Lura, duydukları karşısında büyük bir hüzün yaşamıştı ve kafasını eğmişti. Hikayeyi anlatan adam, Lura'nın yüzünü net olarak görmek için hafifçe vücudunu eğdi. Adam, Lura'nın yüzünü görünce ufak bir tebessüm ile "bu gözyaşları sizin gibi bir kadına hiç yakışmıyor" dedi.
Lura, ağladığından habersizdi. Hemen ellerini yüzünü kapamak için götürdüğünde gerçekten yanaklarından akan gözyaşlarını hissetti.
Adam doğrularak " Bu hikaye genelde kadınlarda hüzne, erkeklerde öfke oluşturuyor. Bu yüzden erkekler çoğunlukla bu hikayeyi sevmez." dedi.
Lura kafasını sallayarak adamı onaylarken diğer yandan gözyaşlarının akmaması için tavana bakmaya çalışıyordu.
Bir süre sonra kapının olduğu yerden tartışma sesleri gelmeye başladı. Lura kafasını çevirdiğinde Oja ile kapıda duran muhafızların tartışığını gördü. Hızlı adımlarla Oja'nın yanına gitti.
Sol gözünde kılıç yarası olan muhafız"Defol! Buradan ölü çağıran." diye bağırdı.
Oja, yılan gözlerini muhafıza dikmiş, kuyruğundaki çıngırağı sallayarak tıslıyordu.
Oja'nın tıslamalarını savaş olarak algılayan diğer muhafız uzun kılıcını kınından çekerek Oja'ya doğrulttu. Oja bunun üstüne ellerini hafifçe yanlara açarak büyülü sözler söylemeye ve Oja'nın ellerinden yeşil dumanlar çıkmaya başladı. Dumanlar yerin altına girdi ve iskeletler toprağı eşerek yukarıya doğru çıkmaya başladılar. İskeletler tam olarak topraktan çıktıktan sonra Oja, onlara muhafızlara saldırmalarını emretti. İskeletler kemiklerinden gelen çıtırtı sesleri ile muhafızlara doğru koşmaya başladı. Muhafızlar üstlerine gelen iskeletleri gördüklerinde umarsızca gülmeye başladılar, yüzlerinde en ufak bir korku belirtisi yoktu. İskeletler yerde duran altın renkli çizgiyi geçerken önlerinde altın sarısı renkteki yarı saydam kalkan oluşumu belirdi. Kalkan oluşumuna değdikleri anda toz bulutuna dönüştüler. Bunu gören Oja, şaşkınlığın yanında Han'ın kölesi olduğundan beri ilk defa korku duygusuna kapıldı. Kılıcını Oja'ya doğru doğrultan muhafız bir kaç adım ileri atılarak kılıcı Oja'ya doğru savurdu. Kılıç, savunmasız kalan Oja'nın boynuna doğru ilerliyordu. Biranda çeliklerin çarpışma sesleri etrafa yayıldı. Herkes, Oja'nın olduğu yere baktığında muhafızın kılıcı ile ortasında kurt simgeli havada asılı duran gösterişli saf ışıktan oluşan bir kalkanın çarpıştığını gördüler. Herkes kalkanın nasıl oluştuğunu düşünürken tapınağın içinden altın sarısı renkte aura yayan tanrıçaya benzeyen birinin dışarı koştuğunu gördüklerinde şaşkınlıkları daha da arttı. Tanrıçanın en çok dikkat çeken tarafı elinde tutuğu yan tarafları kalkandaki ile aynı kurt simgeli balyozuydu.
Tam o anda gökleri yarar gibi bir bağırma sesi duyuldu. "NE OLUYOR BURADA!". Bu sesin sahibi tapınağın başındaki yüce ışık şövalyesi XI. Arvinder J. Akalnivas başkası değildi.
XI. Arvinder J. Akalnivas asık suratıyla tapınağın kapısından çıkarak muhafızlara ve Oja'ya baktı. Oja'nın önündeki ışıktan kalkanı görünce tek kaşını kaldırdı ve altın sarısı aura saçan Lura'ya döndü. "Batagar'ın sana gizli tekniklerden birini öğreteceği hiç aklıma gelmezdi." dedi.
Lura sinirli bir bakışla yüce ışık şövalyesine döndü ve "Muhafızlara söyleyin arkadaşımı rahat bıraksınlar" dedi.
XI. Arvinder J. Akalnivas gözlerini kısarak ve Oja'nın çağırdığı iskeletlerden kalan küçük toz yığınına vurarak "Işığın kutsadığı biri ölü çağıran birine, nasıl arkadaşım diyerek kendini bu kadar küçük düşürebilir." dedi.
Lura yüce ışık şövalyesinin söylediği sözlere bir anlam veremeyerek "Biz yıllardır arkadaşız. Kendisini kardeşimden öte görürüm. Bunun neden garip olduğunu anlayamadım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...