"Yenge! Yenge iyi misin?"
Fulya gözlerini zar zor acabildiğinde karşısında onu sarsan Hamza'yı gördü. Önünde yığılmış vaziyette duran ve kafasına yediği kurşunun izini taşıyan adama baktı. Ne yani kurşun bu adamın silahından çıkmamış mıydı?
Ölmedim! Allahım şükür ki ölmemişim!
Hamza onu kolundan tutup kaldırdığında endişeyle konuşmaya başladı.
"Yenge birazdan burası karışır hadi gidelim hemen!"
Fulya koşar adım arabalarına yönelirken ayağındaki acı katlanılmaz olmuştu. Seke seke nihayet arabaya ulaştığında derin bir soluk aldı. Arkasındaki arabalarla oradan uzaklaşırken "Öldürmeyen Allah öldürmüyor lafının vücut bulmuş haliyim herhalde!" diye düşündü. Bu sefer gercekten ucuz yırtmıştı.
"Ne oldu Hamza ne yaptınız?"
"Yenge sen silahı sıkınca arkada duran bir kaç adam içeri girdi. Diğer adamı etkisiz hale getirmek kolay olduğu için bende hemen arkalarından içeriye girdim. Adamı bulmak uzun sürdü. Meğer adam evin gizli bir bölmesinde saklanıyormuş. Biliyor tabi it Uhud Abinin onu bulunca öldüreceğini."
"Ee sen nasıl buldun peki?"
"Evde fazla koruma yoktu. Herkes silah sesiyle kendini dışarıya atmıştı. Bende gördüğüm bir korumayı etkisiz hale getirmeden patronunun yerini öğrenmek adına bir kaç girişimde bulundum. Beni üst kata çıkardı. Koridorda dolap gibi görünen bir yerden geçirdi. Çalışma odası gibi görünen yerde dışarda olanları anlamaya çalışan o it herifi gördüm. Korumanın başına silahla vurup adamı paketledim. Tabi bunu yaparken adamlarımdan yardım aldım yoksa beni o evden çıkartmazlardı."
"Beni nasıl buldun?"
"Senden ses soluk çıkmayınca merak edip sana bakmaya geldim. İyiki de gelmişim o herif sana zarar verseydi kendi mezarımı kazardım."
Fulya gerçekten Hamza gelmeseydi şu an ölü olabilirdi. Tüyleri diken diken olmuştu.
"Peki o herif nerede?"
"Bagajda."
Rahatlamıştı. İlhami denen adam kimdi biliyordu. Onunla davette tanışmıştı ve adamın sesi ona oldukça tanıdık ve sinir bozucu gelmişti. O zaman bile bu adamı sevmemişti. Şimdi de Uhud'a iftira atıp onu hapse yollamayı planlamıştı. Bütün yaptıklarının cezasını artık çekmeliydi. Fulya bu adamı her ne kadar öldürmek istese de cezasını adaletin vermesi gerektiğine inanıyordu. Fakat Uhud tabiki bunu asla kabul etmeyecekti. Cebindeki titreşimle kendine gelip telefona cevap verdi.
"Efendim?"
"Fulya! Şükürler olsun! Neredesin sen? İki saattir seni arıyorum. Hamza ayısı da cevap vermiyor. Ne halt karıştırıyorsunuz?"
"Mete! İnanmayacaksın ama biz onu bulduk."
"Kimi?"
"İlhami'yi."
"Ne! Naptınız? Fulya neden başına iş açmadan duramıyorsun?"
"Mete hemen eve gel bu çok önemli. Yarınki mahkemeyi etkileyebilir."
"Peki evde görüşürüz."
Fulya derin bir nefes aldı. Bugün amma da atraksiyon yaşamıştı değil mi? Bagajdan gelen seslerle keyfi biraz da olsa yerine geldi.
Debelen bakalım bunlar son çırpınışların!
Eve geldiklerinde Hamza arabadan çıkıp bagajı açtı. İki büklüm olan yaşlı adam bagajdan çıkınca Fulya ona tiksintiyle baktı. Bir insanın suratı bu kadar mı meymenetsiz olurdu.
Hamza ite kaka adamı bodruma indirdiğinde Fulya da Mete gelene kadar Cansu'ya bakmaya yukarı çıktı. Keyifle Cansu'nun kapısını açtı. Ayşe kızla oynarken kız birden Fulya'yı görüp ona doğru koştu.
"Ben geldim."
"Nerelerdesin bakalım sen?"
"Bir film çekiliyormuş onu izlemeye dalmışım tatlım özür dilerim."
"Ne filmi?"
dedi kız gözlerini kocaman açarak.
"Aksiyon filmi. İyi kalpli olan kız kötü adamlara karşı savaşıyor."
"Savaşı kim kazandı peki?"
"Imm sanırım bu savaşı sevgi kazanıyor."
diyerek kızı gıdıklamaya başladı. İkisi de yorulduğunda Fulya kızı öpüp doğruldu.
"Hadi bakalım ben simdi aşağı iniyorum sende güzelce oyna tamam mı?"
"Çabuk gel Fulya Abla bu gece beraber uyuyalım."
"Tabiki beraber uyuyacağız."
deyip küçük kızın burnuna hafifçe dokundu ve çıktı odadan. Kapı çaldığında gidip kapıyı açtı. Mete bütün endişesiyle içeri girdiğinde Fulya bunu Mete'ye değil de Uhud'a nasıl açıklayacağını düşünmeye başlamıştı.
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"
"Sakin Mete! O herif elimizde."
"İlhami mı? Onu aldınız mı? Nasıl!"
Fulya olanları bir bir anlatırken Mete'nin kaşları kah çatılıyor kah gevşiyordu. Anlatması bittiğinde Mete sinirle bir küfür savurdu.
"Sana uslu durman gerektiğini söyledim değil mi? Neden laf dinlemiyorsun? Ya sana bir şey olsaydı? Uhud'un hepimizi öldüreceğini bilmiyor musun?"
"Ben.."
"Sen ne? Bencilce davranıyorsun Fulya! Artık hiçbir işe karışmanı istemiyorum. Bu adamı ben sorguya çekeceğim ve yarın için işimize yarıyacak şeyler koparmaya çalışacağım. Sende gidip Cansu'yla ilgileneceksin! Aksi halde Uhud o yerden çıkınca bu yaptıklarını bir bir anlatırım ona göre!"
Fulya hayal kırıklığıyla doldu. O sadece Uhud'un o yerden bir an önce çıkıp kendisine gelmesini istemişti. Bunun için de herşeyi yapmaya hazırdı. Ama bu avukat bozuntusu onu bencillikle itham ediyordu. Fulya gözlerinin dolduğunu belli etmemek için kafasını sallayıp yukarı çıkmaya başladı. Şimdi elleri kolları bağlı bir şekilde yarını beklemek zorundaydı.
Yarını beklemek ölümü beklemek gibi kafayı yedirtecek bana!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...