30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.
------------------------------------------------------------------------
Abum içeri girdiğinde gözlerine inanamadı. Yerde göğüsleri delinmiş 4 kişi yatıyordu. Sir Indro da baldırında ki mızraktan dolayı hareket edemiyordu. Abum'u şaşırtan asıl konu Han idi. Çünkü o şimdi kollarında dövmeler olan ve siyah göz akının içinde kıpkırmızı parlayan gözleri vardı. Adeta ölümün kendisi olduğunu düşündü. Bakması bile ne kadar korku veriyordu. Şimdi Sir Indro'nun yerinde olmak istemezdi. Kimdi bu çocuk yada iblis? Ne işi vardı buralarda? Nasıl bir belaya bulaştın Abum diyordu kendi kendine.
Han biraz daha Sir Indro'ya yaklaşarak "Konuş" dedi. Sir Indro kendine bakan bir çift iblise benzeyen gözlere bakıyor. Korkutan kendinde konuşabilecek bir güç bulamıyordu. Az önce içeri giren 6-7 yaşlarında ki çocuk şimdi karşısında bir iblis ona avmış gibi bakıyordu.
"Konuş bana Karaduvarı anlat" dedi. Canavarın konuşması onu biraz rahatlatmıştı. Çünkü sesi hala çocuk gibiydi.
"Bir daha tekrar etmeyeceğim anlat" dedi Han.
"Lütfen benim canımı bağışlayın lütfen Ne istiyorsanız anlatacağım" dedi Sir Indro.
"Karaduvar nasıl bir yer? Nasıl gidebilirim oraya?" dedi Han
"Karaduvar şehrin kanalizasyonun da bulunan bir mahalle diye biliriz. Şehrin tüm yeraltı işleri orada döner. Para edecek her şey satılır. Köleler, kumar, dövüşler, bilgi ve en önemlisi müzayede. Müzayede de en değerliler satılır." dedi Sir Indro.
"Anlattığına göre pahalı bir yer. Kim bu kadar para buluyor da satın alıyor" dedi Han.
"Karaduvar deyince aklınıza kenar mahalle gelmesin. Orası kanalizasyon da olsa lüks bir yerdir. Alıcıların hepsi şehrin en zengin insanlarıdır." dedi Sir Indro.
"Anladım siz içinizde ki pisliği orada çıkarıyorsunuz... Peki Karaduvar'ın bir lideri falan var mı?" dedi Han.
"Hayır tam olarak yok zaten böyle bir şeye kimse müsaade etmez. Karaduvar'ı yönetmek demek parayı yönetmek demek bu da şehri yönetmek demek." dedi Sir Indro.
"Nasıl giriş yapıyorsunuz? O kadar gizli mi ki şehir muhafızları sizi bulamıyor." dedi Han.
"Aslında çok gizli filan değil tabi zengin biri yada rütbeli değilsen ayrı. Şehir muhafız alayı komutanı Karaduvar'ı en çok ziyaret edenlerdendir. Kral danışmanları, bakanlar, generaller zengin tüccarlar... diye gidiyor liste. Gizlilik sadece sıradan halka. Karaduvar'a giriş 3 yerden olur. Pembe kuyruk genelevinin bodrumunda ki çelik kapı, delikli taş köprünün altındaki kapı, Ankakuşu parkındaki ankakuşu heykeli. Ama en çok kullanılan köprüdür. Girebilmek için sansar simgeli bir rozet gerekmekte. Rozete sahip olduğun sürece girebilirsin. Gelenlerin gizliliğini korumak amaçlı kimlik sorulmaz." dedi Sir Indro.
"Rozetin nerede? Bide ben seni niye tanımlama büyüsü ile göremiyorum" dedi Han.
"Buyurun iste rozetim lütfen beni öldürmeyin." dedi Sir Indro.
"Diğer sorumu cevapla" dedi Han.
"Kolyem... Kolyem, tanımlama büyüsüne karşı korumalı bir eşya. Çok pahalıdır müzayededen almıştım yirmi bin altına" dedi Sir Indro.
"Bana ver onu" dedi Han. Sir Indro hiç düşünmeden ona verdi. Sir Indro akıllıydı eğer dikkati kolyenin üstünde olursa kaçmak için bir şansı vardı. Ve adamlarının olduğu binaya giderse kurtulacaktı. Kolye değerliydi ama kendi canı kadar değil. Planladığı gibi de oldu. Han'ın dikkati tamamen kolyedeydi. Şimdi ışık büyüsü bulunan yüzüğünü kullanarak kendini iyileştirecek aynı zamanda etrafa verdiği muazzam sarı ışık sayesinde kaçacaktı. Bir anda odayı sarı ışık kapladı. Han neye uğradığını şaşırdı. Işık kaybolduğunda pencereden Sir Indro'nun dövüşlerin olduğu binaya koştuğunu gördü. Han Sir Indro'nun ışık büyüsü kullanıcısı olduğunu düşündü. Kolye yüzüne görememişti zaten. Han güçlü olabilirdi ama tecrübe olarak çok eksiği vardı. Bir kez daha ne kadar tecrübesiz olduğunu tecrübe etmişti. Fakat sinirlerine hakim olamadı. Kandırılmak Han'nın bam teliydi.
