Uhud derin bir nefes verdiğinde yaklaşık 5 dakikadır nefesini tuttuğunu farketti. Karşısında ona seri katilmiş gibi bakan adam gerilmesine sebep oluyordu. Herkes ayaklanınca isminin Begüm olduğunu öğrendiği ve geldiklerinden beri kendisini izleyen kız elinde tepsiyle mutfaktan çıkıp yanlarına geldi. Tepside birbirlerine bağlanmış iki yüzük duruyordu. Biri alyans biri ablasının yüzüğü olan bu yüzükler tıpkı onların kalbi gibi bağlanmıştı. Aralarındaki tek fark ise onların bağı makasla kesilemeyecek kadar kuvvetliydi.
Haluk Bey tepsideki yüzükleri alıp sert bakışını kızını kendisinden alan bu serseriye dikti. Yapacağı konuşma genelde herkese yapılırdı ama o özel olarak bu herife bir konuşma ayarlamıştı.
"Ben bu zamana kadar Allahın bana vermiş olduğu en güzel emanetime gözüm gibi baktım. Şimdi bu emanetime, biricik kızıma bakma sırası sende! Onu üzdüğünü duyarsam.. Hiç acımadan tüfeğimle vururum seni bilmiş ol!"
Adam daha fazla konuşamadı. Gözlerine biriken yaşları geriye itip kızına baktı. Gözleri mutlulukla parlarken bir yandan da hüzünle dolmuştu. Uhud yanında duran ve etrafına ışık saçan Fulya'ya baktı. Sonra da babasına dönüp,
"Sizin emanetiniz artık benim emanetimdir. Onu kendi gözümden sakınacağım. Değil üzülmek, en ufak bir endişe bile yaşamaması için her şeyi yapacağım." dedi kendinden emin. Sesinin biraz duygusal biraz da aşkla çıkmasına mani olamamıştı. Fulya'ya bakarken nasıl mani olabilirdi ki? Fulya'nın güzelliğiyle bilincini yitirmiş gibiydi. Bakışlarını ondan uzak tutamıyordu.
Haluk Bey, Uhud'un laflarından tatmin olmuştu. Bir yanına biricik kızını bir yanına damadı olacak serseriyi alıp dualar eşliğinde yüzüklerini taktı. Genç çift sırayla herkesin elini öpüp birbirlerine baktılar. Herşeyi anlatan bu bakışlar konuşmalarını engelliyor onlara söylenecek pek bir söz bırakmıyordu. Yeni yetme bir sevgili gibi yüzüklerine bakıp kıkırdadılar. Yüzlerinden gülümseme silinmedi.
Annesi Fulya'yı çağırıp atıştırmalıkları hazırlamalarını söylediğinde Fulya işte o zaman somurtarak Begüm'le mutfağa geçti. Uhud arkasından bakarken onunla yalnız kalacağı zamanı iple çekti. Fulya'yı o kadar çok özlemişti ki bu insanlar onu görmemesi için ellerinden geleni yapıyor gibiydiler. Su alma bahanesiyle Fulya'yla iki dakika baş başa kalmak için mutfağa ilerlediğinde mutfaktan gelen konuşma sesleriyle adımlarını yavaşlattı Uhud. Kapının kenarına kayıp hiç yapmayacağı o şeyi yaptı ve seslere kulak verdi.
"Gerçekten bu adam çok yakışıklı Fulya! Kedi olalı bir fare tuttun desene!"
Fulya kuzeninin laflarını artık önemsemiyordu. Kafa sallamakla yetindi. Fakat bu arsız kuzeni bir türlü susmak bilmiyordu.
"Fakat... Damat Bey biraz cimri galiba."
Dedi. Sanırım atacak başka çamur bulamadı diye düşündü Fulya.
"Onu da nereden çıkardın?"
dedi azarlar bir tonda.
"Şu yüzüğe bakar mısın? Bir de iş adamı olacak. Pahalı bir şeye benzemiyor. Eminim buna pek para vermemiştir. Bari gelinlikte aynı cimriliğe kaçmasa."
"Begüm saçmalamayı kes artık tamam mı? O cimri falan değil. Hadi sus da şunları içeriye götürelim."
diyerek kendini bir an once buradan atmak ister gibi çıktı mutfaktan Fulya. Sevdiği adam koltuğa oturmuş Cansu'yla ilgileniyordu. Bakışları kesiştiğinde Fulya o gözlerden çıkan ateşle ters bir şeyler olduğunu düşünüp kaşlarını çattı. İki dakika içerisinde babası ona kötü bir şey mi demişti?
Fulya aklındaki düşüncelerle tabakları servis ettiğinde geçip oturabilmişti. Ara sıra Uhud'a kaçak bakışlar atıyor fakat Uhud pek de oralı olmuyor aksine sinirliymiş gibi çenesini kasıyordu. Hümeyra Teyze gitmek için ayaklandığında Fulya içinin ezildiğini hissetti. Henüz Uhud'la konuşamamıştı bile!
Giderken Cansu'ya sarılıp doya doya öptü. Küçük kız "Sende bizimle gelmiyor musun?" diye sorduğunda babasının sinirli gözleriyle karşılaşınca panikle kafasını salladı ve kızın kulağına "Ben sonra geleceğim tatlım." demişti.
Cansu bir pot kırmadan onu yolladı. Aksi halde eğer Uhud'la aynı evde yaşadığını babası öğrenirse bu ikisinin de sonu olurdu. Hümeyra Teyze'yi de yolcu ettikten sonra sıra Uhud'a gelmişti. Uhud kaşıyla dışarıyı işaret ettiğinde o vedalaşma karmaşasında kaçıp ve dışarı çıktı.
"Neler oluyor?"
Uhud gözlerindeki kararsızlıkla baktı. Sonra derin bir nefes aldı.
"Bir şey yok. Bu karmaşada seni özledim sadece."
diyerek kimse görmeden Fulya'nın alnına küçük bir öpücük kondurup Cansu'nun yanına gitti. Fulya'nın bu sözle mutlu olması gerekirken içi bir türlü rahat olamıyordu. İçeriye geçip kapıyı kapattığında annesinin ve babasının odalarına çıktığını gördü. Salonda bir tek Begüm vardı. Elleriyle boğmak istediği kuzeni.
"Kuzen yarın sabah alışverişe gideceğimiz için bu gece burada kalıyorum."
"Öyle mi? Kimin davetiyle?"
"Anlamadım?"
"Şaşırmadım Begüm ne yaparsan yap ben uyumaya gidiyorum."
"Bekle bende geliyorum."
Diyen Begüm Fulya'nın arkasından merdivenleri hızla çıkmaya başladı.
Gece Fulya için rahatsız geçmiş düşünceler beynini kemirip durmuştu. Uhud'un dün geceki hali Fulya'yı korkutuyordu.
Acaba evlenmekten vazgeçmiş olabilir mi!
Boğazına takılan yumruyu geçirmeye çalışıp doğruldu yataktan. Elini yüzünü yıkayıp üzerini değiştirdi. Begüm ise hala uyuyordu. Sıkıntıyla dürttü kuzenini.
"Kalk artık! Alışverişe gideceğimizi söyleyen sen değil miydin?"
Begüm bir gözünü yavaşça açıp doğruldu. Saçları dağınık bir şekilde banyoya ilerlediğinde Fulya dış kapının çalındığını duydu. Annesinin "Uhud Bey Oğlum!" dediğini işitince Fulya'nın kalbi durdu.
Bu saatte burada ne işi var! Allahım kesin vazgeçti ve onu söylemeye geldi!
Merdivendeki ayak seslerini işitince Uhud'un odasına geldiğini anladı. O sırada Begüm de banyodan çıkmıştı.
"Neler oluyor?"
Uhud tüm heybetiyle ve her zamanki çatık kaşlarıyla odaya girdiğinde Fulya olacaklardan korkarak baktı sevdiği adama. İçinden bütün duaları ediyordu. Uhud sakin bir şekilde geldi ve tam karşısında durdu. Fulya'nın elini tutup parmağındaki yüzüğü çıkartırken Fulya bu rüyadan uyandığını düşünüp gözündeki yaşlarla cevabını duymak istemediği o soruyu sordu.
"Uhud ne yapıyorsun?"
Fakat Uhud cevap vermediği gibi sert çehresini de bozmuyordu. Yüzüğü çıkarıp cebine koyarken Fulya adeta yalvarır bir şekilde fısıldadı.
"Uhud yüzüğümü verir misin?"
"Yüzüğünü mü istiyorsun!"
dedi Uhud sesi sandığından daha sert çıkmıştı. Elini ceketinin sol cebine atıp başka bir kutu çıkardı. Fulya tüm bu olanlara anlam veremez halde orada dikilirken Uhud kutudan kocaman pırlanta taşıyla gözleri kamaştıran ve taşı neredeyse Fulya'nın kafası kadar olan bir tek taş çıkarıp parmağına taktı.
"İste yüzüğün!"
derken Begüm'e attığı ters bakışı Fulya fark etmemişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...