Seni seviyorum...
Uhud bu sözü kalbinin en derininde hissetmişti. Fulya giderken kalbini de götürmüş, onu burada bir başına bırakmıştı. Uhud o güçlü kollarında derin bir sızı hissediyordu. Ona sarılmaktan, o sıcak bedenini hissetmekten yoksun olduğu için vücudu uyuşuyor gibiydi. Vücudu Fulya'nın eksikliğiyle güçten düşüyordu. Peki neden buna kendisi karşılık vermemeşti? Hissettiği gibi ona sevdiğini söylememişti? Uhud gerçekten büyük bir ahmaktı.
Ağır demir kapının açılmasıyla bakışlarını kapıya dikti. Orta yaşlı bir polis memuru kendisine iğrenç bir şeymiş gibi bakarak içeriye girdi.
"Hmm... Uhud Cihandar! Dosyan ne kadar da temiz. Namuslu bir iş adamı ha!"
dedi pis pis gülerek. Uhud sakin kalmak adına onun bu söylediklerini duymazdan geldi. Sabretmesi gerekiyordu.
"Anlat bakalım malları taşıma sisteminiz nasıldı? Orada malları kim yüklüyordu?"
"Ben bir şey bilmiyorum."
"Bilmiyorum ayaklarını bırak! Ben senin gibileri iyi tanırım!"
"Nasılmış benim gibiler?"
"Cebindeki parayla, belindeki silahla insanlara herşeyi yaptırabileceğini düşünen adi herifin tekisin. Bir de masum ayakları kesiyorsun. Beni kandıramazsın öt çabuk!"
diyerek iki elini masaya dayayıp Uhud'un burnunun ucuna kadar geldi.
"Tebrik ederim iyi bir gözlemcisiniz. Fakat bildiğim bir şey yok. Sözleşme gereği malların ne olduğuna bakma yetkimiz yok. "
"Neden?"
"Çünkü mallar geldiği gibi açılmadan gereken yere gönderildiğinde herhangi bir problemde sorumluluk kabul etmiyoruz."
"Güzel bahane. Bu iş burada bitmedi Uhud Cihandar. Araştıracağız ve en ufak alehine bir şey bulursak eğer buradan çıkamazsın!"
"Bulacağınız tek şey başarılarım olacaktır. Kolay gelsin!"
Adam sinirlenmiş ve ayaklarını vurarak çıkmıştı odadan. Uhud bu tür kışkırtmalara gelmeyecekti. Onu sinirlendirmeye çalışıp konuşmasını istemişti ama Uhud bu tür oyunlara gelmezdi.
Burada o kadar sıkılıyordu ki gece boyu sabaha nasıl eriştiğini bilemedi. Çıkmak için can atıyordu. Cansu'yu ve Fulya'yı tehlikeye açık yalnız bırakmıştı. İçi içini yiyordu. Adamları o iti hala bulamamıştı. Herif saklandığı delikten bile bu kadar etkin olabiliyordu. Uhud o adama ne yaparsa yapsın sinirinin geçmeyeceğini hissetti. O herifi parçalara ayırsa bile geçmeyecekti bu sinir.
Öğlene doğru kapısı açıldı ve içeriye avukatı Mete girdi. Gözü ister istemez Fulya'yı aradı fakat Mete bu sefer tekti.
"Naber?"
"İdare ediyoruz. Bir şey bulabildin mi?"
"Bu İlhami denilen adamın şirketinde çalışan iki müdür yardımcısını bulduk. Adamlar konuşturmaya çalışıyor. Ağızları baya sıkı gibi. Sadece şunu öğrendik ki... Senin gemiye o malları Turgay yüklemiş."
"Turgay mı? Allahın belası o öldü!"
"Adamı öldürdün mü? Uhud hiç uslu durmadığını söyleyebilirim çünkü delillerimi yok ediyorsun."
"O adam bana ihanet etti. Ne yapabilirdim."
"Her neyse. Bu şirketle iş sözleşmenizi nerede tutuyorsun?"
"Aslı çalışma odamdaki kasada duruyor."
"En azından ona bir zarar vermemişsin."
Uhud sinirli bakışlarını avukata gönderirken onun yorgun yüzü bu durumu çok da önemsemedi. Mete ayaklanırken Uhud geldiğinden beri aklını kurcalayan o soruyu daha fazla içinde tutamadı.
"Evdekiler nasıl?"
Mete alaylı bir gülüşle baktı karşısındaki bu adama. Günden güne değiştiğini görmek onu mutlu ediyordu. Bunun da sebebini biliyordu.
"Fulya'yı soruyorsan o yerinde durmuyor. Her işe karışıyor onu zaptetmek oldukça zor. "
Uhud bunun aksini düşünmemişti. Fulya her zamanki gibi insanlara zülmetmeye devam ediyordu. Yüzünde beliren gülümsemeyle avukatına döndü. Onun da yüzünde alaycı bir gülümseme görünce tipini düzeltti.
"Cansu? O nasıl?
"Cansu Fulya yanındayken fazla sorun çıkarmıyormuş Hamza öyle söyledi. Ama o yokken küçük bir cadı gibi oluyormuş."
"Her şey aynı desene."
"Aynen öyle. Ben artık gideyim yeterince çalışıp mahkemede seni iyi savunmam lazım."
"Sağol Mete. Her şey için!"
Mete başını sallayıp çıkarken Uhud o iki cadıyı ne kadar özlediğini düşündü. Artık bu karmaşa bitsin istiyordu. Hayatında sürekli bir koşturmaya bir olay varken bu durumun ne kadar süreceğini merak ediyordu.
Elleri kolları bağlı oturmak kesinlikle ona göre bir şey değildi. Burada zaman durmuş gibiydi. İkinci güne gelmelerine rağmen ona iki asır gibi gelmişti bu süre. Demir kapı tüm ağırlığıyla açıldığında ise tekrar o polisi gördü. Kendine sakin olmasını telkin ederken adamın alaycı konuşmasını duydu.
"Hadi yine iyisin Cihandar. Yarın mahkemen var. Avukatın iyi çalışıyor. Yada avukatların mı desem? O kız... Ağzının tadını biliyorsun Cihandar!"
Uhud oturduğu sandalyeyi geriye fırlatarak kalkıp adamı yakalarından tuttu ve havaya kaldırdı. Sonunda adam onun damarına basmıştı. Ne cüretle Fulya'dan bahsedebilirdi!
"Eğer onun adını bir daha ağzına alırsan buradan çıkamayacağımı bilsem de seni buna pişman ederim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...