Han lavı 20 denemesinden sonra az da olsa sıkıştırmayı başardı. Fakat bu durumu tehlikeli anlar için kullanmaya karar verdi. Çünkü lavı sıkıştırmada hala tam olarak denge sağlayabilmiş değildi. Han lavın tahrip gücüne, özellikle de eritme gücüne hayran kalmıştı. Han lavı sıkıştırmada zorlanınca aklına kolay sıkıştırılabilen hava elementi geldi. Yaklaşık 30 metreküplük bir havayı küre şeklinde yavaş yavaş sıkıştırmaya başladı. Hava sıkıştıkça sıvılaşmaya ve rengi değişmeye başladı. Sonunda bir top büyüklüğüne gelene kadar sıkıştırdı. İçi tamamen sıvı dolu mavi bir küreye benziyordu. Şimdi sorun bunu serbest bırakmaktı. Fakat lavdan tecrübe kazanmıştı. Öylece serbest bırakır ise zihin kalkanının dayanamayacağını biliyordu. Önüne 30 cm kalınlığında topraktan bir duvar yaptı. Duvarın diğer tarafına geçip büyüyü serbest bıraktı. İlk olarak büyük beyaz bir ışık etrafı kapladı. Hemen ardından büyük bir patlama sesiyle şok dalgası geldi. Han'ın yaptığı topraktan duvar sadece bir kaç saniye dayanabilmişti. Topraktan duvar kum gibi etrafa dağıldı. Şimdi Han ile şok dalgası arasında sadece zihin kalkanı kalmıştı. Zihin kalkanı sanki ince bir cammış gibi parçalara ayrıldı. Han zihin kalkanını daha güçlü yapabilirdi. Fakat topraktan duvarın saniyeler içinde yok olabileceğini düşünemedi. Tecrübesizlik Han'a pahalıya mal oldu. Artık Han ile şok dalgası arasında hiçbir şey yoktu. Şok dalgası Han'a çarptığı gibi Han bilincini kaybetti. Han şok dalgasının etkisiyle geriye doğru uçtu ve alanın içinde yaşanacak olayları içeride tutabilmek için yapılan büyü kalkanına şiddetli bir şekilde çarptı.
İçeriden gelen sesler Panu'nun endişe duymasına sebep oluyordu. Efendisi Han'ın iyi olup olmadığını bakmak istiyordu. Fakat içeride bir şey olmamışsa efendisi Han'ın eğitimini yarıda kesmiş olacaktı ve bu büyük bir problem demekti. Efendisi Han ona kızabilirdi. İçeri girip girmemek arasında tereddüt yaşarken çok tanıdık bir ses duydu. Bu sesi efendisi Han'a köle olmadan önceki zamandan hatırlıyordu. Zavallı Hegma'nın 2 kattan düşüp yere çarpartığında çıkan sese çok benziyordu. Artık merakına ve endişesine yenilip doğruca kapıyı açıp içeri girdi. Girdiğinde Efendisi Han'ın yerde yattığını gördü. İçinini bir korku sarmıştı. Koşarak efendisinin yanına gidiyordu. Yaklaştığında yerde kanlar olduğunu gördü. İçindeki korku Efendisi Han'a yaklaştıkça büyümeye başladı. Panu, Efendisi Han'ın yanına geldiğinde ağzından akan kanı gördü ve büyük bir çığlık attı. Panu sanki hiç bırakmayacakmış gibi efendisine sarılıyordu. Tüm gücüyle bağırıyordu. "LÜTFEN BİRİ YARDIM ETSİN!" Fakat bulundukları yer, herkesin günlük geçtiği bir yer değildi.
Panu ilk önce onlara yaklaşan kısa topuklu ayakkabı sesini duydu. Sese geldiği yöne doğru baktığında onlara doğru koşan bir kız gördü. Kızın gümüş uzun ipeksi saçları vardı. Masmavi gözleri ortama güven hissi saçıyordu. Minik burnu ve üçgen surat yapısı ona bakanların ne kadar masum bir kız diye düşünmelerine sebep oluyordu. "Ne oldu burada? Alan nasıl bu hale geldi? Alanda hasar almayan yer yok. Çocuk iyi mi?" dedi kız. Panu ağlamaktan cevap veremiyordu ama vermesi gerektiğini biliyordu. Çünkü ağzından çıkacak olan kelimeler belki efendisinin iyileşmesine sebep olacaktı. Tüm gücünü toplayarak "Yard...ım et. Lüüütfeen" dedi. Kız hemen Han'ı incelemeye başladı. "Tüm vücudunda zedelenme ve kesikler var. Bazı kesikler orta derecede. Kaburgasında iki kırık var. Sol kolu da kırık. Sağ omzu çıkmış. Muhtemelen iç kanaması var. Ne olmuş bu çocuğa sanki iki duvar arasında ezilmiş gibi" dedi kız. Panu cevap veremiyor sadece ağlamaya devam ediyordu. Kız, elbisesinin kollarını sıvadıktan sonra ellerini üst üste koyarak Han'ın göğsünün üstüne getirdi. Uzun büyülü sözcükler söylemeye başladı. Bir kaç saniye sonra avuçlarından sarı ışık ve sarı tozlar çıkmaya başladı. Tozların değdiği kesiklerin iyileşmesi gerekiyordu. Fakat ilginç bir durum vardı. Tozların temas etmediği kollarında ki ve bacaklarında ki kesiklerin ve zedelenmelerin de hızlı bir şekilde iyileşmeye başladığını gördü. Bir kaç dakikada sadece kırıklardan ve omzunun çıkmasından başka sorun yoktu. Tüm vücudunda en ufak bir yara izi belirtisi bile kalmamıştı. Kız şaşkın şaşkın Han'a bakıyordu. Bu nasıl olabilir diye düşünmeye çalışıyordu fakat Panu'nun ağlaması kızın tüm dikkatini dağıtıyordu. "Bir sus artık. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama 2-3 kırktan ve 1 çıkıktan başka bir sorunu kalmadı." dedi kız.
