Fulya kendi karanlığında sesler duyuyordu. Tanıdığı bu sesler onun adını fısıldıyordu. Kendini ölü gibi hissetti. Kıpırdayamıyordu! Sahi ona ne olmuştu?
Kan! Allahım ben vurulmuştum! Yoksa... Öldüm mü?
Fulya ölümün hiç bu kadar yakınında olduğunu düşünmemişti. Ellerini kalbine koydu. Atıyordu. Nefes de alıyordu. Ölmemişti! Sadece hiçbir uzuvuna söz geçiremiyordu.
Uzaklarda Uhud'un sesini duydu. Hiç... Uhud gibi değildi bu ses. Sefkatliydi, yumuşaktı. Oysa Uhud ona sadece bağırır yada sert konuşurdu. Kesinlikle ölmüş olmalıydı. Fulya kalbinin ne kadar kırıldığını hatırladı. Uhud onu öylece bırakıp çekip gitmişti. İçinden Uhud'a bağırıp çağırmak geldi. Avazı çıktığı kadar bağırdı.
"Seni öldüreceğim Uhud!"
Kesinlikle bunu yapacaktı! O ahmak yüzünden neler çekmişti! Şimdi ise Uhud'u gördüğü yerde boğazlayacaktı!
***
"Dayı Fulya Abla ne dedi?"
Uhud şaşkınca yatakta yatan Fulya ya baktı. Gözleri hafif aralık bir şeyler mırıldanmış sonra uykusuna devam etmişti.
Seni öldüreceğim Uhud!
Demişti. Uhud buna sevinmeli miydi? Emin değildi. En azından Fulya iyiydi bunu biliyordu. İçi biraz olsun rahatlamıştı.
"Canım o sayıkladı sadece."
"Seni mi öldürecek?"
Küçük kız gözlerini sonuna kadar açıp dayısına baktı. Uhud şimdi ne cevap verecekti? Fulya Ablan benim yüzümden burada ve bana çok sinirli. Muhtemelen kalktığında canıma okuyacak! Diyemezdi tabiki.
"Sanırım onu uyuttuğum için bana biraz sinirli."
Küçük kız anlayışla başını sallayıp Fulya'nın tekrar elini tuttu. Uhud bu durumun artık bitmesini istiyordu. Genç adamın şu bir haftada çektiğini bir o bir de Allah biliyordu.
Bu bir hafta boyunca birçok işle uğraşması gerekmişti. Öncelikle Mete'yi acilen yanına çağırmış ve dosyayı ona teslim etmişti. Ardından Serkan'ı arayıp İlhami denen o şerefsizi takip etmesini söylemişti. Böylece adamın ne halt yediğinden haberdar olabilirdi.
Eli kalbinin üstündeki kutuya gitti. Bir haftadır buna gözü gibi bakıyordu. Fulya uyanınca ilk işi bu yüzüğü parmağına takmak olacaktı...
Geceye doğru zorla da olsa Cansu'yu eve göndermeyi başardı. Hem yolculuk hem de hastane onu yormuş koltukta uyukluyordu. Buna dayanamadı ve Hamza'ya Hümeyra Hanım'la Cansu'yu yazlığa götürmesini ve başlarından ayrılmamasını söylemişti. Kendisi ise koltukta uzanmış ve uyuya kalmıştı.
Gözlerini açtığında saatin 02.10 olduğunu gördü. Son günlerde o da bayağı yorulmuştu. Loş hastane odasında ayağa kalkıp yatağın yanındaki saldalyeye çöktü.
"Neden hala uyanmıyorsun Fulya?"
Sesinde umutsuzluk vardı. Uzanıp bir haftadır alışkanlık haline getirdiği o eli tuttu. Yavaşça dudaklarına götürüp öptü. Onu böyle görmek Uhud'un dayanabildiği bir şey değildi. O her yeri yakıp yıkan Uhud bu durumda çaresizdi. Sadece beklemek zorundaydı ama beklemek istemiyordu. Derin bir nefes aldı. Kalbi birazdan hem Fulya'ya hem de kendine itiraf edeceği şey için heyecanla attı. Her ne kadar Fulya onu duyamayacak olsa bile yüreğinde bir telaş hissetti. Bunu ilk defa yüksek sesle söyleyecekti. Dudakları kurudu. Yatağın yanında duran sürahiden bir bardak su alıp içti. Şimdi hazırdı ve artık söyleyecekti. Yeniden sandalyeye çöktü ve Fulya'nın o güçsüz ama sıcak ellerini avuçlarının arasına aldı.
