14 Ağustos da yazamaya başladım. 25.gün olmuş 30. bölümü yayınlıyorum. 2.4k okunacağımı hiç düşünmezdim. Bu iyi bir başarımı değil mi onuda bilmiyorum sitenin yabancıyım aslında. Okuyanlardan kötü yorumlar almıyorum. Fakat ilk bölümü 260 görüntülenmesi var iken ortalama bölümler 70 civarı. Beğenmeyenlerin sayısı fazla olduğunu düşünmeme sebep oluyor. Bilgisayar oyunlarından ziyade kitap yazmak daha iyi olduğunu düşündüğümden yazmaya devam edeceğim. Aslında bırakmak gibi bir niyetim yok. Yazarken severek yazıyorum. Müzik dinlerken hayal ettiğim dünyayı kaleme almak zor olmuyor. Betimlemek zor oluyor. İnsanları, yerleri, dövüş sahnelerini kafamda varlar ama anlatırken kelime haznem buna yeterli gelmiyor. Bu durumu da aşacağım. Betimleme özellikleri güçlü olan kitaplar okuyacağım. Bide blog açtım aynı zamanda orada da yayınlayacağım. Yalnız bloga haftalık toplu atacağım. Beni desteklediğiniz için teşekkürler.
İyi okumalar :)
---------------------------------------------------
Han küreyi özümsedikçe küre küçülüyordu. Breton'nun çığlıkları atıyor, acıdan ağzından salyalar geliyor, yerde yuvarlanıyordu. Han kendini sadece küreyi özümsemeye odaklamıştı. Küre küçüldükçe özümseme hızı da artıyordu. Bir süre sonra küre Han'nın ellerinde yok olmuştu. Han Breton'nun zihin hapishanesinden hemen çıkmak kölelerin ona geçip geçmediğini kontrol etmek istiyordu. Zihin hapishanesinden çıktığında etraftaki herkes korku dolu gözlerle Han'a bakıyordu. Artık herkes Abum gibi zengin birinin neden 7 yaşında bir çocuktan korktuğunu ve neden emrinde çalıştığını biliyordu. Hata yaptıklarında sonuçlarının ne olduğunu görmüşlerdi. Han kendine bakan korku dolu gözlerden kendi kendine rahatsız olmadığını söylesene içinden rahatsız hissediyordu.
"Beni kötü biri olarak görebilirsiniz. Bundan rahatsızlık duymam. Yanımda ve altımdaki insanlara zulüm etmem, ettirtmem. Rina benim ilk arkadaşım, bu adam onu köle olması için kan bağı olmayan ailesinden sattın aldı. Sırf melez bir elf diye. Para bu tür insanlar için her şey. Bu tür insanlara karşı duracaksan bazı şeylerden fedakarlık yapmanız gerekir. Mesela merhamet; Bu insan sevdiğiniz insanları köle olarak satmış olsa hayatınızı yaşanmaz hale getirse, bende bu insana merhamet göstersem gözünüzde iyi biri olabilir miyim? Yada bu adam zulüm etmekten vazgeçer mi?" dedi Han.
Herkesin Han'a bakış açısı değişmişti. O aslında zulüm görmüş insanların intikamını alıyordu. Bunun içinde acımasız olmaktan çekinmiyordu. Bir süre sonra Abum Rina ile geldi. Rina koşarak Han'a sarıldı. Han şaşırmıştı ve duygulanmıştı. Ona en son sarılan kişi bu dünyada en çok sevdiği kadın olan annesiydi. Bu onu bir kez daha o acı dolu güne götürmüştü. Gözleri dolsa da kendini çabuk toparladı.
"Han beni kurtardın. Geleceğini biliyordum. Çok teşek..." derken ağlamaya başladı Rina. Han ne yapacağını bilmiyordu. Şaşkın şaşkın etrafa bakıyordu. Abum durumu anlamıştı. Bu kadar güçlü, zeki, lider kişilikli olsan da bir kız karşısında ne yapacağını bilemiyorsunuz dimi efendi Han diye düşündü tebessüm ile. Sonra gözüne Breton'un zar zor nefes alış verişini gördü. Bu kez efendi Han'nın gazabını görmese de sonuçları yetiyordu...
Atölyenin kapısı açıldığında Abum'un adamları Rina'nın ailesi gördüğü kişileri getirmişti. Adil, Caulba, Saule( Adil yaşında ki kız) ve 2 çocuk getirmişlerdi. Hepsi korku içinde sağa sola bakıyordu. Karşılarında Han, ona sarılmış Rina, Han'nın az uzağında Abum, tanımadıkları 6 kişi, fanuslar ile kapanmış bitkiler, dev kazan ve en çok korkmalarına sebep olan Breton'un sandalyeye bağlanmış ve can çekişiyor olmasıydı.
"Abum sana dediğim gibi 5 altını bakıra çevirdin mi?" dedi Han. Abum adamların birine işaret etti. Adam 50.000 bakır paranın olduğu çuvalı Abum'un önüne getirdi.
"Hepsini kazana koyup eritin" dedi Han. Abum ve etraftakiler şaşırmıştı ama emir demiri keserdi.
