"Han!" diyerek annem bana seslendi. Ne güzel tam dünya hakkında bir şeyler daha öğreniyordum. Bu ne şimdi...
"Efendim anne" dedim bende
"Yanımıza gelir misin?" diye sordular. Yok demek isterdim ama aslında bu bir soru değil emir kipinin nazik versiyonu.
"Tabi anne geliyorum" diyerek durumu uzatmadım. Onlara doğtu yürümeye başladım ve ne hakkında konuştuklarını dinlemek için odaklanarak gidiyordum. Tabi her şeye hazırlıklı olmam gerekiyor. Benim hakkımda konuşuyorlarmış. Babamın ısrarla "hayır o benim oğlum. Han güçlü bir savaşçı olacak" dediğini odaklanmadan da duyabiliyorum. Aelath ise " Lycidas saçmalama lütfen Han'ın ruh gücünü daha bu yaş da iken bile hissedebiliyorum ki seninde hissettiğine eminim. Lütfen mantıklı düşün o her ne kadar bir Khashekhir olsa da aynı zaman da bir Ulodhel" dedi. Tabi ben şaşırdım(şok)
Lycidas, Khashekhir, Udolhel bu kelimeler kafamda soru işaretleri ile birlikte dönüyordu. Ama artık yeter birinin bana bir şeyleri açıklaması gerektiğini düşünüyorum. Adımlarımı hızlandırıp annemlerin yanına geliyorum.
"Bana artık bir açıklama yapsanız diyorum. Bir şeyleri benden saklamaya çalıştığınız ortada ama beni ilgilendiren konular olduğu için anlatsanız olmaz mı" dedim hafif sinirli olduğumu belli ederek.
Kendi aralarında bakışmalardan sonra annem konuştu."Daha zamanı var Han."
Bunu duyunca daha da sinirlendim...
Aelath hemen lafa girdi."Han büyücü olmak ister misin? Eminim ileride çok güçlü bir büyücü olacaksın."
Aelath bunları dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu ve annem ile babamın öfkeli bakışlarının Aelath üstünde olduğunu gördüm. Ama şuan duyduklarım daha önemli büyücü dedi, olmak ister misin, dedi. Acayip bir heyecan ile avazım çıktığı kadar bağırarak "Evet buda soru mu dedim"
Aelath annem ile babamın bakışlarını takmayarak çömeldi. " Han bu yol zorluklarla dolu bir yol... " devam eden cümleler kuruyordu. Ama tabi şuan ona odaklanamıyordum içim kıpır kıpırdı. Bir anda düşünmeden konuştum. Bu hayatımda bir ilkti ve son olmasını diledim.
"Her şeyi geçte dünyayı gezebilecek miyim?" diye sordum. Ortamda ki herkes şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Ne var insan dünyayı gezmek isteyemez mi? demek isterdim lakin annemin gazabından korktum. Kendisi iyidir hoştur da sinirlendiğinde babam yani dağ gibi adam bile bir tümsek misali siner.
"Dünyayı gezmek istiyorsun anlaşılan ama unutma güzellikleri kadar kötü yanları da var" dedi Aelath.
"Kötü olması iyi olması umurumda değil. Farklı heyecanlı olsun yeter. Karşıma zorluklar çıkacağını biliyorum. Zorlukları geçerek başarma arzusunu tatmak istiyorum." dedim.
"Peki o zaman sana ruh gücünü artırmak amaçlı bir kaç büyü öğretsin annen. Bir sene sonra gelip senin ile Phaelon krallığının başkenti olan Geenois'e götüreceğim 4 yıl seni eğitip sonra yani 9 yaşında büyücülük akademisine yazdıracağım." dedi Aelath
"Şimdi neden gitmiyoruz? Bana sende öğretebilirsin değil mi? Senin yanında da ruh gücümü geliştirebilirim değil mi" diye sordum.
"Haklısın ama önce halletmen gereken ailevi mevzuların var. Bir sene sonra görüşürüz" dedi Aelath
Sonra kasabaya geri döndüler. Annem ile babam günlük ziyaret için kasabaya gittiler. 3 günün sonunda Aelath'ın kasabadan da ayrıldığını söylediler. Nereye gitti sorusuna bizde bilmiyoruz cevabını aldım.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ertesi gün annemin yanına gittim. Bulaşıkları yıkıyordu. Sessizce işini bitirmesini bekliyordum. Beklediğimi fark edince durumu anladı tabi "Tamam işim bitsin öğreteceğim" dedi. Dışarıda büyük meşe ağacının önünde bekle beni" dedi. Koşar adımlarla meşe ağacının önüne geldim ve beklemeye başladım. Kısa süre sonra annem geldi ve İlk defa çok ciddi bir ses tonu ile konuşmaya başladı.
