bastırdı, sanki acısı geçecek gibi!
Aptal! Aptal şey, hepsi senin yüzünden! Ne sanıyordun? Gerçekten seni sevdiğini mi?
Oysa ki ne kadar da seviyor gibi duruyordu... Sarılışı, öpüşü herşeyi nasılda sevgi barındırıyordu. Peki bu neydi? Banyodan çıkan bir kız!
Dudaklarından küçük bir inilti çıktı. Kandırılmak, aldatılmak dünyadaki en yıkıcı eylemlerden biriydi! Fulya Uhud'un belindeki silahın bile bu kadar öldürücü olmadığını düşündü. Artık o eve gitmek istemiyordu. Bu öncekiler gibi geçici bir şey değildi. Bu gerçekti... Şu an yaşadığı acı kadar, gözlerini aleve çeviren yaşlar kadar gerçekti.
Duvarlar üstüne üstüne geliyordu, Fulya nefes alamıyordu! Çantasını alıp çıktı. Nereye gittiğini kendisi de bilmiyordu. Beyni bu gerçeği kabul etmiş tüm oklarını ve savunmasını almışken, kalbi tüm gücüyle reddediyordu.
Çalan telefonunu geç farkettiğinde eli çantasına gitti ve telefonu açtı.
"Kızım! Fulya nerelerdesin?"
"Anne!"
Fulya bir fısıltı gibi çıkan sesini düzeltmek için duraksadı. Şu an annesiyle konuşmak için hiçte iyi bir vakit değildi.
"Fulya canım sen iyi misin?"
"İyiyim anne. Başım ağrıyor biraz."
"Ah, güzel kızım kendine dikkat et. İlaç al."
"Tamam annem alırım. Sen nasılsın?"
"Telaşlıyız kızım. Cemile Teyze'nin büyük kızı Zuhal evleniyor onun için hazırlıklar yapıyoruz."
Kalbi bir kez daha acıyla attı. Biraz önce aldatıldığını öğrenmeseydi evleneceği haberini annesine o veriyor olacaktı ama şu an sadece kederiyle ağlamamak için kendini tutuyordu.
"Hayırlı olsun anne. Zuhal'i tebrik ettiğimi söyle."
"Olur söylerim güzel kızım keşke sende burada olsaydın."
"Keşke anne."
İkisi de suskunlaşınca Fulya kendini kötü hissetti. Telefonda bir ağlama krizine girip annesini üzemezdi!
"Şey anne benim biraz işlerim var. Kapatmak zorundayım babamı benim için çok öp. Görüşürüz"
diyerek kapattı telefonu. Yakınlarda bir yerde bulduğu bir banka çöküp sessizce sürdürdü ağlayışlarını.
İçi o kadar öfke doldu ki hışımla ayağı kalktı. Bunu o iğrenç herife ödeyecekti. O herif bir daha asla kendisinin yüzünü göremeyecekti!...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...