"Şu üçünü bağlayın" dedi Han. Adil, Caulba, Saule'yi göstererek. Abum'un adamları hemen onları sandalyelere bağladılar. "Aile benim için çok önemlidir. Ailem gözlerimin önünde öldürdüler. Ailenin ne demek olduğunu kaybettiğinde anlıyorsunuz. Belki ailem beni sevmeseydi, benim için kendi canlarından vazgeçmeselerdi bu duyguları bilemeyebilirdim. Benim için aile güven, sevgi ve fedakarlık demek ve hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri ihanet diğeri yanımdaki ve altımdaki kişilerin zarar görmesidir. Rina sizi ailesi görüyordu. Sizin yanınızda mutluydu ama siz onu sattınız. Bu ona yapmış olduğunuz ihanet. Bide siz benim tek arkadaşım olan kişiyi para karşılığında köle yaptınız. Buda benim sevdiğim kişiye verdiğiniz zarar... Sattınız tüm parayı eritip size yutturmak istedim sonra 130 altına değmezsiniz. Siz benim için 5 para etmezsiniz. Bu yüzden 5 altını eritip size yedirmeye karar verdim..." Dedi Han.
Herkes artık o eritilen paraların ne için olduğunu biliyordu. Ama herkesi en çok şaşırtan Han'nın ailesinin olduğunu hatta onun gözlerinin önünde öldürüldüğüydü. Bu Rina'nın Han için üzüp Han'a bir kez daha sarılmasına sebep olmuştu.
Lütfen bizi bırakın hata yaptık özür dileriz gibi yalvarma sesleri Rina'nın üzülmesine ve ağlamasına sebep olmuştu.
Ağlayarak "Han ben affettim onları. Bırak gitsinler" dedi Rina. Rina gerçekten merhametli biriydi.
Han erimiş bakırı üçünün de ağızlarını açtırıp döktürdü. "Sen affetsen de ben affetmedim. Kimse benim arkadaşıma zarar veremez."dedi Han. Oracıkta can verdiler. Sonra 2 çocuğu göstererek "Abum bunları köle pazarında sat" dedi.
Rina ağlamaya devam ederek "onların suçu yok. Onlar daha küçük" dedi.
"Küçük olduklarından öldürmüyorum. Fakat sessiz kalmakta suçtur... Sokakta bir kıza tecavüz ettiklerini gören biri ses çıkarmadan arkasını dönüp gitse. Bu kişi ne kadar masum olabilir" dedi Han. Herkes Han'nın sözlerinden sonra sessizliğe büründü.
Han Breton'nun olan kölelere baktığında köle işaretlerinin kendi işareti olan yukarı doğru bakan hilale dönüştüğünü gördü. "Köleleri serbest bırakın. Abum zamanında Breton'nun şimdiyse benim olan tüm köleleri ve çalışanları bir araya topla, onlar ile konuşacağım. Ama önce Breton'dan aldığımız paralar ile buraya ve Karaduvar'a büyük bir han yaptır." dedi Han.
-----------------------------------------------------------------
Lura kendine eğilmiş yalvaran Gabe'ye bakarak "Kız nerede?"dedi.
"Az ileride kampımız var orada bağlı duruyor" dedi Gabe.
Kampa geldiklerinde kızın yarı çıplak halde, vücudunda morlukları ve yaraları olduğunu gördüler. Durum belliydi. Kıza tecavüz etmişlerdi.
Lura hayatı boyunca hiç bu kadar sinirlenmemişti. O kadar sinirlenmişti ki. Gücünü kontrol edemiyordu. Sanki bir güneş gibi parlıyordu. Bu ışık süzmesi kilometrelerce ileriden gözükecek kadar güçlüydü. İlginç olan kızın morlukları ve yaraları iyileşiyor, fakat Gabe sanki güneşin yanında gibi derisi yanıyordu. Lura zamanla sakinleşince Ayliun ve Rhene'nin şaşkın bakışlarını, kızın yaralarının iyileştiğini ve önünde kömürleşmiş bir ceset vardı.
Lura hemen kızın yanına koşarak "İyi misin?" diyerek onu uyandırmaya çalıştı. Kız uyandığında büyük bir irkilme ve "Hayır! yapmayın lütfen!" diye çığlık atmaya başladı.
"Sakin ol. Her şey geçti" diyerek kıza sarıldı. Kız sarılmanın etkiyle ve su içirdikten sonra biraz rahatlamıştı.
"Teşekkür ederim beni kurtardınız." dedi kız.
Lura kızın iyi olduğu görerek kuyruğunu sallayarak ve utanarak "Önemli değil" dedi.
"Hadi seni evine götürelim" dedi Ayliun.
Kız Ayliun'nin sözleri ile göz yaşlarına boğuldu. Tekrar evine döneceğini hiç zannetmiyordu ama şimdi etrafındaki üç kız onu kurtarmış yeniden köyüne götüreceklerdi. Lura boyut yüzüğünden kıyafet çıkararak kıza verdi hadi giy gidelim dermiş gibi sıcak bir gülümseme attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...