Abum daha da korkmaya başlamıştı. Çünkü Han'ın vücudu simsiyah bir aura ile yanıyordu. Sir Indro'nun yan binaya girdiğini gördü. Sonra sanki bir fısıltı gibi Han'ın "ÖLÜM ATEŞİNİN DANSI" dediğini duydu. Bir anda yan bina da patlama oldu ve simsiyah bir alev girdabı binayı yutmuştu. Sadece bağırma ve çığlık sesleri yükseliyordu binadan. Alevler simsiyahtı gecenin karanlığında zor görülüyordu. Fakat tüm binayı sanki bir demir parçası gibi eritiyordu. Hayatında ilk defa siyah alevler görmüştü ve bir daha görmek istemiyordu. İnsanların ve binanın eridiğine şahitlik ediyordu. Eğer Han'nın sözlerinden çıkarsa başına ne geleceğini biliyordu artık.
Bir süre sonra Han'nın bayıldığını gördü. Kaçmakla yardım etmek arasında kaldı. Ya eğer kaçarsa ve Han onu bulursa böyle bir şeyi düşünmek dahi istemiyordu. Şehir muhafızları gelmeden buradan gitmeliydiler. Han'ı kucakladı ve kenar mahalleye doğru gitti.
------------------------------------------------------------------------
"Lura Günaydın" dedi Ayliun. Lura sabah her zamanki gibi kahvaltı için hanın barına gelmişti. Ama buraya gelmekten nefret ediyordu. Tek bir sebebi vardı. Oda hanın sahibesinin oğlu Pei idi. Pei onu gözleri ile taciz ediyordu. Geçen sefer kendine dokunmaya çalışınca kendine hakim olamayıp Pei vurmuştu. Pei uçarak duvara çarpmıştı. Sağ kolu kırılmıştı. Özür dilemek için Pei'nin yanına gittiğinde sanki hiçbir şey olmamış gibi ona hala o bakışlar ile bakıyordu. Özür dilemeden hemen uzaklaşmıştı. Lura artık Pei'nin olmadığı zamanlar gelmeye çalışıyordu. Sonra Gallia bir çözüm bulmuştu. Sabahları Pei'yi Lura gidene kadar mutfakta bir sandalyeye bağlıyordu.
"Günaydın Ayliun" dedi Lura.
"Batagar seni gerçekten güçlendirdi geldiğin gibi değilsin artık" dedi Ayliun. Lura yüzü kızararak teşekkür amaçlı kafasını salladı. "Duydun mu dün güçlü bir büyücü bilenmeyen bir büyü yaparak bir binayı yakmış daha doğrusu eritmiş. İçeride 40 dan fazla insan öldüğü düşünülüyor. Tabi çoğu ceset erimiş veya kömürleşmiş olduğu için tahmini ve kim oldukları tamamen muamma." dedi Ayliun.
"Bir büyücünün yaptığını nereden biliyorlar ki?" dedi Lura.
"Büyü yaparsan orada büyü izi oluşur. Dünyanın her santiminde doğal bir büyü akışı vardır. Eğer büyü yaparsan bu akış orada hızlanır veya yavaşlar. Özellikle güçlü büyülerde bu daha net belli olur. Buna büyü izi denir. Ve bu büyücü orada çok güçlü bir büyü kullanmış. Tüm şehir bunu konuşuyor. Şehir güvenliği artırıldı. Sonuçta başı boş gezen bir güçlü büyücü var şehirde. O yüzden kendine dikkat et." dedi Ayliun.
Lura birileri tarafından önemseniyor seviliyordu. Kendi ailesi onu para için satmışken. Şimdi hiç bir kan bağı olmayan insanlar onun için endişeleniyordu. Yeni hayatından çok memnundu ve bunu ona bahşeden kişi efendisiydi.
------------------------------------------------------------------------
"Şehir muhafızı alayı komutanı geliyor DİKKAT" dedi muhafız.
"Ne olmuş burada bina balçık gibi olmuş. Ne tür bir büyü kullanılmış belli mi?" dedi Komutan.
"Hayır komutanım. Fakat büyü akademisinden bir heyet geldi inceliyorlar." dedi muhafız.
"Şehir kapılarında ki önemleri artırın fakat çıkışları daha serbest yapın." dedi komutan.
"Ama komutanım ya şehri terk ederse" dedi muhafız.
"Zaten isteğimizde bu seni salak, böyle bir büyüyü kullanan birini kolayca yakalayamazsın. Şehrimizden gitsin yeter. Hemen ölenler düşük insanlar..." dedi komutan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...