Kızlar, Han'a şaşkın gözlerle ve tebessümle bakıyordu.
Han, yüzünde bir şeylerin ters gittiğini anladığı için yüzüne dokunmaya başladı lakin ellediği kadarıyla yüzünde hiçbir farklılık yoktu.
Han hafif sinirli bir ses tonuyla "Ne var yüzümde? Söyleyin artık!" dedi.
Oja, boyut yüzüğünden bir ayna çıkararak Han'a doğru tuttu. Han gördüğü görüntü karşısında şaşkınlık ve anlamsızlık yaşıyordu. İstemsizce saçlarına, kaşlarına dokuyordu. Çünkü Han'ın simsiyah saçları ve kaşları artık beyazın içine karışmış siyahlar gibiydi. Bembeyaz saç tellerinin arasında birkaç siyah tel vardı ve bu görüntü Han'ın saçlarını gri gibi gösteriyordu.
Oja, gülerek ve efendisinin saçlarını ufak bir buse koyarak "Efendim eskisinden daha çekici ve yakışıklı olmuşsunuz." dedi.
Mesaris, öksürme sesi çıkararak kendi varlığını hatırlattı ve eliyle Oja'yı hafifçe yana çekilmesi için itti. Ardından Han'a elini uzatarak "Selam ben Mesaris, siz kimsiniz? Benim en yakın arkadaşım olan Han'a biraz benziyorsunuz. Akraba falan mısınız acaba? Han'ı tanıyor musunuz? O da buradaydı ama şimdi gitmiş. Korktu galiba..." dedi.
"..." Kızlar ve Han ne diyeceklerini bilemiyordu. Sadece ellerini yüzlerine götürerek başkası adına utanmanın duygusunu yaşadılar. Lura başkası adına üzülmüş bir ses tonuyla "Saflıkla salaklık arasındaki ince çizgide yaşayan Mesaris. Umarım ileride mutlu olursun. Ayrıca bu kişi Han!" dedi.
Mesaris, hiç bozuntuya vermeden "Biliyorum. Şaka yaptım." dedi. Fakat gözleri hâlâ emin olmak için Han'ı inceliyordu.
Han, tam ayağa kaldığın da aniden acı dolu bir ses çıkararak elleriyle gözlerini kapattı. Han'ın ellerinin arasından kanlar sızmaya başlamıştı. Kızlar büyük bir korkuyla "Efendim!" dediler. Kısa zaman sonra Han, acıdan bayıldı.
Han kendine geldiğinde sol yanında bir kamp ateşinden çıkan odun yanma seslerini duymaya başladı. Gözlerini bir tür yaprakla sarıldığını fark etti ve doğrularak yaprağı gözünden çıkardı. Herkes merak dolu gözlerle Han'a bakıyordu. Han tam ne oldu diyecekken ağzının alışılmışlıktan daha farklı olan dişlerini fark etti. Eliyle dişlerine dokunduğun da alt ve üst köpek dişlerinin çok az uzadığını fark etti. Ayrıca kendine merak dolu gözlerle bakan kızları gördüğün de tek farkın bu olmadığına karar verdi. "Oja bana aynanı ver" dedi. Oja, aynayı uzattığında Han hayatının en büyük şokunu yaşamıştı. Çünkü göz bebekleri kıpkırmızıydı. İblis gözleri kadar korkunç ve ürkütücü değildi ama göz göze geleceği insanlarda baskı kuracağı bir gerçekti.
Lura, efendisinin yanına gelerek " Efendim iyi misiniz?" dedi. Han kafasını evet dermiş sallayarak niye böyle başkalaşım geçirdiğini düşünüyordu. Sonra elindeki yaprağa bakarak "Bu ne?" dedi.
Mesaris bilgin bir şekilde bakarak " O şifalı bir bitkinin yaprağı. İyileştirme ve ağrı kesici özelliği var. Aniden gözlerin kanayınca onu gözlerine örttüm. İyisin değil mi? Herhangi bir görme kaybın var mı?" dedi. Mesaris'in bilgili bir doktor gibi konuşması herkesi şok etmişti. Mesaris, ufak bir ateş topu yaparak Han'a yaklaştı ve "Ateş topuna bakar mısın?" dedi. Han istemsizce ateş topuna baktı. Mesaris gülümseyerek "Bir şeyin yok gibi duruyor. Göz reflekslerin iyi durumda ama gene de şu merhemi gözlerine sürelim. İltihap kapmasın." dedi.
Han ve kızlar ağızları bir karış açılmış şoku atlatmaya çalışıyorlardı. Mesaris gülümseyerek "Annem, bana doğa hakkında bir çok şey öğretti. Abartmaya gerek yok. Hadi gümüş sandığı açalım." dedi.
Kızlar ve Han hep bir ağızdan "Gümüş sandık?" dediler. Mesaris mezarın içine atlayarak "İşte burada" dedi.
