Dükkan ifadesi kullanmak istiyorum. Nitekim mağaza biraz sırıtıyor gibi geldi bana.
Ayakkabıcı yapacaktım sonra yemenici yapmayı düşündüm sonra en doğrusu deri dükkanı yapmaya karar verdim nitekim tüm deri ile ilgili yapılan ürünleri kapsamış olur.
---------------------------------------------------------------------
Abum Han'nın demesi üzerine ertesi gün heykellerin olduğu yere gitti. Buraya bir kaç defa gelmişti ve buradan nefret ediyordu. Burada yaşayan insanlar Abum gibi kenar mahalle insanlarını değersiz görüyordu. Abum bir heykelin önünde Han'nın gelmesini bekliyordu. Etraftakiler Abum'a bir şey dememişlerdi fakat bakışları ile onu aşağılayıp kovmaya çalışıyorlardı. Abum efendi Han'nın biran önce gelmesi için tanrılara yalvarıyordu. Birkaç dakika sonra Han gelmişti ama Abum için saatler gibiydi.
"Abum şimdi sana 10 altın vereceğim. Kıyafetlerini son derece lüks al. Seni görenler bu zengin birisi desin. Seni köşebaşında arabanın içinde bekliyorum" dedi Han. Abum şaşırmıştı hayatında hiç 10 altını bir arada görmemişti. 10 altın gerçekten çok paraydı. Kenar mahallede yaşamaya devam ederse 10 yıl hiç aç kalmazdı. Yutkunarak parayı aldı. Fazla heyecanlıydı ve korkuyordu. Ya kaybederse bu parayı efendi Han'nın gazabına bizzat şahit olmuştu. Sıkıca altınları tutarak terziye girdi.
Terzinin çalışanı onu görünce hemen kovmaya çalıştı ama Abum konuşma ve iknada gerçekten yetenekli olduğunu bir kez daha gösterdi. Tabi bunda altınları göstermenin etkisi de büyük. Kendine öğleden sonra hazır olacak şekilde 2 takım elbise aldı. Oradan deri dükkanına girerek kendine 2 çift ayakkabı aldı. Takı dükkanına giderek zihin taşını yerleştirmek için ve zengin gözükmek için iki tane yüzük bir altın kolye aldı. Han'ı daha fazla bekletmemek için koşar adımlar ile köşebaşına yürüdü. Bekleyen arabayı gördü ve kapıyı tıklatarak içeri girdi.
"Abum akşam Karaduvar'a gideceğiz. Ona göre hazırlan" dedi Han.
"Peki efendim nasıl isterseniz" dedi Abum.
---------------------------------------------------------------------
Bizen Rhene'yi öğleden sonra odasına çağırmıştı. Normalde asla çalışma saatlerinden ödün vermeyen Bizen. İlk defa çalışma saati Rhene'yi odasına çağırıyordu. Rhene şaşırmıştı. Ustasına büyük saygı duyuyordu. Ne kadar çok şey öğrendikçe ustasının ne kadar güçlü bir suikastçı olduğunu daha iyi anlıyordu.
Kapıyı tıklatıp "Usta ben geldim" dedi Rhene.
"Gel Rhene" dedi Bizen. Sesi hafif duygusal gibiydi.
"Usta bir şey mi oldu?" diye sordu Rhene endişeli bir şekilde.
"Hayır, sadece eski günleri yâd ediyordum." dedi Bizen. Masada 1 tane hançer ve 1 tane karambit vardı. Hançer, hafif kavisli, gri ve ejderha işlemeli kabzası vardı. Karambit ise kısa, eğri, keskinleştirilmiş yeri tırtıklı, parlak metalden ve yeşil taşlı kabzası vardı. Rhene ne olduğunu pek anlamış değildi.
"Beni iyi dinle Rhene, biz gölgelerde bir gelenek vardır. Bir suikastçının bir çok silahı olur lakin 2 tane bıçağı önemlidir. Birincisi ustasından aldığın bıçak, ikincisi kendi yolunda kullanacağın ve ileride öğrencine vereceğin bıçak. Ustamızdan aldığımız bıçak bize ustamızın öğretilerini unutmamamız gerektiğini hatırlatır. Kendimize seçtiğimiz bıçak ise kendimize çizdiğimiz yolu ve ileride yetiştireceğimiz öğrenciyi gösterir. Bizde bıçağını vermek emekli olmak demektir. Tek bıçaklı bir gölge ile karşılaşırsan bunun bir anlamı vardır. O kişi bir emekli gölgedir. Ona asla saygıda kusur etmeyeceksin, onunla dövüşmek zorunda kalsan bile. Zamanı geldiğinde bu karambiti benden alacaksın...