Panu duyduğu bu mutlu haber sonrası bile hala ağlıyordu. Efendisini kaybetme korkusunu hala üzerinden atamamıştı. Kız Panu'nun hala ağladığını görüp "ne aptal bir kız" diye mırıldandı. Kızın şuan tüm düşünmek istediği yanında yerde yatan oğlanın yaralarının nasıl iyileştiği idi. Kız su ve toprak büyüsünü birleştirerek çamur yaptı. Han'ın kırık sol kolunu düzeltip çamur ile kapladı. Ardından ateş büyüsü ile çamuru kuruttu. Kız Han'ın kolunu kurumuş çamur ile destekleyip geçici olarak tedavi etti.
-------------------------------------------------
Kral'ın çalışma odasındaki koltuğunun arkasında şehri gören büyük bir pencere vardı. Ne zaman canı sıkkın olsa oradan şehri izlerdi. Kral yine aynısını yapıyordu. Çünkü Aelath ve soyluların arasındaki kavga Kral'ı huzursuz ediyordu. Aelath'ı huzuruna çağırmıştı. Çünkü henüz onu başdanışmanlık için ikna edebilmiş değildi. Tek isteği yemeğin iyi geçmesiydi. Aelath ve soyluların barışır ve Aelath, Başdanışman olursa ülkesi için büyük bir adım olacaktı.
Asker kapıyı tıklayarak içeri girdi.
"Kralım Danışman Aelath geldi." dedi asker.
Kral kalın ve keskin bir ses tonuyla "İçeri gelsin ve kimse bizi rahatsız etmesin." dedi.
Asker " Emredersiniz efendim." dedi ve kafasını öne eğdi. Ardından yavaş adımlarla odadan çıktı.
-----------------------------------------------------
"Benimle görüşmek istemişsiniz kralım" dedi Aelath.
Kral endişeli ama sert bir ses tonuyla "Evet Aelath. Doğumuzdaki Gakoje Şehir Devleti hakkında konuşmak istiyorum. Tabii bir de şu soylular ile olan gerginliği." dedi.
Aelath meraklı ve Kral'ın ikinci söylediğini umursamazca "Gakoje'ye ne olmuş?" dedi.
Kral kızgın bir suratla "Casuslardan gelen haberlere bakılırsa yakında bize savaş açacaklarını düşünüyorum." dedi.
Aelath tek kaşını kaldırarak "Bunu nereden çıkardınız?" dedi.
Kral oturduğu koltukta ellerini birleştirip hafifçe dikleşerek "Sen burada yoktun. Bir sene önce gelen raporda Gakoje Kralı askerlerini ve büyücülerini ciddi eğitime tâbi tutmaya başlamıştı. Fakat biz önemsememiştik. Şehri daha güvenli bir yer yapmak için olduğunu düşünmüştük. Yeni gelen haberlere göre paralı asker ve büyücü alıyormuş. Şehir dışına büyük bir karargah kurdurmuş." dedi.
Aelath sinirlenmişti. Böyle önemli bir haberi nasıl geçen toplantıda dile getirmezlerdi. Sinirlendiğini kralla belli etmemeye çalışarak "Bunu şimdi mi söylüyorsunuz! Elçi yolladınız mı? Belki başka bir dertleri vardır. Gakoje ile olan ticaret raporlarına baktınız mı? Ticarette azalma var mı? Eğer var ise bizim de askeri olarak hazırlanmamız icap eder. Nitekim ticaretini bitiren ilişkisini de bitirmiştir. Her ihtimale karşın Giam'a büyük bir ordu göndermek lazım." dedi.
Kral Aelath ile göz teması kurmaya çalışarak "Haklısın hemen oraya ordu göndermemiz lazım" dedi. Fakat Aelath ona bakmıyordu. Arkasındaki perdeye bakıyordu.
Aelath pencerenin perdesinde bir dalgalanma sezdi. Pencere açık değildi...
-------------------------------------
Arkadaşlar ilk 18 bölümleri yeniden ilahi bakış açısından yazmayacağım. Sebebi sizden ve arkadaşlarımdan gelen tepkiler. Belki 100 bölüm olduğunda yaparım. Ama yazım hatalarını düzelteceğim.
Gecenin ikisinde atıyorum bölümü inşallah kimseyi uyandırmam. Birde kontrol edemedim. Malum gözümden uyku akıyor...
İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...