Bölüm 67

6.2K 843 157
                                    

Yüce ışık şövalyesinin elinden altın sarısı renginde 2 tane yıldız çıktı. Bu yıldızlardan biri Lura'nın alnına diğeri kalbinin hizasındaki göğüsüne yapıştı. Lura bu yıldızların ne olduğuna bir türlü anlam veremiyordu. Şaşkın ve garip gözlerle hocasına baktı.

Batagar, Lura'nın kendisine şaşkın ve garip baktığını görünce bir şeyler açıklama gereksinimi duydu. "Lura, telaş yapmana gerek yok. Ben senin dürüst biri olduğuna inanıyorum." dedi ve abisine yani yüce ışık şövalyesi XI. Arvinder J. Akalnivas'a dönerek "Bu yaptığın düpedüz Lura'ya ve ustası olan bana hakarettir abi. Birazdan Lura'dan özür dileyeceksin." dedi.

Yüce ışık şövalyesi istifini bozmadan "umarım yanılıyorumdur. Aksi halde şu zamana kadar kabul ettiğin tek öğrencinden olacaksın." dedi ve Lura'ya bakarak "Şimdi sana bir kaç soru soracağım. Sende cevaplayacaksın. Eğer sorduğum soruları doğru söylersen yıldızlar parlamaz ama eğer yalan söylersen yıldızlar parlar. Sonrasını tahmin ediyorsundur..." dedi.

Lura gerçekten durumdan en ufak bir haberi dahi olmasa da yüce ışık şövalyesinin kudreti onu korkutmaya yetiyordu ve istemsizce ya parlarsa diye düşünmeden edemiyordu.

Yüce ışık şövalyesi, kalın bir ses tonuyla "Tabloyu siz mi çaldınız?" diye sordu.

Lura, silkinip kendini toparlamak istese de ilk defa ölüm ile bu kadar burun burunaydı ve eğer yıldızlar parlar ise hocasınıda hayal kırıklığına uğratmış olacaktı. Lura bunları hiç istemiyordu. Bu düşünceleri dalmışken, yüce ışık şövalyesinin sesiyle tekrardan düşünceler havuzundan kurtulup, yüce ışık şövalyesi ile göz göz geldi. "Kızım... Sorularımı tekrarlatma" dedi yüce ışık şövalyesi. Lura, cevaplayacaktı lakin sanki tüm enerjisi çekilmiş gibiydi. Biranda sol omzunda hocasının elini hissetti. Önce hocasının eline ardından hocasına baktığında hocasının gözleri sana inanıyorum diyordu. Lura, artık aradığı enerjiyi bulmuştu ve kadınsı sesiyle "Hayır, biz çalmadık" dedi. Yıldızın parlamaması için dua ediyordu. Bir süre bekledikten sonra yıldızların parlamadığı kesinleşince Lura'nın üstünden büyük bir yük kalkmıştı. Fakat daha hala kurtulmuş değildi.

Yüce ışık şövalyesi yıldızın parlamadığını görünce diğer soruya geçti. "Kimin çaldığını biliyor musun?" dedi.

Lura daha da dikelerek "Hayır, bilmiyorum" dedi. Tedirginlik yaşasa da artık eskisi kadar korkmuyordu. Yıldızların parlamaması ile Lura derin bir nefes aldı.

Batagar önce kahkaha attı. Ardından öksürerek abisine bakarak Lura'yı işaret etti.

Yüce ışık şövalyesi, ciddi surattından eser kalmamış şekilde Lura'ya baktı ve "Özür dilerim Lura. Tablo bizim için çok değerli. Bu yüzden tepkimi maruz görün sizin kapıda yaşadığınız olaydan sonra kaybolunca direk sizden şüphelendim." dedi.

Lura, sorgudan aklanmanın verdiği rahatlama ile "Önemli değil..." dedi.

Batagar, Oja'yı kucağına alarak "Hadi Lura, gidelim" dedi ve arkasını dönerek ilerlemeye başladı. Lura'da kafasını sallayarak ilerleyecek iken hocasının ne kadar iyi biri olduğunu ve onun yanında ne kadar güvende olduğunu bir kez daha anladı.

"Son bir soru..." dedi yüce ışık şövalyesi.

Lura'nın aldığı nefes sanki içinde düğümlenmişti. Sessizce ve ürkekçe tekrardan yüce ışık şövalyesine döndü ve korktuğunu belli etmemeye çalışarak "Dinliyorum" dedi.

Yüce ışık şövalyesi sırıtarak "Sevgilin var mı? Ya da sevdiğin biri?" diye sordu. Batagar duyduğu soru karşısında sinirden ve şaşkınlıktan sol kaşı atmaya başladı. Yüce ışık şövalyesi konuşmasına devam ederek "Sadece bir baba olarak sordum" dedi.

Lura, kızarmış suratını eğerek saklamaya çalışsada, oynayan kulakları ve kuyruğu onu ele veriyordu. "Hayır efendim yok" dedi. Alnındaki yıldız parlamasa da kalbindeki yıldız parladı...

Batagar bir kez daha şok yaşarken, yüce ışık şövalye tebessüm etti ve "Oğlum Niall'ın hala şansı vardır belki. Biz Akalnivas'ler inatçılığımızla ünlüyüzdür. İstediğimiz şeyler uğruna savaşmakla..." dedi. Bir kaç adım geri itti ve bir ışık hüzmesi olarak ortadan kayboldu.

Batagar ve Lura hiç konuşmadan gümüş kartallar birliğine doğru gitmeye başladılar.

-------------------------------------------

Tüm derslik öğrencilerin kendi aralarında konuşmalarından dolayı büyük bir uğultu içerisindeydi. Bunun en büyük sebeplerinden biri sınıfın amfi tarzı olması ve içeride ses her yere ulaşsın diye akustik şekilde ayarlanmış olmasıydı. Profesör Aderbal, öğrencileri susturmaya çalışıyordu. Fakat yaşlı, cüce denecek kadar kısa ve kısık sesli olmasının yanında her zaman gülen ve şirin yüzünden dolayı öğrenciler susturmakta pek başarılı değildi.

Dersliğin kapısına Han hafifçe vurarak girmek için izin istedi. Lakin kapısı sesi içerideki uğultudan dolayı duyulmamıştı ve Han'ın gel sesini uğultudan duyması mümkün değildi.

Bu yüzden Han dersliğin kapısını açarak içeri girdi. Han'ın dersliğe girmesi ile derslikteki tüm uğultu kesilmişti. Herkes, Han'a bakıyordu. Bir kaç saniye sonra ufak çaptı kendi aralarında konuşmadan dolayı uğultu olsada Han'ın dersliğin ortasına doğru yürümeye başlamasıyla birlikte uğultu kayboldu. Tüm öğrencilerin kimisi meraklı, kimisi kindar, kimisi güven dolu gözlerle Han'ı izliyordu. Han, Profesör Aderbal'ın yanına gelerek hafifçe başını eğdi ve "kusura bakmayın hocam. Derse geç kaldım. Acaba izniniz olursa derse girebilir miyim?" dedi.

Hocası tüm sınıfın susmasının ve uğultudan dolayı kulaklarında oluşan acının dinmesinden her zamankinden daha fazla gülen bir suratla "tabii" dedi.

Han, sessizce amfinin basamaklarını çıkarak 3 kattaki sıralardan birine oturdu.

Han'ın sıraya oturmasıyla beraber hoca sınıfın sessizliğini fırsat bilerek ders anlatmaya başladı. "Dersimiz çoğunuzunda bildiği en azından bir şeyler duyduğu kadim harfler. 3 alfabeden oluşan kadim harfler; Büyü çemberleri yapmada, mühürler yapmada, güç artırmada gibi bir çok yerde kullanılırlar. Bu alfabelerin birincisi Eoclun alfabesidir. Eoclun bildiğiniz gibi bir çok güçlü, antik ve kadim yaratıkların yaşadığı bir yer. İkinci alfabe Asmillon yani meleklerinin yaşadığı yer. Asmillon alfabesini genelde tapınakçılar kullanır. Asmillon alfabesinin en büyük özelliği ışık büyücüleri kullandığında daha fazla etkili ve güçlü olduğudur. Son yani üçünücü alfabe Akheron yani iblislerin yaşadığı yer ve kesinlikle yasaklanan bir alfabedir. Bu alfabe ile yapılan büyüler ölümcüldür. Direk olarak yaşam enerjinizi özümser. Bir rivayete göre yaşam enerjiniz bittiğinde bir iblis gelip sizin ruhunuzu Akheron'a götürüyormuş... Defaatle uyarıyorum sizi çocuklar. Yasaklananlar şeyler size cazip gelebilir lakin Akheron alfabesi ile uğraşmanın sonuçları çok ağır olabilir. İlerleyen derslerde bununla ilgili size bir kaç hikaye anlatırım..." dedi Profesör Aderbal.

Tüm öğrenciler hocanın gülen suratının anlatırken asılmasından mı yoksa iblislerin sadece masal olmadığını öğrenmeleri mi korkuttular bilinmez ama tüm öğrencilerin renkleri bembeyazdı. Bazı kızlar korkudan titremeye başladı. Titreyen kızlardan biri Han'ın yanındaki kızdı. Han ilk oturduğunda fark etmesede bir kızın yanına oturduğunu gördü. Kızın neyden titrediğini düşünürken sınıftakilerin yüzlerininde bembeyaz olması Han'ın şaşırmasına sebep olmuştu.

Profesör Aderbal, sınıfın duruma nasıl tepki verdiğini incelerken iki kişinin tepkisi onu şaşırtmıştı. Biri herkesin konuştuğu birinci sınıfların birincisi olan Han'ın umursamaz tavrıydı. Bunu profesör yaşıtlarından güçlü olmasının verdiği egodan kaynaklandığını düşünürken. Diğeri kişi ise meraklı gözlerle hocaya bakan kızıl saçlı bir oğlandı.

-----------------------------------

Arkadaşlar sizden bencil bir istekte bulunmak istiyorum. Bu bölümü okuyan herkesin beğenmesini istiyorum. Çünkü yazarken en eğlendiğim bölüm ve en yüksek beğeni olan bölüm olsun istiyorum :)

İyi okumalar...

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin