"Dört rakam... Ne demek oluyor bunlar?"
Fulya elindeki anahtara bakıp düşündü. Bu onların belgeleri bulması için bir ipucuydu.
"Belki bir kapı numarasıdır?" dedi Uhud tahmin yürüterek. Elini uzatıp anahtarı çekerek aldığında Fulya'nın kötü bakışlarıyla karşılaştı.
"09 Hülya'ların kapı numarası değil. Ayrıca evinde yada ofisinde gizli bir kasa yok. Olsaydı o adamlar çoktan bulmuşlardı."
"O zaman ne bu numaralar?!"
"Düşünüyorum. Bulacağız merak etme."
Dedi Fulya sakin ve anlayışlı bir ses tonuyla. Artık normal iki insan gibi konuşabiliyorlardı. Fulya kedi köpek gibi kavga etmedikleri zamanlarda Uhud'un ne kadar yakışıklı olduğunu düşündü. Onu eve getirdiği gün anlaşmışlardı ve her işi artık beraber yapacaklardı.
"Bu numaralar bir köşede dursun. Düşün, ablanın o belgeleri saklayabileceği nereler var?"
Uhud omuz silkti. Tabiki de bilmiyordu.
"Eniştemin ofisinde olabilir belki?"
"Kenan'ın ofisindeki bütün eşyaları getirdiler evlerine ve içlerinde bir kasa yoktu."
"Sen herşeye muhalefet olacağına biraz şu beynini çalıştırsana!"
Yine başlıyoruz!
"Ben sadece boş şeylerle uğraşmak istemiyorum. Bence bu belgeler gerçekten bu kadar önemliyse ve bir sürü eli kanlı adam bu şeylerin peşindeyse Hülya onu buralarda tutmaz! Çok güvendiği bir yer olmalı."
Uhud'un çalan telefonuyla beyin fırtınaları kesilmişti. Uhud bu çok bilmiş kızdan sinirli gözlerini çekip telefona baktı.
"Evet?"
"Efendim ben Vural. Şirkete gelseniz iyi olacak."
"Noldu?"
"Efendim gemimiz limana ulaşmamış nerede olduğu bilinmiyor."
Has.ktir!
"Geliyorum!"
Uhud ayağa kalkıp kapıya yöneldiğinde Fulya merakla "Nolmuş?" diye sordu.
"İşlerle ilgili bir sıkıntı. Cansu'ya dikkat et. İki üç saate gelirim."
deyip hızlıca çıktı evden. Arabasına binmeden önce birkaç dakika durdu. O biraz önce Fulya'ya açıklama mı yapmıştı? Kafasını sinirle sallayıp arabasına bindi. Uhud bazen kendine anlam veremiyordu. Şirkete gittiğinde Efsun endişeyle yerinden kalktı.
"Efendim Vural Bey ve Turgay Bey içerideler."
Kafa sallayıp odasına girdi. Yerine oturduğunda karşısındaki adamlara baktı. Biri Liman Operasyon Müdürü diğeri ise Yük Taşıma Operatörü olan bu iki adam endişeyle kendisine bakıyordu.
"Evet Beyler sorun ne?"
"Kaptana ulaşamıyoruz. Gemimizin normalde bugün gündüz Yunanistan'a ulaşması gerekiyordu fakat oradaki yetkililer geminin gelmediğini söylüyor." diyerek açıklama yaptı Vural.
"Gemideki hiçbir tayfaya ulaşılmıyor mu?"
"Hayır maalesef!"
diyen Turgay durumdan oldukça rahatsız gibi duruyordu.
"Asıl sorun şu ki yeni sözleşme yaptığımız Kozan Holding de dahil olmak üzere 3 Holdingin malları da o gemide. Bu durum şirketin ekonomisi için pek de iyi olmayacak." dedi Vural durum tespiti yaparak.
Allahın belası gemi!
"Siz gemiden haber almaya çalışın. Telsizleri bozulmuştur. Bir aksilik olmuştur. Ne bileyim ben gemi birkaç saat gecikti diye batmadı ya!" dedi Uhud stresle parmaklarını masaya vurarak. Hayatında düzgün giden bir tek işi vardı. Onu da kaybederse Uhud'u kimse toparlayamazdı. Vural'ın çalan telefonuyla dikkatini ona verdi.
-Efendim?
-Ne! Nerdelermiş?
-Ne zamana orda olurlarmış?
-Anladım tamam ben seni sonra tekrar arayacağım!
Vural Uhud'a döndüğünde gözlerinde belirgin bir rahatlama vardı.
"Uhud Bey telsizden ulaşabilmişler kaptana. Geminin motoru arızalanmış birkaç saat içinde orada olurlarmış."
Uhud bu sorumsuzluğun hesabını kime keseceğini düşürken sinirlenmesine engel olamadı. Şirket çalışanlarına oldukça anlayışlı davranırdı ama bu durum onun anlayışının suistimal edilişinin kanıtıydı. Bu gemiler yola çıkmadan kontrol edilmiyor ve bakımları yapılmıyorsa nasıl yola çıkabiliyordu? Karşısındaki adamlara sinirle baktı.
"O kaptana söyleyin. Ya o gemiyi sağ salim limana getirsin yada batırsın ve kendi de dahil olmak üzere herkesi denizin dibine yollasın."
Gemi tamiri ne kadar sürer bilmiyordu ama Uhud büyük zarara uğrayacağını biliyordu. Karşısındaki adamlar korkuyla yutkundu.
"Efendim biz gelişmelerden sizi haberdar ederiz."
diyerek ayaklandı Vural. İki adamla da el sıkışıp uğurladı.
Neden bütün aksilikler kendisini buluyordu acaba? Hiçbir işi düzgün gitmiyordu. Ceketini alıp evine gitmek için yola koyuldu. Eve geldiğinde merdivenlerden çıkarken Cansu'nun odasının kapısını açık gördü. Yavaşça içeri girdiğinde Cansu ve Fulya'yı beraber uyurlarken gördü. Fulya Cansu'ya sarılmış bir eli kızın belindeyken diğer elide saçında kalmıştı. Bu görüntü neden Uhud'u bu kadar sarsmıştı? Kalbindeki hareketlilik Uhud'un sinirlerini bozdu. Heyecan ve umutla birden sanki yeniden hayat bulmuş gibi atan bu kalbi yerinden sökmek istedi. Cansu hareketlenip arkasını dönerek uyumaya devam ettiğinde onları uyandırmadan kendi odasına yöneldi. Kıravatını gevşetip yatağa çöktü.
Cansu Fulya buradayken uysal oluyor ama Fulya yokken evde terör estiriyordu. Fulya ise sürekli kendisine karşı gelerek asi davranıyor, her işe burnunu sokup Uhud'u deli ediyordu. Uhud kafasını sallayıp bunlarla ne yapacağını düşündü.
Abla! Neden bu iki baş belasını sardın ki başıma?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...