Bölüm 92

3.8K 443 52
                                    

Han ve grubu son basamağı da indiğinde hayranlıkla etrafı inceliyorlardı. Her yer buzlarla kaplıydı ve önlerinde buzdan uzun bir koridor vardı. Koridor boyunca sağlı sollu buzdan sütunlar vardı. Buzdan sütunlar üzerinde, burada yatan kralın başarılarını anlatan resimli motifler vardı. Motifler o kadar ince ayrıntıya sahipti ki sanki her an canlanacak gibiydi. Zemin de buzdan olduğu için son derece kaygandı. Herkes gerek zeminin kaygan olmasından, gerekse de koridorun vermiş olduğu ihtişamı izlemekten ağır adımlarla, koridorda ilerliyorlardı. Koridorda mavinin her tonu mevcuttu. Sadece koridorun sonunda açık pembe renkte buzdan yapılmış dev bir kapı vardı. Kapının üstünde iki tane yine buzdan yapılmış tokmaklar vardı. Tokmakların biri ejderha motifli diğeri ise taç motifliydi.

Han ve grubu kapının önüne geldiğinde, Lura tüm gücüyle kapıyı iterek açmaya çalıştı. Fakat kapı bir milim bile oynamadı. Bunun üstüne Han, yedi tane oldukça büyük ateş topları yaparak kapıyı eritmeyi denedi. Fakat geçen beş dakikanın ardından kapıdan en ufak bir su damlası bile erimedi. Han ve kızlar nasıl geçeriz diye karamsarlıkla düşünürken, Mesaris tokmaklara yetişmek için zıplayarak " Neden kapıyı çalmıyoruz? Annem bana davetsiz misafir olma izin iste, derdi." dedi.

Han ve kızlar cevap dahi vermeye gerek duymadı. Lakin Mesaris'i susturmak amaçlı Lura taç şeklindeki tokmağı vurdu. Vurmasıyla beraber gürültülü olmayan fakat yüksek titreşime sahip bir ses yankılandı. Kapı çıkan sesin titreşimlerine dayamayarak çatlamaya başladı. Bunun üstüne Lura birkaç kez daha tokmağı vurdu ve kapı neredeyse kırılmak üzereydi. Tam son kez tokmağı vuracağı esnada Han, tokmağı tutarak parmağı ile yukarıyı işaret etti. Lura ve kızlar kafasını yukarı kaldırdığında sayılamayacak kadar çok, buzdan ve son derece sivri sarkıtlar sallanıyordu. Çıkan ses adeta bir melodi gibiydi lakin düşecek olurlarsa ölme ihtimalleri çok yüksekti. Lura, elinde ki tokmağı yavaşça geri bıraktı. Han, topraktan bir duvar ile üstlerini örtmek istedi lakin bunu yapamadı. Çünkü büyü oluşmamıştı. Han tekrar denedi ve yine büyü oluşmadı. Han büyü yapamadığını fark etti ve bu onda büyük bir şoka sebep olmuştu.

Han şaşkın bir ses tonuyla " Büyü yapamıyorum." dedi. Kızlar, Han'ın bu sözleri karşısında şaşkınlık ve bir o kadar da üzüntü duydular. Han'ın aklına bir sebep geliyordu ama onun olmaması için dua ediyordu. Fakat denemesi gerektiğinin farkındaydı.

Han, Mesaris'e dönerek " Mesaris, toprak kalkan büyüsü sözleri neydi?" dedi.

Mesaris gülerek " Ah! Benim acemi dostum, büyülü sözleri mi unuttun sen" diyerek Han'a büyülü sözleri söyledi.

Han büyülü sözleri söylemesinin ardından toprak kalkanı yapabilmişti.

Han, iç çekerek "Anlaşılan iblisi mühürlemek, hem dış görünüşümü, hem de içsel yapımı değiştirdi. Artık normal insanlar gibi büyülü sözler söylemem gerekiyor." dedi. Ardından büyülü sözleri tekrar söylerek güçlü bir toprak kalkan yaptı. Lura'ya tokmağı vur diye gözleriyle işaret yaptı. Lura toprağı vurmasıyla beraber buzdan kapı yıkılmaya başladı. Aynı zamanda yukarıdan sanki yağmur yağarmış gibi sarkıtlar yağmaya başladı. Han'ın yaptığı toprak kalkanının bu buz sarkıt yağışını kaldıramayacağını fark eden Lura toprak kalkanını desteklemek için ışık büyüsü ile ışık kalkanı yaptı. Yağış otuz saniyeden fazla sürmüştü. Bittiğinde ise heryerde yere saplanan sarkıtlardan güzel bir görüntü oluşmuştu.

Kapının açılmasıyla beraber içeri giren Han ve grubu, gördükleri manzara karşısında dehşete kapılmışlardı. Çünkü odanın içinde buzdan heykellere dönmüş kişiler vardı. Oda'nın sonunda üstüne ay ışığı düşen bir mezar vardı ve mezarın kapağı tam kapalı değildi. Odanın sol tarafında altından ve değerli taşlardan oluşan bir tepecik vardı. Değerli taşların ay ışığını yansıtmasıyla beraber oda rengarenk gözüküyordu.

