Uhud sinirinin sınırlarına ulaştığını hissediyordu. Ne günah işlemişti de başına bunlar geliyordu? Sinirle ellerini saçlarından geçirdi. İki bavulla geldiği bu yerden on bavulla çıkıyorlardı. Fulya'nın uçağa binmek istememesi ise ayrı bir olaydı.
"Bana bakın başımın belaları eğer hemen evden çıkmazsanız kendi başıma gideceğim."
diyerek aralık kapıdan bağırdı. Artık İstanbul'a dönmeleri gerekiyordu. Bir sürü işi varken burada tatil yapamazdı. Hamza'yla beraber bavulları arabalara yerleştirdiler. Bir arabaya sığmak imkansızdı. Uhud arabaya binip beklemeye başladı. Şimdi ikisini de saçından tutup sürüklemek vardı ama henüz o kadar gaddar olmamıştı.
Henüz!
Fulya ve Cansu'yu kapıda gördüğündeyse seslice bir nefes bıraktı. İkisi de somurtup arabaya bindiklerinde bu yerden acilen gitmesini gerektiğini fark edip gaza bastı. Yol boyunca somurtup oturan kızlara yan gözle bakıp duruyordu.
Ne çekilmez suratınız var!
Sıkıldığını belli eden of sesleri bile kimse tarafından umursanmıyordu. En iyisi direk hitap etmekti.
"Hemen şu suratlarınızı düzeltin!"
Aynadan arkada oturan Cansu'ya baktığında küçük kız kendisine dil çıkartıp cama döndü. Fulya ise onu zaten hiç tınmıyordu. Bunlardaki cesaret gerçekten hayranlık uyandırıcı diye düşündü Uhud.
"Bakın başımın belaları eğer yol boyu somurtacaksanız bagajda gitmeyi göze alıyorsunuz demektir. Oraya geri dönmeyeceğiz."
"Biraz daha kalıp tatil yapabilirdik Dayı!"
Uhud bir anlığına gözlerini kapattı. Savaş başlıyordu ve güçlü durması gerekiyordu.
"Cansu bunu daha önce de konuştuk değil mi dayıcım? İşlerim var dedim değil mi? Sonra sizi tekrar getireceğime söz verdim neden uzatıyorsunuz?" dedi ve hemen ardından sinirle ekledi.
"Ya sen!"
dedi Fulya'ya dönerek. Karşı atak yapmalıydı. Cansu'nun duyamayacağı kısık sesle Fulya'yla konuşmaya başladı
"Bir çocuk gibi davranıyorsun Cansu'dan farkın yok! Sanki durumları bilmiyorsun. O sırtındaki acı da mı sana bir şey ifade etmiyor?"
Fulya mahcupca başını önüne eğdi. Uhud haklıydı. Sabahtan beri canından bezdirmisşti onu. Bu sinirli yeşil gözlerin ona öldürücü oklar atması ise normaldi. "Ama ben..." demişti ki Uhud onu konuşturmadan devam etti.
"Aması falan yok! Bir sürü adamla uğraşıyorum ama siz iki cadıya söz geçiremiyorum. Yaptığım işlere artık tek bir itiraz bile kabul etmiyorum anladın mı?"
Fulya başını sallayıp tekrar önüne dönünce Uhud memnuniyetle gözlerini yola çevirdi. İşte bu kızlar bundan anlıyordu. Yüz vermekle ne büyük aptallık yapmıştı.
Bir kaç dakika sonra Fulya ve Cansu konuşmaya kendileri başlamıştı. Geçtikleri yolda gördükleri şeyler hakkında yorum yapıyorlardı.
"Aaa Fulya Abla bak inek!"
"İnek değil tatlım o Öküz!"
diyerek Uhud'a baktı. Kaşları çatılan Uhud ise o kelimedeki vurgunun kendisine yapıldığının farkında olarak bunun hesabını sonra soracağını aklına kaydetti.
İzmir Havaalanına gelip uçaklarını beklemeye başladılar. Uhud Fulya'nın gözündeki korkuyu görebiliyordu. Gidip kızı sakinleştirmek istese de yanında Hümeyra Hanım varken bunu yapamazdı. Saatleri geldiğinde uçağa yöneldiler. Yerlerine oturduklarında Fulya ve arasında Hümeyra Hanım olduğunu gördü. Bu biletleri kim böyle ayarlıyordu? Cansu ve Hamza karşılarında oturuken bu duruma bir çare düşünmeye başaldı. Pencereden bakarken aklına gelen fikrin ne kadar saçma olduğunu düşünse de denemeye değer olduğunu kabul edip uygulamaya geçti.
"Hümeyra Anne?"
"Efendim oğlum?"
"Buradan çok ışık geliyor. Uyuyamıyorum yer değiştirelim mi?"
Hümeyra Hanım bir ona birde yanında gözleri kapalı içinden bir şeyler mırıldanan Fulya'ya baktı. Gözlerini imayla Uhud'a çevirip konuştu.
"Işık geliyorsa ben nasıl uyuyacağım ki?"
dedi yalandan. Biraz zorluk çıkarıp eğlense kimseye zarar gelmezdi ya.
"Ha?!"
Dedi Uhud afallamıştı. Böyle bir cevap beklemediği kesindi. Bütün yol boyunca aralarında aşılmaz engeller olacağa benziyordu. Gerçi Fulya bununla hiç ilgileniyormuş gibi durmuyordu. Uhud Hümeyra Hanım'ın arkasından göz ucuyla kıza baktı. Ellerini sıkmış ve gözlerini kapatmıştı. Sessizce ağzını oynatıyordu. Uhud onun yanında olmayı "Ben buradayım korkma!" demeyi o kadar çok istedi ki! Sahi neden burada durmuş yalanlar uydurmak zorundaydı? Eğer Fulya'nın yanında olmak istiyorsa gizleyeceği hiçbir şey yoktu!
"Hümeyra Anne!"
"Efendim Uhud sanırım yerinde bir türlü rahat edemedin oğlum?"
Kadınının gülmemek için kendini zor tuttuğunu gören Uhud söyleyeceği şeyle keyifle gülümsedi. Kendinden emin bakışını kadına atıp konuşmaya başladı
"Sanırım benim yerimde oturuyorsun Hümeyra Anne!"
"Burası mı senin yerin?"
"Evet orası!"
diyerek sert bir hal aldı ve kısık sesle devam etti.
"Benim yerim Fulya'nın yanı Hümeyra Hanım buna engel olamazsınız!"
Şaşırma sırası kadındaydı. Kısık sesle bir kahkaha attığında yerinden kalkıp, "Buyurun Uhud Bey ben yanlış yere oturdum sanırım!" diyerek Uhud'a yerini verdi.
Uhud bu kadınları hiçbir zaman anlamayacağını düşündü. Biraz önce güzellikle söylemişti değil mi? Kadın ona zorluk çıkartıp bu kaba söylemini kabul ediyordu.
Yedisinden yetmişine hepsi aynı!
Koltuğa oturduğunda Fulya'nın sıkmaktan kan toplamış elini açmaya çalıştı. Elini açıp tuttuğunda Fulya da gözlerini açıp ona minnetle bakmıştı. Hostes gelip kemerleri takmalarını söylediğinde ise Uhud ilk önce Fulya'nın kemerine yönelip taktı ve sonra kendi kemerini taktı. Tekrar Fulya'nın elini tuttuğunda uçak havalanmaya başlamıştı. Fulya elini yırtarcasına sıkarken Uhud bu kadar acıtacağını düşünmemişti. Fulya'nın kulağına güven verircesine fısıldadı.
"Korkma, artık ben varım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
General FictionBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...