Rhene duygulanmıştı. Usta öğrenci ilişkisinin gölgelerde bu kadar önemli olduğunu bilmiyordu. Kendi kendine yemin etti. Ustasının yüzünü asla kara çıkarmayacaktı.
"Gel gelelim seni çağırmamda ki ikinci sebebe. Sır Indro diye bir soylu kayıp. Bakan Glorut birliklere araştırmasını istemiş. Normalde bu tarz görevler ile ilgilenmeyiz ama senin için güzel bir tecrübe olacağını düşünüyorum. Bu yüzden beraber bu görevi yapacağız." dedi Bizen.
---------------------------------------------------------------------
Akşam delikli taş köprünün üstünde Abum Han'ı bekliyordu. Han geldikten sonra köprünün altındaki çelik kapıya geldiler. 1 kez vurduktan sonra kapının kontrol göz bölümü açıldı. Abum Sansar simgeli rozeti gösterdi. Kontrol göz kapandı. Bir süre sonra kapı açıldı. Kapıyı açan iri yarı bazı yerleri iyileşmiş yara izleri ile dolu siyahi bir adamdı. Han ile Abum içeri girdiler. Bir tünelden geçtiklerini fark etti Han. Tünelden ilerlerken bir süre sonra ikinci kapıya vardılar. Oradaki adamda rozeti göstererek içeri girdiler. İçeri girdiklerinde inanamadılar Sanki şehrin altına bir şehir yapılmış gibiydi etrafta bir sürü binalar vardı. Genelevler, köle pazarı, dükkanlar, hanlar, dövüş alanları, kumarhaneler ve tüm hepsinin ortasında bulunan ve en gösterişli büyük bina olan müzayede binası vardı.
Eğer para kazanmak istiyorsa burayı ele geçirmesi gerektiğini anlamıştı Han. Öncelikle sermaye yapacağı bir parayı bulmak ve burada nasıl iş yapması gerektiğini araştırması gerekiyordu. Aklına gelen tek sermaye parasını bulmak dövüş bahislerinden geçiyordu. Bu yüzden direk olarak dövüş alanlarına gittiler.
Her gün 7 maç oynanıyordu. Toplam 10 dövüşçü yada büyücü katılıyordu. Birinci olsa da pek para almıyordu. Parayı bahisçi ve birincinin sahibi alıyordu. Eğer dövüşler ölümüne ise para miktarları büyüyordu. Bazende canavarlara karşı dövüştürülüyorlardı.
Han hızlı hareket etmemesi gerektiğini düşündü. "Abum buraya her gün geleceksin. Çevre yapacaksın. Kendine 3-4 güvenilir adam bul. Sana her hafta 10 altın vereceğim onunla burada para kazanmaya çalış. Amacın bilgi ve çevre edinmek olsun" dedi Han.
"Peki efendim nasıl isterseniz" dedi Abum.
Han Abum'un gözlerindeki açlığı görünce "Abum unutma benim param ile oynuyorsun..." Dedi.
---------------------------------------------------------------------
Aelath Glaedas kıtasında ki Nathesh şehrindeydi. Burası Glaedas kıtasındaki dört insan şehrinden biriydi. Troll ve Ogrelerin baskınına uğramıştı. Şehrin yarısı harabeye dönmüştü. Şehir surlarını ve binalarını onarırken uzun yıllardır dost oldukları Phaelon Krallığından yardım istemişlerdi. Bu yüzden Aelath, bir heyet ve 2 kolordu oraya gitmişti. 1 seneden fazladır. Buradalardı. Şehrin yavaş yavaş kendini topluyordu. En fazla 5-6 aya geri döneceklerdi.
"Efendi Aelath, sonunda trollerin saklandığı mağarayı bulduk" dedi Savunma bakanı.
"Bakan bey, bu çok güzel bir haber peki içeridekilerin sayıları filan belli mi? Mağaranın yapısı, uzunluğu, başka canlılar var mı?" dedi Aelath.
Bakan boş boş Aelath bakıyordu. Aelath anlamıştı. Bunları bilmek şurada dursun araştırmak bile akılarına gelmediğini. "Hemen bir keşif ekibi daha yolluyorum" dedi bakan.
Bakan gittikten sonra Aelath Surların üstüne uçtu ufka bakarak Han iyi misin acaba ne kadar büyüdün. 1 senedir görüşmüyoruz. Zichess'in dediklerine göre kütüphaneden çıkmıyormuşsun. Seninle de ilgilenemedim. Geldiğim de sana kendimi affettireceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...