"Seni seviyorum Fulya! Seni çok seviyorum."
diye fısıldadı. Sinirliyken çıkardığı o gür sesine rağmen sevgisini söylerken nasıl da sessizdi. Ama uzun zamandır kendisine bile itiraf edemediği bu gerçeği yüreği her defasında bağırarak ona söylüyordu...
***
"Seni seviyorum!"
Uhud! Uhud mu bu? Bana mı diyor? Allahım bir rüya kesinlikle bir rüya! Kalbim şimdi şuracıkta duracak!
***
Makinelerin normalin dışında ötmesiyle kaşlarını çatıp neler olduğunu anlamaya çalıştı. Fulya da bir hareketlilik vardı! Kahretsin, ona ne oluyordu? Odaya aceleyle giren doktora bakıp konuştu.
"Ne oluyor?! Doktor ona ne oluyor?!"
"Uhud bir saniye, bakıyorum. Kalp atış dalgalarında bir değişiklik var. Hızlı atıyor!"
Fulya'nın yavaşca havaya kalkan eli ikisini de şaşırtmıştı. Fulya ağzındaki oksijen maskesini beceriksizce çıkarmaya çalışıp gözlerini açtı.
"U-uhudd!"
Uhud koşup yanına geldi ve elini tuttu. O, uyanmıştı!
"Buradayım, buradayım sevgilim."
Fulya rüya görmüyordu. Şu an çektiği acı kadar Uhud'un bu söyledikleri de gerçekti. Doğrulmak isteyerek kalkmaya çalışınca ağzından istemsizce bir "Ah!" çıkmıştı.
"Hareket etme! Bekle yardım edeyim."
Uhud Fulya'nın yatağını yukarıya kaldırdı ve Fulya'nın doğrulamasını sağladı.
"Nasılsınız Fulya Hanım?"
Fulya manken görünümlü doktoruna baktı. Hayal meyal bu kadının Uhud'a ismiyle hitap ettiğini hatırlayınca sinirlenmişti ama şu an bunu önemsemedi. O şu an ölecekmiş gibi acı çekiyordu. Sırtında bir hançerle dolaşsa bu kadar acı çekmeyeceğine emindi.
"Daha iyi olduğum zamanlar olmuştu."
"Ağrınız var mı?"
"Sanırım sırtımda şu an yangın var."
"Böyle hissetmeniz normal. Birazdan hemşireler gelip serumu yenilerler merak etmeyin."
Kadın bir süre Uhud ile kendisini izleyip odadan ayrılmadan "Yarın tekrar kontrollerinizi yaparız. Şimdi dinlenin, tekrar geçmiş olsun!" dedi ve çıktı.
Uhud sandalyeye oturup tekrar Fulya'nın elini tuttu. Gülümsüyordu. Ama her zamanki gülümsemesi gibi değildi. Gözlerinin için bile gülüyordu. Fulya'nın yüreği o an yumuşadı. Kalbi aşkla yeniden atmaya başladı. Fulya kendisine şaşıyordu. Onu böyle affedemezdi değil mi? Ayrıca duyduğu şey gerçekten rüyada olabilirdi. Uyanıkken duymamıştı sonuçta.
"Biraz su verebilir misin?"
Kaç gündür böyle yattığını bilmiyordu ama her yeri ağrıyordu. Hareket etmek istiyordu, sırtındaki derin acı olmasa onu bu yatakta kimse yatıramazdı.
Uhud elinde bir bardak suyla gelip onun içmesine yardımcı oldu. Fulya bunu düşünmek istemese de suçluluk duygusuyla yaptığını hissediyordu.
Ağlamayacağım ağlamayacağım! Kahretsin!
"Eve gitmek istiyorum."
"Yarın doktorla konuşurum. Eğer istiyorsan gideriz."
Fulya Uhud'un bu anlayışlı hallerine hiç alışkın değildi kesin kötü bir şey vardı ve kendisinden saklanıyordu. Kalbine inen acıyla sarsıldı. Yoksa o..
O ölecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
Ficção GeralBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...