Mesaris, heykellerin duruşuna bakarak " Galiba kral mezara yerleştirilirken isyan çıkmış ya da baskın olmuş. Çünkü kralın mezarı tam kapatılamamış. Aynı zamanda bu, yüzü bize dönük olanların üniforması, arkası dönük olanlarınkinden farklı ama ilginç bir şey daha var.

Her iki grupta aynı büyüden etkilenmiş. Yani üçüncü bir kişi daha varmış gibi duruyor. Hemde büyüye bakarsak aşırı güçlü biri... Altınlar ve değerli taşlara dokunmamış olması da ayrı bir ilginçlik." dedi.

Han ve kızlar, ağızları açık Mesaris'e bakıyorlardı. Mesaris'in yaptığı durum incelemesi son derece profesyoneldi ve söylediklerinin hepsi mantıklıydı.

Mesaris kendisine bakan, Han ve kızları görünce utanarak, şirin gözükmek için yaptığı o çirkin ve sapık gözüken suratı yaptı.

"..." Han ve kızlar, ellerini yüzlerine götürdükten sonra "Mesaris hâlâ aynı Mesaris" diye düşündüler.

Herkes temkinli adımlarla mezara doğru ilerleyeme başladı. Han, buzdan heykellere dönmüş kişilerin yanından geçerken bazılarından çok zayıfta olsa ruh enerjisi hissedebiliyordu. Bu da demek oluyordu ki ölü değillerdi. Han ilerlerken bir tanesinin diğerlerine göre daha fazla ruh enerjisine sahip olduğunu hissetti. Heykele baktığında ellerinde katanalar olduğunu gördü. Katanaların biri diğerinden birkaç santim daha uzundu. Han ilgiyle heykele yaklaşıp incelerken, biranda donmuş kişi gözlerini açtı. Han şaşkınlıktan birkaç adım geri gitti. Ardından adamı kurtarmak için büyülü sözler söyledi ve ateş topu yaptı. Ateş topunu donmuş adama fırlattığında buzda en ufak bir erime olmamıştı. Bu buzun sıradan bir buz olmadığı belliydi. Han, kızlara bakarak "Bazıları hâlâ hayatta. Hatta bu gözlerini oynatabiliyor." dedi.

Kızlar koşarak Han'ın yanına geldiler ve heykele baktıklarında gerçekten gözlerini kapatıp açabildiğini gördüler.

Lura boyut yüzüğüne dokurken "Efendim biraz çekilir misiniz?" dedi. Han ve kızlar çekildikten sonra Lura iri, metal sarısı baltasını çıkarıp tüm gücüyle sallamaya başladı ve tüm gücüyle buza vurdu. Vurmasıyla beraber büyük bir gürültü yankılandı. Lura'nın iri baltası paramparça olmuştu. Lakin buzdan en ufak bir kristal parçası dahi düşmemişti. Herkes buzun normal olmadığını net bir şekilde anlamıştı ve istemsizce bu buz büyüsünü yapan kişinin ne kadar güçlü olduğunu düşünüyorlardı.

Han soğuk bir ses tonuyla "Eğer yaptığı buzun içindekiler yaşıyorsa, kendisinin de yaşıyor olması çok yüksek bir ihtimal." dedi. Han'ın bu cümlesinden sonra kızların tedirginlikleri artmıştı. Mesaris'in odanın heryerinde ekkolanan çığlığı ile Han ve kızların yürekleri ağızlarına geldi. Hemen Mesaris'e baktıklarında onun kralın yarı açık mezarının önünde olduğunu ve parmağı ile bir yeri işaret ettiğini gördüler. Hızlı adımlarla Mesaris'in yanına doğru yürümeye başladılar. Han, kralın mezarının az biraz önünde duran pürüzsüz kristalin yanından geçerken kurtsal içgüdüleri gerildi. Kristalin yanından refleksen hemen uzaklaştı. Mesaris'in yanına geldilerinde, onun işaret ettiği şeyin altın bir sandık olduğunu gördüler. Han ve kızlar sandığı görmeleriyle büyük bir heyecana kapıldılar. Herkes kim bilir neler düşecek diye düşünmekten kendilerini alamıyorlardı.

Herkes sandığa doğru emin ve yavaş adımlarla ilerlerken arkalarından gelen buz çatlama seslerini duydular. Han ve kızlar kendilerine doğru büyüyen gölgeyi gördüklerinde içgüdüsel olarak gerildiler.

--------------------------------------------

Arkadaşlar normalde bu bölüm 3k kelime olacaktı ve ilk kitabın son bölümü olacaktı. Lakin ben çalışan biri olduğum için çarşambaya kadar sarkabilirdi. Bu yüzden 1k kelimelik yazıldım. Diğer bölüm ilk kitabın final bölümü olacak :)

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin