İki gün! Allahın belası iki gün olmuştu o evden ayrılalı ve Uhud Fulya'yı bir kere olsun arayıp sormamıştı. Fulya canının ne kadar yandığını hissedebiliyordu. Bu his elle tutulur derecede büyük acılar veriyordu kendisine. Uhud onu umursamıyordu. İstemiyordu, sevmiyordu. Sadece Cansu için katlanıyordu ona ve Cansu yoksa Uhud için Fulya da yok demekti. Gözyaşları yanaklarını ıslattığında boğazındaki yumruyu geçirmek için yutkundu ama geçmedi. Uzun bir süre de geçecek gibi durmuyordu. Elinin tersiyle sildi gözyaşlarını. O herif için değmezdi! Kalkıp güzel bir kahvaltı yapacak sonra da çalıştığı avukatlık bürosunu arayacak ve izninin kalan kısmını sonra kullanacağını söyleyip işe geri dönecekti.
Tabiki kendi evine gitmemiş bir otel bile kendi evinden daha güvenli gelmişti Fulya'ya. Otelin restorantına inip kendine güzel bir kahvaltı tabağı söyledi. Bir kenarında kahvaltılıklar, bir kenarında ceviz ve kuru kaysı diğer kenarında ise meyvelerden oluşan büyük bir tabak önüne geldiğinde dünden beri bir şey yemediğini fark ederek tabağa gömüldü. Kendine şaşıracak kadar iştahla yemesine gülümsedi Fulya. Geriye yaslandığında karnı şişmiş ve daha tabaktakilerin yarısını anca bitirebilmişti. Eline bir dal üzüm alıp yemeğe başladı. Bir yandan da hayatını sorguluyordu. Üzüm yerken hayatını sorgulamak tam da ona göre bir şeydi.
Uhud'u hayatından çıkarıp kendi yoluna bakacaktı. Fulya bunu gerçekten istediğini farketti. Kendisini önemsemeyen bir adamı sevmek istemiyordu ama biliyordu ki aşk bunun için kendisinden izin almazdı. Fulya o adamı hayatından çıkaramazdı çünkü o Uhud Fulya'dan daha çok Fulya'nın hayatına dahil olmuştu. Ağzına bir üzüm alacakken küçük kızın kuş üzümü benzetmesini hatırladı. Dudağı hafif kıvrıldı ve üzümü ağzına attı. O an aklına dank eden şeyle neredeyse üzüm boğazına kaçıyordu.
Tabi ya bunu nasıl düşünemem? Kuş üzümü!
Hızlıca odasına çıkıp hazırlandı. İçine dolan umut ve unuttuğu şeyler gün yüzüne çıkıyordu. Fulya kendine övgüler yağdırırken aşağı inip bir taksi çevirdi ve doğruca Uhud'un şirketine gitti. Bir daha yüzünü görmek bile istemediği bu adama şu an koşarak gitmesinin tek sebebi vardı. O da asıl amaçlarıydı. Fulya şimdi aşkını yada acısını düşünemedi. Düşünmemeliydi. Şirkete geldiğinde buraya ilk defa geldiğini fark etti. Bu devasa bina dışarıdan aynı Uhud gibi görünüyordu.
Yıkılmaz ve asil!
Fulya danışmadaki kıza Uhud'un odasını sorup asansöre bindi ve en üst kata çıktı. Odanın yanındaki bölmede oturan kadına "Uhud Bey odasında mı?" diye sordu. "Evet..." cevabını aldığındaysa bekleden odaya girdi.
"Uhud çok önemli bir şey buldum!"
diye bağırarak odaya girdiğinde peşindeki sekreterin "Uhud Bey'in toplantısı var!" diye bağırışını duyup odada kendini ilgiyle süzen gözlere baktı. Hepsinin suratlarında hafif bir sırıtış vardı. Uhud sinirli gözlerini kıza çevirip "İzninizle!" diyerek ayağa kalktı. Fulya'nın kolundan tutup odadan çıkardı ve başka bir odaya soktu. Sertçe itildiği bu odanın ortasında büyük bir masa ve etrafına dizilmiş sandalyelerden oluştuğunu gördüğünde buranın toplantı odası olduğunu düşündü Fulya.
"Senin burada ne işin var?"
Sadece iki gün görmemişti ama Fulya Uhud'un kendisine kızmasını bile özlemişti. Gülümseyerek baktı karşısında duran takım elbiseli heykeline. Kalbi hızlanıyor, nabzı adeta damarlarını delecek kadar çok atıyordu.
"Çok mu komik olduğunu düşünüyorsun? İçerideki onca adama rağmen nasıl pat diye girebilirsin odama?"
Fulya beynini kullanabildiğinde durumu Uhud'a anlatacaktı ama şu an o uzvu çalışmıyordu. Bir de Uhud'un sürekli bağıran ve kulak tırlamayan sesi de eklenince sanki tutuklu kalmıştı.
"Şey ben aslında buraya şey için geldim.."
Uhud Fulya'nın ne gevelediğini merak etti. Sinirini bir köşede bırakırsa onu ne kadar özlediğini ve onsuz evin ne kadar boş olduğunu düşünecek ve yumuşayacaktı. Bu yüzden de siniri daha çok artıyordu. Fulya onun hayatında herhangi bir boşluk oluşturamazdı! Kahretsin, oluşturmamalıydı. Aslında en büyük boşluğun onsuzluk olduğunu itiraf etmekten kaçındı. Uhud Fulya'ya yenilmeyecekti.
"Ne söyleyeceğini mi unuttun konuşsana!"
"İki dakika bağırmadan durursan konuşabileceğim!"
Uhud sinirle ellerini simsayah gür saçlarından geçirdi.
Sabır, sabır!
Fulya konuşmak için hazır hissettiğinde derin bir nefes aldı.
"Anahtarın üstündeki şifreyi buldum!"
Anahtar mı? Evet Uhud bu konuyu tamamen unutmuştu. Köstebeklerle, gemilerle, partilerde kavalyecilikle uğraşmaktan peşinde olduğu asıl konuya odaklanamıyordu.
"Ne! Ne buldun?"
"Kuş üzümü!"
dedi Fulya heyecanla ellerini çırparak. Uhud onun bu çocuksu haline alayla gülmüştü fakat ne demek istediğini anlayamadı ve boş gözlerle kıza baktı.
"Yani?"
Fulya Uhud'a göz devirdi ve bu zekayla bu şirketi o kadar gemiyi ve personelleri nasıl yönettiğini merak etti.
"09! 09 bir plaka! O.. O Aydın'ın plakası. Yani anahtarın ait olduğu şey Kuşadası'ndaki yazlıkta!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR ~TAMAMLANDI~
Ficção GeralBirbirlerinden ne kadar uzaklaşmak isteseler de yine birbirlerine çekilenlerin hikayesi... Adam güçlü ve sarsılmaz.. Kız narin ve bir o kadar da cesur! Kaderleri bir anahtarla bağlanmış bu iki insan nereden bilebilirdi bir oyunun içinde olduklarını...