Bölüm 71

4K 488 84
                                    

Elmon dağa geldiğinde bir sesin belli aralıklarla geldiğini duydu. Sesin geldiği yöne doğru yavaşça ve gizlice ilerlemeye başladı. Sesin geldiği yere her yaklaştığında ses biraz daha ürkütücü olmaya başlıyordu. Elmon sonunda sesin kaynağına geldiğinde sesşb bir bariyerin ve yüksek enerjinin çarpışması sonucu oluştuğunu gördü. Bariyerin ortasında biri oturuyordu. Otursan kişiyi incelediğinde bu kişinin üzerinde bir takım dövmeler vardı ve bu dövmeler belli zamanlarda parlıyordu. Biraz daha inceledikten sonra bariyerin içinde oturan kişinin omzundaki dövmeden bu kişinin Efendisi Han olduğunu anladı. Büyük bir şaşkınlık ile efendisi Han'ı izliyordu. Çemberin içi tam bir ölüm gibiydi. İçerideki tüm karıncalar, böcekler ölmüş. Otlar kararmış ve çiçekler solmuştu.

Elmon durumu zihin taşı ile Juniper'e haber vermenin iyi olacağını düşündü.

Elmon gördüğü manzaranın verdiği tedirginlik ile " Juniper" dedi.

Juniper, Elmon'un sesindeki tedirginliği fark ederek "Efendim Elmon. Bir şey bir mi oldu" dedi.

Elmon kısa bir sessizlikten sonra "Evet dağda çocuğun canavar diye tabir ettiği kişi efendi Han" dedi.

Juniper Şaşırarak "Nasıl yani?" dedi.

Elmon nasıl anlatacağını düşünse de bir sonuca varamayınca en iyisi direk gördüklerini anlatmak olduğu kanısına vardı. "Efendi Han burada eğitim yapıyor gibi görünüyor. Yaptığı eğitim her ne ise vücudunda tuhaf dövmeler var. Ayrıca etrafa karanlık bir aura yayıyor. Dahası ben bile omzundaki yukarı bakan hilali görmesem tanıyamazdım." dedi.

Juniper ne diyeceğini bilemedi. En iyisi efendi Han'ın işine karışmamak diye düşündü ve "Elmon sen en iyisi bitkiyi getirip götüren kafileye eşlik et. Ben bu çocukla ne yapacağımızı efendi Han'a danışırım" dedi.

Elmon'da en iyi yolun bu olduğunu düşünerek kafileye doğru tekrardan hareket etti. İçinde Efendi Han ile ilgili bir çok soru oluşsa da kendisini Bana yeni bir hayat açtı diyerek düşünmemeye çalıştı.

----------------------------------------------

Lura, Rhene ve Oja, Ahit'in ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Hepsinin kafasında tablo nasıl acı çeker tarzı bir çok soru dolanmaya başladı.

Oja, kendi kafasında bir sonuca varamayınca Ahit'e dönerek "nasıl yani?" diyerek sordu.

Ahit ağlamaktan Oja'nın sorusunu cevaplayamıyordu. Bu durumu gören Lura,Rhene ve Oja huzursuz olmuşlardı. Lura boyut yüzüğünden su dolu deri matarasını çıkardı. Ahit'in elini yüzünü yıkamaya çalıştı. Bu şekilde birazda olsa Ahit'in rahatlayacağını düşündü.

Ahit suyun yardımıyla biraz olsun kendine gelerek elbisesinin koluyla yüzünü kuruladı. Ahit'in Üçünün de meraklı gözlerle kendisine baktığını görünce derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Bu tablonun içinde bir ruh var..." dedi. Üçü de şaşırmıştı ve refleks olarak aynı anda "Nasıl yani bu nasıl mümkün oluyor?" dedi.

Ahit hala ağlamaklı sesiyle "Bende bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa oda bu tablonun içinde bir ruh olduğudur." dedi.

Lura, Rhene ve Oja bir anlam veremeden istemsizce tekrar tabloya bakmaya başladılar. Ahit konuşmaya devam ederek " Ben ruh ile temasa geçmek için bir ritüel lazım." dedi.

Rhene lafa atlayarak ve yüzü beyazlamış bir şekilde "Ruu... Ruh ile konuşmak mümkün mü?" dedi.

Ahit hafifçe kafasıyla onayladı. Üçünün de rengi tamamen beyazlamıştı. Oja elindeki tabloyu korkudan elinde tutmak istemeyerek hemen yere bıraktı.

Ahit derin nefes alarak ve gözlerinde kalan yaşları silerek "Ben bu ritüeli duymuştum lakin nasıl yapıldığını bilmiyorum" dedi.

Lura, kendine bir kaç tokat atarak "bir ruhtan mı korkusun Lura" diyerek, kendini toparlamaya çalıştı. Korkusunu bastırdıktan sonra "Peki nasıl öğrenebiliriz acaba" dedi.

Lura'nın bu sözü karşında hepsi gözleri fal taşı gibi açılmış vaziyette Lura'ya yavru köpek gibi bakmaya başladılar. Lura onların ona nasıl baktığını görünce sinirlendi ve "saçmalamayın kızlar bir ruhtan korkacak isek ilerde efendimize nasıl yardım edeceğiz. Hem senin ustanın görevi değil mi bu Rhene? Ayrıca Oja sen bir necromansirsın yani senin işin ruhlarla değil mi" diyerek üçünüde azarladı.

