Elindeki dosyayı sertçe masaya fırlattı Uhud.
"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Tabi ki bu sözleşmeyi imzalamayacağım!"
"Uhud Bey gemi söylediğinizden daha geç geldi limana ve bu yüzden malları yüklemede geciktik. Zarara uğradık. Eğer bu sözleşmeyi imzalamazsanız aramızdaki iş birliğini bitirmek zorunda kalacağız!"
"Keyfiniz bilir!"
diyerek hışımla çıktı toplantı odasından ve sekreterine kimsenin onu rahatsız etmemesini söyledi. Şu bir haftadır bu feshedilen üçüncü sözleşmeydi. Geminin bozulması onu sandığından daha büyük zarara uğratmıştı. Sadık müşterileri bunu fazla sorun etmemiş ve makul bir miktarla aralarında halletmişlerdi fakat tabiki anlaşmaya varmayan ve aradıkları fırsatı bulan bazı şirketler ona kendi menfaatlerinin hatsafada olduğu bir sözleşmeyle gelip kabul etmediği taktirde işi bitireceklerini söylüyorlardı.
Hepsinin canı cehenneme. Yavşak herifler!
Şirket telefonu çaldığında gözlerini sinirle kapattı. Şu an bu telefonun çıkardığı ses bile ona çekilmez geliyordu.
"Ne var Efsun?!"
"Efendim geminin kaptanı Mücahit Bey geldi ve önemli olduğunu söylüyor."
"Tamam gelsin!"
En kötü ne olabilir? Gemi falan batmıştır!
Ayağa kalkıp gelen adamı karşıladı ve adam karşısındaki koltuğa oturunca oda koltuğuna çöktü.
"Uhud Bey rahatsız ediyorum ama önemli bir konu var sizinle konuşmak istediğim.."
"Buyur Mücahit Kaptan dinliyorum."
"Bizim teknisyenler... Geminin motorundaki sıkıntının nedeninin, silindir ile silindir başlığı arasındaki contalardaki sızdırma olduğunu söyledi. Fakat sorun şu ki Uhud Bey biz yola çıkmadan önce hepsini kontrol ettirmiştik ve bir sıkıntı yoktu. Yoldayken ise o contaların kasten olmadan sızdırması pek de mümkün değil..."
"Yani? Kasten biri contalarla mı oynamış?"
"Bu çok olası bir ihtimal. Detaylı araştırmalara başladık."
"Başladık?"
"Yani operasyon müdürü ve diğer yetkililerle. Konuyu onlara da açtım ve sizinle konuşup öyle hareket etmeleri gerektiğini söylediler."
Uhud sinirinden elini masaya vurup duruyordu. Eğer gerçekten bir kasıt varsa kimin yaptırdığını bilmek çok da zor değildi.
"Gereken neyse yapılsın. Bir an önce bunun sorumlusunu bulun kaptan."
Adam kafasını yavaşça sallayıp ayaklandı.
"Görüşürüz Uhud Bey."
Uhud ofisinde volta atıp duruyordu. Biri onunla fena halde oynuyordu fakat kahrolası o adamı bir türlü bulamıyordu! Eline telefonu alıp Mete'yi aradı.
"Uhud ?"
"Mete akşam bana uğra."
"Peki akşam gelirim. Benimde konuşmak istediklerim var zaten."
Telefonu kapattığında ceketine yöneldi Uhud. Hava alsa iyi olacaktı. Ne o depodan ne de Cevat Gürsoy denen adamdan bir sonuç çıkmıştı. Buldukları kanıtlar ya ölü bir adama ait oluyordu yada ölü bir adam oluyordu. Bütün yollar çıkmaza erişiyor Uhud'a gidecek yol bırakmıyordu. Peki ablasının katilini nasıl bulacak da hesap soracaktı? Omuzlarındaki bu ağır yüklerden nasıl kurtulacaktı? Dört bir yanı sarılmış ona gidecek hiçbir yer bırakmamıştı.
Uhud sıkıntıyla geldiği parkta oturuken düşmanlarına açık bir hedef olduğunu düşündü. Bu adamlar onun ölmesini istemiyordu, eğer bunu isteselerdi çoktan yapmışlardı. Zira Uhud bütün korumaları Cansu ve Fulya'nın yanında tutuyor kendisi korumasız geziyordu. Peki bu adamlar neyin peşindeydi? Bu belgelerde ne vardı ve hangi şirketi batıracak bilgiler içeriyordu? Uhud hiçbir şey bilmediğini düşündü. Elindeki tek ipucu anahtarın üzerinde yazılı olan dört haneydi.
09-23!
Bu ne anlama geliyordu? Fulya'yla beraber düşündüklerinde hiçbir sonuca varamamışlardı. Ne zamandan beri Fulya ile beraber bir şeyler yapabiliyordu? Uhud bu duruma o kadar alışmıştı ki artık Fulya'nın etrafında olmasını yadırgamıyordu. Hatta bazen o yokken yanında olmasını bile istediğini farketmişti ama bu duygusunu bastırmıştı.
Geçen hafta alışverişe gittikleri günü hatırladı Uhud. Fulya'yı o kısa elbiseyle gördüğünde deliye dönmüştü. Eğer onu hemen çıkarmazsa aldığı bütün o kıyafetleri yakacağını söyleyerek kızı tehdit etmiş ve nihayet düzgün bir şey giymesini sağlamıştı. Fulya bu durumun onu neden ilgilendirdiği hakkında bir şeyler zırvalasa da Uhud bu sorulara cevap vermemeyi tercih etmişti. Çünkü asıl cevabı kendisi de bilmiyordu.
Gerçi o kıyafetin içindeyken Uhud onun güzelliği karşısında dilini yutmuştu ama aklı başına gelince bu elbise demeye bin şahit isteyen şeyi çöpe atmasını söylemişti. Fulya'ya karşı ne hissettiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Onu bornozla gördüğünde etkilenmiş ve o görüntüsü üzerine çokça düşünmüştü Uhud. Vücudu bu kıza karşı fazla ilgiliydi ve o elbiseyi üzerinde görmek bile Uhud'un uyarılmasına yetmişti. Onu o salonda herkesin içinde kendine çekip şimdiye kadar yapmadığına şaşarak öpmek istemişti. Fulya'nın aklını fena halde karıştırdığını biliyordu ve buna engel olamıyordu. Sürekli etrafındaydı ve Uhud onu düşünmekten kurtulamıyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi.
Ayağa kalkıp arabasına bindi ve eve sürdü. Mete gelmeden Fulya ile konuşması gerekiyordu çünkü Mete gelince Fulya'nın onların yanına gelmesini istemiyordu. Mete'yi Fulya ile konuşup sohbet ederken gördüğünde garip bir şekilde sinirleniyordu. Üç katlı büyük evinin bahçesine girdiğinde Hamza karşıladı onu.
"Abi Mete Bey geldi. Fulya Yenge'yle çalışma odasındalar."
Aman ne güzel!
Uhud Hamza'nın yenge lafına takılmamaya çalışarak adımlarını hızlandırıp odaya yöneldi. Kapıyı açtığında Mete'nin Fulya'ya bir şey anlatıp güldüğünü gördü. Kendini tutması gerektiğini beynine sokarak içeriye girdi. Henüz masasına oturmuştu ki Mete ciddileşti ve konuşmaya başladı.
"Uhud Fulya ile seninle konuşacağımız önemli bir konu var."
Fulya ile mi? Uhud bunların ne ara bu kadar samimi olduğunu düşündü ve aralarındaki bu yakınlık canını sıktı.
"Söyle Mete."
"Bu adamlar... Sanırım sizin yanınıza bir köstebek sokmuşlar!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
Ficção GeralBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...