Mesaris sandığı bir damla kanıyla sandığı açtı. İçinden çimen yeşili ve toprak renginde desenler olan bir yumurta çıktı. Yumurta yaklaşık yarım metre boyunda otuz santim genişliğindeydi. Han hemen tanımlama büyüsü kullandı.
İsim: (Bilinmiyor) yumurtası
Nadirlik: Bilinmiyor Seviye: 1. Seviye
Özellikler: Bilinmiyor
Özel Özellikler: BilinmiyorHan'ın tanımlama büyüsü yumurtayı analiz edememişti. Mesaris yumurtayı sandıktan alarak "Vay canına! Bu bir kırmızı taşlı tombul çalı canavarı yumurtası." dedi. Han ve kızlar, birbirlerine bakarak şaşkınlık içinde, Mesaris'in böyle bir bilgiyi nasıl bildiğini düşünmeye başladılar.
(İsim tamamen benim uydurmam)
Kırmızı taşlı tombul çalı canavarı:(Temsili)
Mesaris, büyük bir mutlulukla yumurtaya sarıldı. Ardından yumurtayı boyut yüzüğüne gönderdi. Mesaris, Han ve kızların, ona anlamsız baktığını görünce "Ben... Daha doğrusu annem ve ben, Noysida Ormanında yaşıyoruz. Ben pek anneme benzemiyorum. Sebebi babama çekmiş olmammış. Annem ormanda saygı duyulan biri. Bana bir sürü şey öğretti. Doğayı, ormanı çok seviyorum." dedi.
Han ve kızlar ne diyeceklerini bilmiyorlardı. Han bu anlamsız atmosferi bozmak için mezarın içine atlatıp gümüş sandığı açtı. Sandığın içinden toprak renginde, kemerli kilidi olan bir kitap çıktı. Kitabın ismi "Eoclun'da Yaşam" dı. Han Eoclun hakkında birkaç şey duymuştu. Eoclun'daki canavarlar bu dünyayadakilere göre daha güçlü ve zekiydi. Aynı zamanda çağırıcılarla antlaşma yaparak bu dünyaya gelebiliyor ve savaşabiliyorlardı. Han ileride bu kitabın faydası olacağını düşünerek boyut yüzüğüne gönderdi.
Ardından Lura mezarın içine atlayarak gümüş sandığı açtı. Sandık açılırken mavili sarılı ışıklar çıkmaya başladı. En çok Lura ve diğerleri heyecanla iyi bir şey çıktığını düşünerek sandığa odaklandılar ışık hüzmesi azaldığında içinde elips şeklinde, koyu sarı renkte bir taş olduğunu gördüler. Herkes kısa süreli bir hayal kırıklığı yaşadı.
İsim: Snioos Metali
Tür: Sert Metal
Özellik: -Yıldırım büyüsü saldırılarına %10 daha dayanıklı.
-Hava büyüsü saldırılarına %5 daha az dayanıklı.Han, Lura'ya bakarak ve morel verme amaçlı " Geri döndüğümüzde, bu metalle sana güzel bir zırh yaptıralım. " dedi.
Lura, kuyruğunu sallayarak "Peki efe... Han." dedi.
Sıra bende diğerek Oja mezara atladı ve gümüş sandığı açtı. İçinden daha önce açtığı cam şişe çıktı. Oja, isyan edermiş bir tonla "Yaa... Gene mi balçık trol kanı..." dedi.
Lura, Oja'ya dokunarak "Sıkma canını. Başka bir sandıkta daha güzel bir şey çıkar belki" diyerek teselli etmeye çalıştı.
Oja, kadınsılığını kıskandığı Lura'dan böyle bir teselli alması onu istemsizce daha da üzmüştü.
Rhene de mezara atlayarak sandığı açtı. İçinden içi boş bir cam şişe çıktı. Herkes büyük bir hayal kırıklığı yaşarken Rhene hüzünlü bir şekilde şişeyi aldığında çıkan sıvı sesi herkesin dikkatini çekmişti. Rhene emin olmak için şişeyi sakladığın da aslında içinde bir sıvı varmış gibi ses çıkarıyordu. Han hemen tanımlama büyüsü yaptı.
İsim: Görünmezlik iksiri
Nadirlik: ☆☆☆
Özellik: İçen kişiyi 5 dakikalığına görünmez yapar.Han, Rheneyi tebrik ederek "Bir görünmezlik iksiri. Tebrik ederim Rhene." dedi.
---------------------------------
Han ve grubu mezarın içinde ki merdiveni kullanarak aşağı inmeye başladılar. Her bir basamağı indiklerinde hava biraz daha soğuyordu. Sonunda geldikleri yeri gördüklerinde inanamadıklar.
---------------------------------
Yazım hatalarını yazarsanız düzeltirim.
İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...