Bir hafta sonra...
"Doktor! Bana iki gün demiştiniz. Bu kız hala neden uyanmıyor?"
"Bakın Uhud Bey bu vakalarda sık gördüğümüz bir şey. Şu an vücudunda herhangi kötü bir durum görünmüyor ama hasta uyanmıyorda. Bilinci açık ama bu psikolojik bir şey."
"Bana bunları anlatma doktor. Nasıl uyandıracağım onu söyle?"
"Sürekli onunla konuşun sevdiği şeylerden bahsedin yada sevdiği başka insanlar konuşsun onunla."
Uhud kaç gündür nasıl yaşadığını bilmez bir halde kendini oradan oraya atıyordu. Fulya bir türlü uyanmıyor, hiçbir tedaviye cevap vermiyordu. Doktorlar onun durmunun iyi olduğunu bile söylemişlerdi.
"Onu İstanbul'a götürme şansım var mı?"
"Uhud Bey şu an hasta vücudunu yeni yeni toparlıyor. Onu İstanbul'a götürmek tehlikeli olabilir."
Uhud kendini çaresiz hissediyordu. Bu belirsizlik bütün duyguların en ölümcül olanıydı. Doktorun odasından çıktı ve Fulya'nın dün getirildiği odaya yöneldi. Yoğun bakımdan çıkmış ve normal odaya alınmıştı. Tek sorun ise gözlerini açmamasıydı! Fulya'nın yanındaki sandalyeye çöktü. Gözlerinin altı morarmış ve sakalları uzamıştı. Uhud berbat bir mağara adamı gibi durduğuna emindi.
"Neden o güzel gözlerini açmıyorsun? Bana küstün mü? Fulya sevgilim! Söz versem, bir daha bırakmayacağım seni desem? Yine açmaz mısın gözlerini bana?"
Dünden beri Fulya onun sesini duyup gözlerini açsın diye içinden geçenleri çekinmeden söylüyordu. Belki bir şok etkisi onu kendine getirebilirdi. Uhud telefonla konuşmak için dışarı çıktı ve Hamza'yı aradı.
"Buyur Abi?"
"Durumlar nasıl?"
"Küçük hanım huysuz artık durduramıyoruz. Hümeyra Hanım ise endişeli kendi kendine senaryolar kurup duruyor."
"Hiç şaşırmadım. O ikisini derhal buraya getir Hamza."
"Abi emin misin?"
"Sana ne diyorsam onu yap!"
diyerek kapattı telefonu. Fulya belki Cansu'nun sesini duyarsa gözlerini açabilirdi değil mi? Uhud tekrar içeri girdi. Onu artık bir an bile yalnız bırakmak istemiyordu.
Elini kızın sıcak elinin üzerine koydu. Bu gözlerin açılması için herşeyini verebilirdi. Uykusuzluk onun daha fazla dayanmasını engelliyordu zira tam 2 gündür uyumuyor her an Fulya uyanacak diyerek başından ayrılmıyordu. Kızın elini tuttuğu kendi eline başını yasladı. Gözlerini biraz dinlendirebilirdi...
Uyandığında havanın kararmış olduğunu gördü. Ne kadar saat uyumuştu böyle! Başını kaldırıp tutulan sırtını gevşetti. Fulya hala derin bir uykudaydı. Kendine bir kahve almak için kafetarya ya indiğinde telefonu çaldı.
"Abi biz şu an Kuşadası'na giriş yaptık."
"Tamam direk hastaneye gelin."
Telefonu kapatıp kendine sert bir kahve aldı ve odaya çıktı. Sandalyede oturmaktan yorulduğu için kendini koltuğa bıraktı. Sessizce bir haftadır yaptığı gibi Fulya'yı izlemeye koyuldu. Bembeyaz yüzü soluktu. Gözaltıları çukurlaşmış ve morarmıştı. Dudakları kurumuş ve yüzü zayıflamıştı. Yine de eskisi gibi güzeldi. Tek eksiği o neşeli sesi ve parlak bakışlarıydı. O sesten bir kez daha Uhud'a aşık olduğunu duyabilecek miydi? O parlak gözleri Uhud'a kendini mükemmel hissettirecek miydi?
Kapı ardına kadar açılınca Uhud bir an korkup elini beline götürse de gelenin Cansu olduğunu görünce rahatladı. Kıza doğru bir adım atıp kendine çekti ve sarıldı. Yeğenini de neredeyse iki haftadır görmüyordu ve onu çok özlemişti.
"Dayı.. Fulya Abla'ya noldu?"
Adam hüzünle gülümseyip yine bir hikaye uydurdu.
"O.. Çok yoruldu Cansu. Şimdi dinleniyor fakat.. Uyanmayı unuttu. Biz de onu uyandıracağız."
"Nasıl?"
"Konuş onunla Cansu. Her zamanki gibi konuş. Sesini duymasını sağla."
Cansu olgun bir insan edasıyla başını sallayıp yatağa yaklaştı. Minik eli Fulya'nın hareketsiz elini tuttu. Uhud nefes almayı unutmuş onları izliyordu.
"Fulya Abla?"
Hareket yok!
"Bak ben geldim! Uyan artık. Seni çok özledim."
Yine mi hareket yok?
"Yine beraber kuş üzümündeyiz!"
Eli! Eli kıpırdadı!
Fulya'nın eli titrer gibi olmuştu. Uhud bunu gördüğüne yemin bile edebilirdi. Fulya elini çok az bile olsa oynatmıştı! Hızlı bir adımla arayı kapatıp küçük kıza yanaştı. Devam etmesini ister gibi başını salladı.
"Fulya Abla? Yine benimle beraber uyuyacak mısın? Annem artık yok biliyorum. Yoksa sende mi gideceksin?"
Uhud bu sözler karşısında yeğenine acıyla baktı. Küçük kız böyle büyük laflar etmeyi nereden öğrenmişti? Duyduğu mekanik ses kulağını doldururken Uhud gözünü Fulya'ya çevirdi. Cansu Fulya'nın elini tutarken oda elini Cansu'nun elinin üzerine koydu. Fulya'nın küçük hareketlerini hissetti.
Göz kapakları, hareketleniyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...