Oja ve Rhene, Lura'nın bu sözlerinden sonra kendilerine çeki düzen vermeleri gerektiğini düşündüler ve kendilerini toplamaya çalıştırlar.

Lura, Ahit'e dönerek "Ritüeli öğrenmenin bir yolu var mı?" dedi.

Ahit, üzgün bir şekilde kollarını yana açarak hayır dedi. Rhene bu lafı duyunca bir hayli üzüldü. ama aklına efendisine danışmak geldi. Belki o bulabilirdi. Çünkü Aelath'ın bu konu hakkında kesin bir bilgisi olduğunu düşünüyordu. O kadar büyük bir büyücünün en azından ritüelin ismini duyduğuna emindi. "Belki efendi Han yardımcı olabilir." dedi Rhene.

Lura, bu işe efendi Han'ı karıştırmanın büyük bir risk olduğunu düşündü. Çünkü tapınaktan bir resim çalınmıştı ve XI. Arvinder J. Akalnivas yani tapınağın yüce ışık şövalyesi tablonun peşindeydi. "Efendi Han'ı bu işe karıştırmamalıyız. Çünkü biz bir tablo çaldık ve bizi arayan güçlü bir yüce ışık şövalyesi var. Eğer bizi bulursa efendi Han'a da zarar verebilir" dedi.

Oja ve Ahit'de kafalarıyla Lura'nın dediklerini onayladılar. Rhene bir kez daha karamsarlığa düştü.

Ahit solgun bir şekilde "Buna hemen bir çözüm bulmamız imkansız gibi görünüyor. Bu yüzden malikaneye gidelim ve derinlemesine düşünelim" dedi. Böylelikle hep beraber malikaneye doğru yola koyuldular.

------------------------------------------------------

Han meditasyondan çıktıktan sonra etrafına baktı ve neye uğradığını şaşırmıştı. Otlar kararmış, çiçekler solmuş böcekler ölmüştü. Ruh enerjisinin civardaki yaşamları olumsuz etkilediğini bir kez daha görmüştü. Bu durum Han'ı bir hayli üzmüştü. Derin bir nefes alarak kendimi böyle kabullenmem gerekiyor diye mırıldandı. Ardından madem buradayım gidip bir bitki atölyesini kontrol edeyim diyerek atölyenin girişine doğru dağın yamacından inmeye başladı.

Atölyeye yaklaştığında yani dağın mağara girişi gözüktüğünde, mağara girişini 2 silahlanmış köle koruduğunu ve etrafta 4 kişi durmadan devriye gezdiğini gördü. Elmon'un iyi iş çıkarıyor diye düşünerek mağara girişine doğru adımlamaya başladı. Mağara girişinde köleler Han'ı tanımayarak kimsin diyerek silahlarına sarıldılar. Han onları zihin büyüsü ile boyunlarından havaya kaldırdı ve bayılana kadar nefeslerini kesti. Ardından köleleri mağaranın girişinde bırakarak içeri girdi. Uzun bir koridordan sonra bitkilerin yetiştirildiği yere geldi. mağaranın üstünde büyük 10 tane güneş taşları vardı ve tüm mağarayı her an gündüzmüş gibi aydınlatıyorlardı. Herkes yürüyerek 9 yaşlarında bir çocuğun geldiğini görünce kısa süreli ona bakıyor sonra ceza almamak için tekrardan işleri ile ilgileniyorlardı. Fenelis, uzaktan efendisi Han'ın geldiğini gördü ve koşarak Han'ın yanına geldi. Hafif eğilerek "hoş geldiniz efendim. Keşke haber verseydiniz kapıda karşılardık" dedi.

Han etrafı inceleyerek "gerek yok" dedi. Çalışan köleler efendi Fenelis'in eğildiğini görünce bir hayli gelen kişiyi merak etmişlerdi ama ceza almaya korkusuyla duraksamadan ve dikkatlice bitkileri toplamaya devam ettiler.

Han umursamaz bir dille "Mağara girişindeki köleleri bayılttım. Onlarla biri ilgilensin" dedi.

Fenelis bir kaç saniye duraksadıktan sonra "Hemen birini gönderiyorum" dedi ve bir kaç iç asayişi sağlayan köleyi oraya yöneltti. Ardından efendi Han'a bilgi vermek amaçlı "Efendim burası gündüzü yani güneşi seven bitkileri yetiştirdiğimiz bölüm sağ taraftaki bölümden devam edersek orası ay kristallerinin bulunduğu yani ayı ışığı seven bitkilerin bölümü. Onun ilerisinde soğuğu seven bitkiler sonra ateşi sevenler diye ilerliyor" dedi.

Han hiç ses çıkarmadan etrafı inceleyerek ilerlemeye devam etti.

----------------------------------------

Bir kaç ay bölüm gelmemesinden dolayı özür dilerim... Haftalık en az bir bölüm atacağımı düşünüyorum.

İyi okumalar...

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin