#55

32.3K 1.5K 24
                                    

Fulya aynada son kez kendine baktı. İçi nedense rahat olamıyor, dışarıya çıkmak istemiyordu. Bütün hevesi kaçmıştı. Cansu'nun gözleri yorgun düşmüş ve uyuyakalmıştı. Neyse ki Hümeyra Teyzeye uyanınca hemen onu aramasını söylemişti. Siyah elbisesine uyan ayakkabılarını da giyip aşağıya indi. Onu bekleyen korumaya soru soran gözlerle baktı.

''Uhud gelmedi mi?''

''Uhud Bey arayıp biraz gecikeceğini sizi benim almamı söyledi.''

Beyefendi gelmeye bile tenezzül etmiyor demek ki!

''Güzel! Ara Uhud Beyini, ben hiç bir yere gelmiyorum!''

''Efendim buyurun gidelim. Uhud Bey'in kesin talimatı var sizi götürmem gerekiyor.''

Fulya iyice sinirlenmeye başlıyordu. Öküzlük olur da bu kadar mı olur diye geçirdi içinden. Derin bir nefes alıp sinirini gidince ondan almak için kendini tuttu. Dışarı çıkıp arabaya geçti. Yol boyunca kendini doldurup durmuş ve sonunda Uhud'un onu sevmediğini düşünmüştü. Gözleri dolmaya başlıyordu. Düşüncesi bile ne kötüydü! Yoksa Uhud ondan sıkılmış mıydı?

Araba durduğunda Fulya nerede olduğuna bakmak için kafasını cama çevirdi. Yol boyunca kendini yemekten nereye gittiklerini sormayı unutmuştu. Sahile mi gelmişlerdi? Ah tabi ki boğaza bakan bir restoranda yemek yiyeceklerdi. Arabadan inip etrafa göz gezdirdi. Bir restoran göremeyince tekrar arabasına binmek için arkasını döndü. Burada bekleyemezdi değil mi? O da ne! Araba onu beklemeden gazladı ve gitti...

''Hey! Beni burada bırakıp nereye gidiyorsun? Aptal koruma kafana sıkacağım senin!''

diye bağırdı fakat adam duymuşa benzemiyordu. Onun aksine duyan insanlar ona delirmiş gibi bakınca içi saf bir öfkeyle doldu. Elini sıkıp ayaklarını sinirle yere vurdu ve içinden kendine Uhud'u öldürme yeminleri verdi. Telefonunun çalmasıyla elini çantasına attı. İki dakika sonra nihayet telefonu bulduğunda kulağına götürüp sinirle açtı.

''Neredesin sen!''

''Sakin ol güzelim. Şimdi dediklerimi yap.''

''Ne? Uhud seni elime geçirince öldüreceğim biliyorsun değil mi? Hiç bir şey yapmayacağım ve eve gideceğim!''

''Fulya! Sinirlendirme beni ve yavaşça iki adım sola git.''

''Ah, ne! Sen ciddi misin!''

''Evet.''

deyip telefonu kapatınca Fulya sinirle inledi. Elindeki telefonu kırıp neden hala bir köşeye fırlatmıyordu ki? Uhud'u bulunca gerçekten bunun hesabını çok kötü soracaktı. Biraz daha sahile yaklaşıp iki adım sola gitti. Telefonu çalınca tekrar kulağına götürdü.

''Aferim sana şimdi arkanı dön ve yavaş adımlarla yürü.''

Fulya sesini çıkarmadan arkasını döndü. Bir adım attı ve bastığı yerden sahil boyunca olan bir ışık dalgası gözünü aldı. Ne olduğunu anlayamadı, daha dikkatli bakınca yerde bir yol gibi uzanan deniz fenerlerini gördü. İdrak edemiyordu, kafası karışmış bir şey düşünemez halde orada öylece dikiliyor ve boş gözlerle etrafa bakıyordu. Elindeki telefon çalınca kendine geldi ve telefonu açtı.

''Uhud? Ne- neler oluyor?''

''Dediklerimi yap ve soru sorma Fulya. Seni ışığın götürdüğü yere gel.''

diyerek telefonu kapattı. Fulya yavaş adımlarla yürüyordu. Her adımında kalbi biraz daha hızlanıyor, merakı giderek artıyordu. Yanından geçen insanların ona gülerek baktığını bile fark edemiyordu.

