Bu.. Yanık kokusu da ne böyle! Allahım yoksa öldümde cehennemde yanıyor muyum?
Yavaş yavaş gözlerini açarken başındaki acıyla yüzünü buruşturdu. Hareket edemiyordu. Her yeri sızlıyordu ve tutulmuş gibiydi. Gördükleri netleşirken nerede olduğunu anlamaya çalıştı.
Burası yanmış bir depo gibi duruyordu. Etrafta bir kaç yanmış masa ve koltuk vardı. Derin bir oh çekti. Ölmemişti! Fakat bu his kısa sürdü. Elleri ve ayakları bağlı sandalyede otururken ne kadar rahat olabilirdi ki?
Kolye! Kahretsin, anahtar!
Kafasını eğerek boynuna bakmaya çalıştı. Zincirin soğuk varlığını hissettiğinde biraz olsun rahatladı. Demek onu buraya getirenler kolyeyi fark etmemişlerdi.
"Kız hala ayılmadı patron!"
Sesler! Birileri geliyor!
Gözlerini tekrar kapatıp onları dinlemeye koyuldu.
"Belgeleri bulabildiniz mi?"
"Kızın evini aradık fakat belgeler kızın evinde değil patron. Zaten öğrendiğimize göre birkaç gündür Uhud denen o adamın evinde kalıyormuş."
Bu adi herifler benim evine girip eşyalarımı mı karıştırmışlar!
"Demek o yüzden o evdeydi kahpe!"
diyerek pis pis sırıtışını duydu Fulya. Adamdan tiksinmişti!
Sensin kahpe! Hıyar Ağası seni!
"Ne yapalım efendim?"
"Belgeleri bulana kadar kıza dokunamayız! Bulunca ise hem kızı hem de o Uhud Cihandar denen piç kurusunu zevkle öldüreceğim!"
Duydukları karşısında soğuk kanlılığını korumakta oldukça zorlandı Fulya. Kendisini ve Uhud'u öldürecekler miydi? Bu kalbine büyük bir ağrı girmesine neden oldu. Aslında o kasıntı adam umrunda bile değildi ama o da ölürse Cansu'ya ne olacaktı? Gözlerine biriken yaşları tutmaya çalıştı. Bu düşünceleri sonra aklına getirip hüngür hüngür ağlamayı aklına not etti.
Patronu gittikten sonra diğer adamın ayak seslerini duydu. Adam yanına kadar geldiğinde kalp atışı hızlandı ve ifadesiz durmakta zorlandı. Adam çenesinden tuttuğunda ise neredeyse irkilecekti.
"Ne kadar da güzelsin! Seninle biraz eğlenmeden öldürürsem hem kendime hem de bu güzelliğe yazık etmiş olurum değil mi?"
Adam gülerek uzaklaştığında Fulya sakin kalamadı. Hem sinirlenmiş hem de adamın bu imalarından midesi bulanmıştı.
Aşağılık şerefsiz!
Ölmek istemiyordu. Hele böyle pis bir şekilde olamazdı. Peki ya Uhud? Şu an o herif ne halt ediyordu da gelip kendisini kurtarmıyordu? Onunla bir anlaşma yapmışlardı ve o kasıntı adam Fulya'yı kurtarmak zorundaydı.
Neredesin be adam gel kurtar beni!
Uhud'un kendisini kurtarmasını büyük bir umutla beklediğine inanamıyordu! Oysa onun teklifini kabul ederken "Kafana sıkmak zorunda bırakma beni!" diyerek kendisini uyaran da oydu. Asıl tehlikeli de oydu ama şu an Fulya müthiş bir istekle onun kapıdan gelip kendisini kurtarmasını istiyordu.
Aptal Fulya! Adamın umrunda bile değilsin. O seni önemsemiyor!
Bu düşünceyle gözleri dolmuştu. Kendini çaresiz ve yalnız hissetti. Bu his bir virüs gibi tüm kalbine işledi. O kimsenin umrunda değildi. Burada ölse de kimsenin umrunda olmayacaktı.
Kimsesizim!
Başındaki ağrıyla gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Kendini çok güçsüz hissetti. Sanki gözleri kapanırsa bütün acıları sona erecekti.
***
Sis... Her yerde sis var. Karanlık... Ah, hiçbir şey göremiyorum! Ama duyuyorum.. O alçak adamlar sanki etrafımı sarmış! Her yerdeler ve bana gülüyorlar! Yavaş yavaş sesler yükseliyor. Kulaklarımı kapatsam bile işe yaramıyor! Sis boğazımı yakıyor, öksürmeye çalışıyorum nefes alamıyorum! Sanırım ölümü hissediyorum! Ah işte ışığımda orada! Küçük bir ışık hüzmesi görüyorum. Yaklaştıkça büyüyor. Elimi ona uzatıyorum. Huzur ve mutluluk kaplıyor içimi. Ölüm böyle bir şey mi? Işık bir yüze bürünüyor sonra. Uhud! Kaşları çatık değil ilk defa! "Beni bu karanlıktan sen mi kurtaracaksın" diyorum, kafa sallıyor. Elimden tutup yürütüyor beni. Bir nehir... Hırçın bir şekilde akıtıyor sularını... İlk önce kendisi giriyor nehire. Elini uzatıyor. Korkmadan tutuyorum o eli. Nehire girdiğimizde burakıyor elimi. Tekrar uzansamda tutamıyorum. Gülmeye başlıyor. Fakat bu... Uhud değil! Bu o adi adam! Yüzünü seçemiyorum ama o beni nehirin azgın sularına itiyor. Ağzıma giren suyla nefes alamıyorum, çırpınıyorum! Ah sanırım ölüyorum!
"Amma da uyudun! Uyuyan güzel kalk hadi!"
Gözlerini korkuyla açtığında üstünün ıslak olduğu ve adamın elinde bir kova tuttuğunu gördü. Demek gerçekten ıslanmıştı. Vücuduna yapışan kıyafetleri yüzünden kendini oldukça rahatsız hissetti. Aslında rahatsızlığının asıl sebebi karşısındaki adamın iğrenç bakışlarıydı.
Rüyasının verdiği dehşeti unutmaya çalışarak karşısındaki adama nefretle baktı.
"Şimdi bu güzelliğinin zarar görmemesi için öt bakalım!"
"Allah belanızı versin adi herifler!"
Suratına yediği darbeyle yüzü yana kaydı. Alev alev yanan yanağından aşağı gözyaşları bir bir damladı. Adam yaklaşıp çenesinden tuttu ve ona bakmasını sağladı.
"Bana bak or..pu! Ya seve seve konuşursun yada..."
Gözlerini kızın gögüslerine dikerek pis pis sırıttı.
"Ben seni farklı şekillerde konuştururum!"
Adam kızın göğüslerine arsızca bakarken gözüne birden bir şey takıldı.. Bir.. Zincir! Elini kızın boynuna doğru uzattı..
Allahım hayır lütfen... Lütfen anahtarı almasın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...