Bu şekilde uyuduğu için Fulya'nın her yeri tutulmuştu. Yanında masumca yatan Cansu'ya baktı. Küçük kızın üstünü örtüp gülümseyerek çıktı yataktan. Kendi odasındaki banyoya girip sıcak bir duş aldı. Kendine geldiğini hissediyordu. Dolabını açıp kıyafet baktığında ise giyecek hiçbir şey bulamadı. Neden eşyalarının hepsini buraya getirmemişti ki? İki takım iç çamaşırı dışında hiçbir şeyi kalmamıştı. Diğer kıyafetlerinin bazıları kaçırıldığında çöp olmuş bazıları da kirlenmişti.
Kahretsin! Ne yapacağım şimdi ben?
Bir yerlerden kıyafet bulmalıydı. Belki Hümeyra Hanım'dan isteyebilirdi. Gizli gizli odadan çıktı. Etrafta kimseyi göremedi. Neredeydi bu Hümeyra Hanım? Belki odası yukarıdadır diyerek yukarı çıktı. Bir yerden de kimseye görünmemek için dua ediyordu. Karşısına çıkan ilk odaya yavaşça girdi. Kimse yok gibi duruyordu. Özenle düzeltilmiş yatak ve simsiyah örtüler Fulya'nın içini titretti. Dolaplara yönelip kendine giyecek bir şeyler aradı. Fakat her yer takım elbise ve gömlekle doluydu.
Tarçın ve portakal kokusu! Uhud! Burası onun odası mı!
Eğilip aceleyle çekmecelere baktı. Nihayet bir eşofman bulmuştu. Daha fazla böyle dolaşmamak için banyoya yöneldi. Kapı kolunu tutmuştu ki kolun çekilmesiyle bir anlık boşluğa denk gelmiş ve oda kolla beraber çekilmişti. Çarptığı bu sert gövdeye tutundu. Kafasını kaldırdığında kendisini şaşkınlıkla süzen Uhud'u gördü. Ellerini adamın kaslı ve sert vücudundan çekip bornozunun yakalarını tuttu.
Bir insana değil de yunan tanrıları heykeline mi çarptım acaba?
Gözlerini adamın vücudundan zorlukla çekerek açıklama yapmaya çalıştı. Rezil olmuştu. Yanakları kızarmış, boğazı kurumuştu. Kalbinden bahsetmiyordu bile. O sanırım biraz önce kriz geçirip durmuştu.
"Şey ben.. Yani benim giyecek bir şeyim kalmamışta..."
Uhud elindeki eşofmana bakıp gülümser gibi oldu. Bu adam fazlasıyla karizmatik ve çekiciydi. Fulya onun cazibesine kapılmamak için kendini zor tutuyordu. Aksi halde ikisi de bu vaziyetteyken her an onu yatağa atabilirdi.
Fulya'yı böyle görünce ne yapacağını bilemeyen Uhud ise vücudunun uyarıldığını hissetti. Bornozdan görünen bembeyaz gerdanı ve göğüsleri kız eliyle kapatmadan önce ona görsel bir şölen sunmuştu. Kendine gelip hareket etmesi ise bir kaç dakika sürmüştü. Liseli bir ergen gibi davrandığına inanamıyordu. Fulya'yı banyoya çekmek ve onu deli gibi öpmek istedi.
"Sanırım o elindekiler sana biraz büyük gelecek."
"Galiba.. Ama idare eder."
"Tamam, burada giyinebilirsin."
Diyerek banyosunu gösterdi. İkisi de kapıdan geçerken Uhud'un çıplak gövdesi Fulya'nın ellerine değdi. Fulya sanki ateşe değiyormuş gibi çekti elini. Hemen banyoya girip kapısını kapattı.
Eliyle kalbine bastırıp, Sakın bu adamdan etkileneyim falan deme! Bu resmen delilik! diyerek sakinleşmeye çalıştı. Buharlı banyoda o aşina olduğu koku vardı ve şu an onun gibi kokan bu kıyafetleri giyiyordu.
Etkilenme demesi kolay değil mi?
Üstünü giyinip çıktı banyodan. Kimse yoktu odada. Aynada kendi görüntüsünü görünce gülmeden edemedi Fulya. Bu en az on beden büyük şeyler, ellerini ve ayaklarını kapatmış yerde sürünüyordu. Fulya garip bir şekilde huzuru hissedip gözlerini kapattı. Tarçın ve portakal kokusu Fulya'ya kurtarıldığı günü hatırlattı. Bu koku onu sakinleştiriyor ve huzur veriyordu. İnsanların koku hafızalarının çok güçlü oluğunu duymuştu. Bu kokuyu ömrü boyunca unutamayacağını hissediyordu. Bu kokuya sarılmak, bu kokuyu öpmek istedi. Fakat bunu yapmaktan ne kadar uzak olduğunu da kendine hatırlattı.
Burada fazla oyalandığını düşünüp çıktı odadan ve salona indi. Herkes kahvaltı yapıyordu ve o inerken çok garip bir şey görmüş gibi ona bakıyorlardı. Cansu'nun yanına oturduğunda küçük kız kıkırdayarak baktı Fulya'ya.
"Fulya Abla çok komik görünüyorsun."
Uhud kendi kıyafetlerini kızın üstünde görünce gülmesine engel olmuş ve imalı bakışlarını kıza çevirmişti. Fulya utanarak tabağıyla meşgul olurken acilen kendine kıyafet almayı düşündü.
"Ah be kızım söyleseydin ben sana veriridim birkaç kıyafet." dedi Hümeyra Hanım gülümseyerek.
Sabahın köründe zaatalinizi bulamadım.
"Sağol Hümeyra Teyze kahvaltıdan sonra alırım."
Yaptığı kahvaltıdan hiçbir şey anlamadı Fulya. Üstüne bir de herkesin dalga geçmesi sinirlerini bozdu. Bir yerden Cansu'nun kıkırdamaları bir yandan Uhud'un imalı bakışları eşliğinde iştahı kaçmıştı.
Kahvaltı bittiğinde Uhud'un Hamza'yı çağırmasıyla Fulya dikkatini onlara verdi. Hamza elleri birleşik içeri girdiğinde Uhud'un ne diyeceğini merakla bekledi.
"Bugün Cansu ve Fulya'yı alışverişe götür."
"Peki Abi."
Hamza dışarı çıktığında Fulya şaşkınca açılmış ağzıyla Uhud'a baktı. Uhud edepsiz bir şekilde gülerek yukarı çıktığında sabahki karşılaşmalarını hatırlayarak kızarmıştı. Eli ister istemez yakasına gitti. Uhud'un kendisini bornozla gördüğünü düşündükçe tabağının yanındaki bıçağı alıp kendisini öldürmek istiyordu. Koluna Cansu'nun dokunmasıyla kendine gelip bıçağa bakmayı bıraktı.
"Hadi Fulya Abla hemen hazırlanalım."
dedi heyecanla. Fulya kızla beraber yukarı çıktığında aklında hala Uhud vardı. O adamın aklına yada kalbine girmesini istemiyordu. Ama Uhud'un derin yeşil gözleri, sinirlenince kasılan çenesi ve simsiyah gür saçları Fulya'yı derinden etkiliyordu. Ah bunlar yetmezmiş gibi bir de bugün o kaslı vücudunu görmüş, daha kötüsü dokunmuştu. Elinin karıncalandığını hissetti. Bu aptal kalbi neden böylesine heyecanla atıyordu sabahtan beri? İçinden bir ses ise çok gerilerde bir yerlede ona yalvarıyordu.
Ne olur! Ne olur bu adama aşık olma Fulya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...