Nihayet ışıklar sola doğru dönüp orada son bulunca Fulya da adımlarını sonlandırdı. Önünde durduğu şey çiçeklerle süslenmiş ve içinde yine çiçeklerden oluşan bir koltuk bulunan her yeri ışıklı bir sandaldı! Ellerini ağzıyla kapatıp bu güzel şeyin her yerini inceledi. İki kişilik koltuğun önünde bir de ufak bir masa vardı. Kalan her yer papatyalarla, menekşelerle, karanfillerle doluydu. Arkasından sarılan ellerle bir an irkilse de kendini bu tanıdık kollara bıraktı. Şu an yaşadığı mutluluk tarif edilemezdi. Içine dolan ve kendini kaybeden bu duygu ne yapacağını bilemez bir şekilde coşmuş ve içinden taşıyordu.

''Hoş geldin güzelim.''

Uhud elini tutup Fulya'yı sandala götürdü. Etrafını saran bu güzellikle Fulya'nın dili tutulmuştu.

''Uhud bu, bu çok güzel!''

Uhud biraz yaklaşıp kızın alnından öptü. Dünden beri bu şey onu çok yormuştu fakat gördüğü manzara buna değdiğini söylüyordu. Fulya'nın gözlerindeki parıltı için kendi yük gemisini bile süsleyebilirdi. Abartmıştı tamam onu yapamazdı.

''Senin kadar değil.''

Fulya aralarındaki ufak mesafeyi de kapatıp sevdiği adama sıkıca sarıldı. Öfkesi uçup gitmiş geriye sadece mutluluk ve şaşkınlık bırakmıştı.

Uhud Fulya'nın elini tutup koltuğa oturttu. Nihayet şu işi yapabilecekti. Kendini bu duruma hazırlaması uzun sürmüştü!

''Fulya... İyi ki tanımışım seni, iyi ki başıma bela olmuşsun. Ben kendimi o kadar şanslı görüyorum ki..''

''Uhud ben...''

''Şişştt lafımı bölme sadece dinle!''

diyerek işaret parmağını kızın dudaklarına götürdü. Bu temasla içinin erdiğini hissetti. Aynı yatakta yatarak zaten yeterince nefis terbiyesi yapmış bu duruma zor dayanmıştı. O anın her ikisi içinde özel olmasını istemiş bu yüzden kendine geçmesi zor acılar çektirmişti. Şimdi ise bir temasla eriyip gidebiliyordu! Bir nefes alıp boğazını temizledi ve Fulya'nın şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerine bakarak devam etti.

''Sana 'Bana ne yaptın böyle!' gibisinden bir şey söylemeyeceğim. Ne yaptığını gayet iyi biliyorum. Sen, beni değiştirmedin. Aksine beni dönüştüğüm adamdan kendime, özüme çevirdin. Sendeki sevgi ve şefkatle kendime geldiğimi hissettim Fulya. İçimde sürekli senden uzak durmamı söyleyen o sese inat ben hep sana çekildim. Çünkü içten içe hep hayalini kurduğum o şeyin sende olduğunu hissediyordum. Ablam haklıydı, ben aile olmayı özlüyordum. Ben... Seninle bir aile kurmak istiyorum...''

deyip oturduğu koltuktan yavaşça aşağı, tek bacağının üstüne çökerken cebindeki kutuyu çıkardı. Fulya nefesini tutmuştu, nihayet beklediği an gelmişti.

''Benim başıma bir ömür bela olacak mısın?''

Fulya bu garip soruyu kendi süzgecinden evlenme teklifi olarak geçirip, gözüne yerleşen mutluluk gözyaşlarıyla karşısındaki adama baktı. Gülerek kafasını evet anlamında salladığında Uhud yerden kalkıp ablasının ona verdiği zümrüt yeşili yüzüğü kızın parmağına taktı ve kıza sarılarak etrafında döndürmeye başladı. Dönmekten değil ama Uhud'un huzur dolu kokusundan Fulya'nın başı dönmüştü. Bu kokuyu bir ömür içine çekeceğini düşündü. Uhud bir ömür boyu onun yanında olacak ve bütün zamanını ona ayıracaktı değil mi! Onu yere bıraktığında Fulya hala mutluluktan havada uçtuğunu düşündü. Uhud kızın alnına alnını yasladı. Nefesleri birbirine karşıyordu. Konuşmak için ağzını açtığında ise Fulya şimdiye kadar bu adamın ağzından duymadığı o sözle kendini mutluluktan denize atmak istedi.

''Seni seviyorum baş belam. Seni bir ömür boyu seveceğim...''

ANAHTAR ~TAMAMLANDI~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin