Bölüm 68

6.4K 625 82
                                    

Profesör Aderbal "Ders bitmiştir" dedikten sonra hızlı adımlarla amfiden çıkmak için kapıya doğru yürümeye başladı. Bu esnada beşinci sırada oturan kırmızı saçlı çocuk amfinin basamaklarını hızlı hızlı inerek Profesör sınıftan çıkmadan yetişmeye çalışıyordu. Yetişemeyeceğini anlayınca profesörü durdurmak amaçlı"Profesör bir saniyeniz var mı?" diye hafifçe bağırdı.

Profesör durarak kendisine doğru gelen çocuğa baktı. Bu çocuk az önce meraklı gözlerle ona bakan çocuktu. Ne hakkında soru soracağını tahmin eden profesör, çocuğun bu konu hakkında daha fazla şey bilmemesinin onu daha güvende tutacağını düşünerek "Hayır, hiç zamanım yok" dedi ve hızlı olan adımlarını daha da hızlandırarak sınıftan çıktı. Kırmızı saçlı çocuğun, profesörün  tepkisinden sonra heyecanlı ve meraklı gözlerinde artık hüsran ve hafif bir kızgınlık vardı.

Han, dersin bitmesine rağmen titremeye devam eden yanındaki kıza dönerek sıcak ve hafif gülerek "İblisler iyi insanların bulunduğu yerlere gelmezler. Bu yüzden korkma." dedi. Kız, Han'dan böyle bir konuşma beklemiyordu dahası böyle bir ses tonu ve gülümseme hiç beklemiyordu. Çünkü o da herkes gibi uyumluluk testindeki konuşması sırasında oradaydı. O zaman Han'ın sesinde öfke ve nefret vardı. Bu yüzden herkes, Han'ı katı, soğuk ve korkulması gereken biri olarak görüyordu.

Han, kızın tepkisini ya da cevap vermesini beklemeden sıradan kalkarak amfinin kapısına doğru gitmeye başladı. Han, bir kızın önce bağırmasını duydu, ardından birine attığı tokadın çıkardığı sesi.  Hemen kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Han, gördüğü kızı hemen tanıdı. Bu kız kendisi  alanda antrenman yaparken yaralandığında ona yardım eden ve soyadından dolayı merak ettiği kişi olan Milta L. Ulodhel'di.

Han, Milta'nın tartıştığı daha doğrusu bağırıp aşağıladığı kişinin, koyu kahverengi saçlı, şişman ve çirkin denilebilecek bir oğlan olduğunu gördü.

Milta'nın sesi tüm amfide yankılanıyordu. "Bak şişko! Senin gibilerin  bana uzaktan bile bakmak için izin alması gerekiyor. Ben güzel bir kızım. Sen ise şişko ve çirkin. Ben dünyanın en güçlü soylarından olan Ulodhel soyundanım. Sense sıradan bir insan. Ben A-2 öğrencisiyim. Sen D-5 yani en kötü öğrencilerden birisisin. Okul yüzünden aynı havayı soluyoruz diye kendin ile benim aramdaki farkları unutma..." dedi. Oğlanın gözleri Milta'nın sözlerinden dolayı dolmaya devam ederken bir yandan da eliyle Milta'nın tokat attığı yanağını tutuyordu. Oğlan gözyaşlarına daha fazla hakim olamayacağını anlayarak koşarak sınıftan çıktı. Bu sahneye şahit olanların bazıları kahkaha atıyor, bazıları üzülüyor, bazıları da Milta'nın sözlerinden kendine pay çıkararak kafasını eğiyordu.

Han, Milta'nın niye bu kadar sinirlendiğini ve etraftakilerin de birbirinden farklı tepkiler vermelerini anlamamıştı. Zaten önemsemiyorduda. Amfi kapısına doğru tekrar dönerken bir kaç saniyeliğine Milta'yla göz göze geldiler ve Han umursamaz bir tavırla  amfiden çıktı. 