"Büyü şakaya gelecek bir şey değildir. Yanlışlıkla kendine veya çevrendekilere zarar verebilirsin. Bir büyücü her zaman tetikte olmalıdır. Her zaman en az bir tane yedek planının olması gerekiyor. Büyünün kaynağı senin ruhundan gelir. Ruh gücü ve kapasitesi tanrıların sana doğuştan vermiş olduğu bir şeydir. Sonradan kazanılmaz. Ruh gücü kadar ruh kapasiten önemlidir. Herkes doğduğunda bir nohut kadar ruh gücü ile doğduğunu düşünürsek, kimisinin kapasitesi bir ceviz büyüklüğündedir ne kadar çalışırsa çalışsın ne yaparsa yapsın geçemez. Kimisinin kide koca dağ kadardır. Ama unutma eğer kapasitesi yüksek olan çalışmaz ise bir nevi sabretmez ise ceviz büyüklüğündekine mağlup olabilir. Bunlar temel bilgiler dahası da var ama önce ailemden bahsetsem daha iyi olacak galiba" dedi ve oturmamı göstererek kendisinde yanıma oturdu.
"Benim gerçek adım İlmaelda Z. Ulodhel. Ailem yani deden, teyzelerin, dayın vs. Lullodust adında bir şehir devletinde yaşıyor. Oranın Baş ailesiyiz. Deden yani babam şehrin baş büyücüsü. Lullodust aynı zamanda bir büyücü şehri ve dünyanın en güçlü büyücülerinin yetiştiği yerlerden biri.
"Geenois'den güçlü mü" diyerek lafa girdim.
"Evet tabi ki de" dedi böbürlenerek. Annemin dürüst cevap verdiğini görünce hep merak ettiğim konulardan birini sorma fırsatı bulmuştum. "Anne babamla nasıl tanıştın"?
Ufka uzun bir bakış attı ve konuşmaya başladı"Ben babanla Sphozar adlı bir şehirde tanıştım."
Tabi ben dayanamayarak lafa atladım. "İlk görüşte aşk mı anne" dedim kıkırdayarak.
"Tabi ki değil (hmph!). Baban peşimden koştu. Görev icabı oradaydım görevimiz S seviyelerden oluşan bir vampir grubu öldürmekti. Grubun izini araştırıyorduk ve bir iz bulmuştuk sonunda. Bir dağın mağaralarındın birindelerdi. İlginç olan vampirler mağaralarda yaşamazlardı. Bir şeyin yada şeylerin onları korkutarak bir dağın mağarasına saklanmasına sebep olduğunu düşünmeye başladık. Ama amacımız vampir grup olduğu için onlara odaklanmıştık. Mağaradan içeri girdiğimizde bizi beklediklerini gördük. 30 saniyede adamlarımın çoğu ölmüştü geri çekilme emri verdim. Dağın üstünde bulunan ormanda saklanabiliriz diye. Çekildiğimizi gören vampirler mağaradan çıkıp bizi avlamaya başladı. Umutsuzluğa kapıldık. Vampirlerin öldürme arzularının yaydığı aura tüm vücudumda korkuya ve titremeye sebep oldu. Bir anda ağaçların arasından Koyu kahverengi bir kurt ve arkasında ki sürü çıktı. Çok güçlü ve hızlı şekilde vampirlere saldırdılar. Dakikalar sonra bulunduğumuz civarda bizden başka kimse kalmamıştı. Şoku atmaya çalışırken etrafa bakıyordum. Gözlerime durmadan cesetler takılıyordu. Adamlarımın ve vampirlerin cesetleri. Silkelendim ve kendime geldim. "Kimler hayatta? Yaralı olanlar var mı?" diye bağırdım. Bir süre sonra herkes kendine geldi ve yaralılara yardım etti. Durum raporu çıkarmaya çalıştık. Kurtlar nereye gitti diye sordum. Kaçan vampirlerin peşinden gittiklerini öğrendim. Kurtlar geri dönmeden şehre dönsek iyi olacak diye düşündüm. Tam toparlanıp hareket edecek iken, kurtlar belirdi. 5-6 insan ve arkasında 10 tane kadar kurt. Onların artık kurtadam olduklarına emin olduk. Bir kurtadam kurt formunda normal kurdun 4-5 katı büyüklüğünde oluyorlar. Kurtlara baktığımızda bunu anlayabiliyorduk. Kaslı, 1.90 boylarında, açık gri gözlü biri bana doğru geldi ve iyi misiniz hanımefendi dedi. İşte babana orada aşık oldum." deyince dayanamadım lafa atladım
"Gerçekten de ilk görüşte değilmiş anne" dedim. Gülmeye başladım. Ama asıl cevabı almıştım babam bir kurtadam!
Annem bir kez daha bozuldu(hmph!) "Neyse bugünlük bu kadar" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...