Ben burada tek başıma ne yapacağım?
Fulya her yeri dağınık olan evine dehşetle bakıyordu. Dolaplar, kanepe altları, kitaplığı ve yatak odası... Her yer dağılmıştı.
Allahın cezaları her yeri dağıtmışlar!
O karışıklığın arasından geçerken hem sinirinden hem de korkudan ağlıyordu. Bu ev artık iflah olmazdı. O halde ne yapacaktı? Hem artık burada kalması eskiye göre daha tehlikeliydi.
Kanepenin üzerindekileri yere fırlatıp bezgince çöktü kanepeye. Uhud kendisini bir kere daha nasıl kovabilirdi? Üstelik kolyesini de almıştı. Artık ona güç veren hiçbir şey yoktu. Belgeleri bulamayacak ve Hülya'yı kimin öldürdüğünü bilemeyecekti. Fulya gözündeki yaşları silip sakince düşünmeye çalışıyordu fakat bu mümkün değildi. Oradan bir kere daha kovulmuştu ve bu onun kalbini kırmıştı. Oysa Uhud onu kurtardığında Fulya önemsendiğini düşünmüştü. Şimdi ise başından savar gibi onu sokağa atmıştı. Öldürülebilme ihtimalini önemsemeden!
Hayvan herif! Senden nefret ediyorum!
İçi ürpertiyle doldu. O adamlar buraya gelip Fulya'yı öldürebilirlerdi. Kapıları camları kapatıp iyice kilitlemişti ama kendini bir türlü güvende hissedemiyordu. Telefonu çaldığında sıçradı, amma da korkak olmuştu! Annesinin aradığını görünce yüzünde bir tebessümle açtı telefonu.
"Anne!"
"Fulya kızım nasılsın? Cenazeden beri arayamadım hiç iyi misin?"
"İyiyim anne merak etme. Sen nasılsın? Babam nasıl?"
"Baban beni sinir etmekle meşgul sabahtan beri bahçeye soğan ekmeye çalışıyor. Deli adam!"
Fulya annesi ve babasının her zamanki atışmalarını düşünüp gülümsedi.
"İşlerin nasıl gidiyor kızım ters bir durum var mı?"
"İzinliyim anne. Bir sıkıntı yok merak etme."
Evime ölü insan resimleri geliyor. Evimi harabeye çeviriyorlar fakat hiç ters durum yok! Geçen gün kaçırıldım. Az kalsın ölüyordum. Ama sıkıntı yok yani.
"Peki canım babanın çok selamı var sana. Bu yazın kesinlikle geliyorsun buraya! Bahane iş miş kabul etmiyoruz!"
"Tamam anne hoşçakalın sizi seviyorum."
Annesi Ayşegül Hanım ev hanımı, Babası Haluk Bey ise emekli öğretmendi. Ailesi Mamariste yaşadıkları için Fulya onları anca yıllık izinlerinde görebiliyordu. Onları çok özlemişti. Fulya bu son haftadır ne kadar yorulduğunu hissetti. Beden olarak değil ama ruhu çökmüş gibiydi. Anne ve babasını görmek ona iyi gelebilirdi. Buradan uzaklaşmak biraz huzur bulmak istiyordu.
Koltuğundan kalkıp yatak odasına yöneldi. Çantasını hazırladı. Saat kaç olursa olsun önemsemedi ve bir taksi çağırdı. Bu saatte buradan çıkarsa sabah orada olabilirdi.
Taksiye bindiğinde adama "Terminale!" dedi. Yol boyunca sürekli arkasına bakıp duruyordu. Böyle hissetmekten nefret ediyordu ama yaşadıklarını da unutmuyordu.
Terminale geldiğinde otobüs firmalarını gezdi. En erkene bilet bulmak için bayağı zorlanmıştı. Saat 23.15'di ve bütün otobüsler neredeyse iki üç saat sonra kalkıyordu.
Nihayet saat 12'ye otobüs buldu ve beklemeye başladı. Hava almak için yolcu peronlarına çıktı.
İçinde garip bir hüzün, bir burukluk vardı. Buradan gitmek istemiyordu. Cansu! Onu şimdiden özlemişti. Beraber aynı yatakta uyuduklarında aralarındaki müthiş bağı o an fark etmiş ve kızı korumak için herşeyi yapacağını düşünmüştü.
Tabi ki o insan artığı dayısı kendisini evden kovmadan önce böyle düşünüyordu. Artık o adamın suratını bile görmek istemiyordu Fakat adam bir türlü gözünün önünden gitmiyordu. Fulya aslında ondan kaçtığını biliyordu. Kendisini kurtardığında ümitsiz bir şekilde onu kahramanı ilan etmişti kendi içinde.
Gözlerini kapatıp gecenin ayazını içine çekti. Ağlamak istemiyordu fakat içinde kopan fırtınalar kıyıya vurdukça gözleri doluyordu. Gözünün yanından akan iki damla yanağına düştüğünde artık duramacağını biliyordu.Hülya ölmeden önce onun hayatı özenilecek bir hayattı. Hülya kadar başarılı olmasa da işleri yolundaydı. Devamlı müşterileri bile vardı. Huzur içinde kaldığı lüks sayılabilecek bir evi ve bir de arabası vardı. Fakat arabasını cenazeden dönerken kaza yaptığı için satmak zorunda kalmıştı. Evi de artık huzurlu ve lüks bir ev değildi. Ve Fulya da mutlu değildi.
Şu halime bir bak Hülya! Nasıl bir belaya bulaştın bilmiyorum ve artık bilemem. Kolyene sahip çıkamadım.
Tiz bir hıçkırık sesi çıkarıp elini boynuna götürdü. Kolyenin olduğu yerde sadece yara izi vardı. Her yerinde yara izi vardı. Sanki hayatı koskocaman bir yara izi gibiydi!
Kendi otobüsünün perona girdiğini görünce düşüncelerinden kurtulup perona doğru yürümeye başladı. İste gidiyordu. Fulya bu gidişin birkaç günlük olmadığını biliyordu. İçinde kırılanlar onarılmadan ve unutulmadan buraya asla gelmeyecekti!
![](https://img.wattpad.com/cover/79618185-288-k478951.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
Fiction généraleBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...