------------------------------------------------------

Han, hocasının verdiği eğitimi yapmak için dağa gelerek, hocasının dediği gibi ruh gücünü artırmak ve kontrol etmek için meditasyona oturdu. Zihin hapishanesine giren Han, kendi etrafında dönen kürelere, saf ruh gücü ile yapılmış bir ipliksi doku ile  bağlanmayı deneyecekti. Bu yöntem çok zor bir yöntemdi. Çünkü saf ruh gücü kararsız bir enerjiydi ve en ufak bir konsantrasyon bozukluğunda anında yok olabilirdi. Hocası, Han'a  aynı anda en az 4 tanesi ile bağ kurmasını söylemişti. Han'ın   gözüne ilk  kestirdiği küre kendisine en yakın küre olan boyut küresiydi. Han derin bir nefes alarak saf ruh gücünü serbest bıraktı. Ardından kendi etrafında yayılan enerjiye baktığında bir kez daha insan olmadığını anladı. Çünkü insanların saf ruh güçlerinin rengi çok açık maviydi. Fakat Han'ın saf ruh gücü simsiyahtı. Bu durum Han'ın ben neyim gibi soruları tekrardan kendi kendisine sormasına neden oldu. Fakat soruları kısa sürede kafasından atmayı başardı. Çünkü bu tür soruları anne karnından beri kendine soruyordu ve henüz bir yanıt bulmuş değildi.

Han büyük bir dikkatle vücudundan yayılan ruh gücünü şekillendirmeye başladı. Bunun  tahmin ettiği kadar kolay bir şey olmadığını yaptığı ilk 30 denemesinin sonrasında öğrendi. Daha en ufak bir ipliksi doku dahi oluşturamıyorken, bunları en yakını 50 santimetre uzaklıkta olan boyut küresinin yörüngesine getirmek Han'a imkansız gibi gelmeye başladı. Dahası kürelere bağlasa bile küreler Han'ın etrafında dönüyordu. Birde o döngüye göre ipliksi dokunun kopmamasını sağlaması gerekiyordu. Han tüm bu imkansızları düşünmekten kendini vazgeçirmeye çalışarak derin bir nefes aldı ve zihninde ipliksi bir doku düşünerek ipliksi dokuyu oluşturma çalışmalarına başladı. Tam saf ruh gücü ipliksi bir dokuyla şekillenmeye başladığında tüm duyuları hassaslaşıyordu. Buda Han'ın konsantrasyonunun bozulmasına neden oluyordu ki konsantrasyon sorunu da saf ruh gücünün formunun eski dağınık haline dönmesine sebep oluyordu. Han, kendini herşeyden yani her duyudan arındırması gerektiğini fark etmişti lakin bunu yapmak son derece zordu.

-----------------------------------------------

Bir kişi saf ruh gücünü serbest bıraktığında, saf ruh gücü sadece zihin hapishanesinde değil aynı zamanda vücudunda da bir aura gibi yayılmaya başlardı. Bu yüzden Han'ın hocası onu bu ıssız dağa getirerek gözlerden uzak olmasını istemişti. Fakat Han yalnız değildi. Çünkü Mesaris, bugün Milta'nın onu ağır şekilde terslemesinden dolayı çok üzgündü. Mesaris'in en sevmediği şey birinin karşısında ağlamaktı. Bu yüzden şehirden uzak bu dağa gelerek, sakinleşmek istedi. Bir ağacın üstüne çıkarak uzaktan heybetli surlarıyla ünlü Geenois şehrini izliyordu. Ağaçta otururken az ileriden garip sesler duymaya başladı. Bu sesin ne olduğunu düşünürken merakına yenilen Mesaris ses çıkarmamaya özen göstererek sesin geldiği yere doğru ilerledi. Az biraz sesin geldiği yere yaklaştığında, sesin sebebinin saydam ve güçlü bir büyü bariyerinin  içerisinden gelen güçlü enerji dalgalarının bariyere çarpmasından kaynaklandığını gördü. Güçlü enerji dalgaları  bariyere her çarptığında bariyer azda olsa görünür oluyor ve ses çıkıyordu. Mesaris'in durduğu yer ile bariyer arasında büyük çalılar vardı. Mesaris, çalıları geçerek enerji dalgasının sebebini öğrenmek istedi. İçinden bir ses bunun tehlikeli bir şey olduğunu söylese de merakına yenilen Mesaris çalıları geçerek bariyerin önüne geldi.

Mesaris gördüğü sahne karşısında büyük bir korkuya kapılmıştı. Çünkü bariyerin ortasında vücudunda tuhaf dövmeleri olan ve etrafa simsiyah bir aura yayan biri bağdaş kurmuş meditasyon yapıyordu. Az önce enerji dalgası diye düşündüğü  bu şey simsiyah bir auraydı. Çemberin içerisindeki çimlerin hepsi kararmıştı. Topraktaki çoğu karınca ölmüş, ölmeyenlerde sanki acıdan ne yaptıklarını bilmezmiş gibi sağa sola gidiyorlardı.

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin