Bölüm 60

5.4K 580 43
                                    

Ortamdaki rutubet yüzünden etrafta ağır bir koku vardı. Bu koku taşların üstündeki yosunların ve paslanmış demirlerin kokusuydu. Bu yer geniş bir daire şeklindeydi. Ortadaki geniş alan kimse düşmesin diye demir çitle çevrilmişti. Han'ın tam karşı tarafında alt kata inen bir merdiven boşluğu  vardı. Fakat oraya gidebilmesi için dairenin yarısını yürümesi gerekiyordu.

Han yanlış geldiğini düşünerek geri dönmeye karar verdi. Tam arkasını döndüğünde birinin ona kızgın bir suratla baktığını gördü. Han çok şaşırmıştı. Çünkü en ufak bir ses ya da koku algılamamıştı. Hatta şu an o kişi karşısına çıkmıştı ve Han ,hala onu algılayamıyordu. İç güdüsel olarak kendini güvenli mesafede tutmak için tüm gücüyle geriye sıçradı. Fakat Han'ın ayağı daha yere değmeden o tekrar Han'ın yanında belirdi. Han korkmaya başlamıştı ve ne yapacağını bilmiyordu. İlk defa korkuyla tanışmıştı. Sağlıklı düşünemiyor vücuduna zar zor söz geçiriyordu. Soğuk soğuk terlemeye ve derin nefesler almaya başladı. Hocayı bulmak için aşağı inmişti ama ne olduğunu bilmediği odalarla dolu bir yere gelmişti ve şimdi de karşısında göz bebekleri olmayan ve bembeyaz göz akı  olan biri ona doğru bakıyordu. Seviye olarak kendisinden çok yukarıda olduğunu çok rahatlıkla hissedebiliyordu. Adam Han'ın yakasından tutarak havaya kaldırdı. " Çocuk sen kimsin? Ne işin var burda?" dedi. Sesi gırtlaktan çıkıyormuş gibi boğuk ve pürüzlüydü. Han adamın göğsüne ayağı ile basarak kendini geriye doğru itti.  Han adamın elinden kurtularak havada ters takla attı ve yere indi. Ardından arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. Adam "Seni küçük velet" diye bağırdı ve yıldırımdan bir kırbaç yaparak Han'a doğru salladı. Han şansınında yardımıyla az farkla 2 saldırıdan da kurtulmuştu ve kendini alandaki  boşluğa doğru fırlattı. Rüzgar büyüsü kullanarak 3. katın karşı tarafına geçti. Adam tek kaşını kaldırarak "Aferin" dedi. Han adamın onla dalga geçmesine sinirlenmişti ama yapacak hiçbir şeyi yoktu. Adam Han'dan son derece güçlüydü. Adam'ın tüm vücudu sanki  elektriktenmiş gibi parlamaya  başladı ve saniyeler içinde tekrar Han'ın önünde belirdi. Han tekrardan kendini alanda ki boşluğa fırlattı fakat yıldırım kırbaç onu yakalamıştı. Yıldırım kırbaç Han'ın göğüsüne dolanmıştı ve Adam kırbacı kendine ve sağa doğru çekerek Han'ın duvara çarpmasına sebep oldu. Dahası yıldırım çarpmasının etkisiyle Han'ın duyuları hissizleşmişti ve duvara çarptığında Han kan kusuyordu. Han Adam'la göz göze gelmeye çalışıyordu ama yıldırım çarpmaları buna engel oluyordu. Kısa süre sonra gözleri kararmaya ve bilinci kaybolmaya başladı.

-------------------------------------------------

Han kendine gelmeden hemen önce meşenin altında uyuyordu. Gözlerini açtığında güneş ışınlarının meşenin yapraklarından geçmeye çalışırken, bıraktığı manzarayla karşılaştı. "Öldüm mü? Eğer ölüm buysa niye insanlar ölmekten korkuyordu ki. Ölüm yok olmak değilmiş huzur bulmakmış" diye düşündü. Derin bir nefes alıp özlem duyduğu manzarayı seyrederken babasının dongweleri ahırdan çıkarmak için çıkardığı garip sesleri duydu. Büyük bir şok ile ayaklandı  ve babasının sesinin geldiği yöne doğru baktı. Babası ahır kapısının önünde duruyordu. Han gözlerini ovuşturarak bir kez daha baktığında babası resmen kanlı canlı karşısındaydı. Sakinliğini korumaya çalışarak babasının yanına yürümeye çalışıyordu. Her adımda daha  da heyecanlanıyordu. Bir süre sonra Han kendisini babasına doğru koşarken buldu. Tüm gücüyle babasına sarıldı. Han, özlem ve hüzün dolu sesle "Baba... BABAM..." diye bağırdı.

Lycidas şaşkın ve anlam veremez bir tavırla " Ne oldu Han?" dedi.

Han dahada sıkı sarılarak "sadece içimden geldi" dedi.

Lycidas şaşkın bakışlarla Han'ın kendisine sarılmasını izledi. Bir kaç dakika sonra "Han hadi bana yardım et dongweleri vadiye otlatmaya götürelim" dedi.

Han babasını bırakıp kafasını salladı ve dongweleri ahırdan çıkarmaya yardım etti.

Beraber vadi yolundalardı. Tüm yol Han'ın hatırladığı gibi aynıydı. Yolun her yerinde bir anısı vardı. Şu an vadi yolu üstündeki ormanın yanından geçiyorlardı... Han ormana doğru bakarak "Ah ne günlerdi" dedi. Han orada hayvanlarla eğitim yapardı. Tilkinin zihnine girerek yakaladığı ilk tavşanı hatırladı ne sevinmişti. Tavşanın zihnine girip yırtıcı kuşlardan kaçmak için verdiği çaba... aylarını vermişti kaçmayı başarmak için.

Han vadiye geldiklerinde esen rüzgarı hissetti. Vadide esmediği biran bile olmayan bu rüzgar yüzünden  annesi, üşütmesin diye onu bir  kaç kat giydirmişti. O, bu rüzgarı bile özlemişti. Han rüzgarı daha iyi hissedebilmek için büyük bir kayanın üstüne oturdu.

Babası dongweleri vadiye saldıktan sonra Han'ın yanına oturdu. "İyi misin evlat?" dedi Lycidas.

Han sulu gözlerle babasına bakarak "İyiyim  baba hemde çok" dedi.

Lycidas elini Han'ın kafasına götürdü ve Han'ın başını  okşamaya başladı. "Madem iyisin o zaman niye sesin titriyor." dedi.

Han nereden başlasam nasıl anlatsam diye düşünmeye başladı.

Lycidas mana yüklü gözlerle Han'a bakarak "Evlat biz kurtlar derdimizi anlatmakta pek iyi değiliz. Zamanı geldiğinde anlatırsın. Sana her daim güveniyorum." dedi.

Han babasının bu sözlerinden sonra anlatmaktan vazgeçerek, tüm duyuları ile rüzgarı daha da hissetmeye çalıştı. Tüm amacı anın tadını çıkarmaktı. Babası yanındaydı. Hayattayken en çok ihtiyaç duyduğu insan şuan tam yanında oturuyordu. Han babasının kalın, sert ve güçlü sesini duymayı o kadar çok özlemişti ki durmadan babasına sorular sorarak konuşturmaya çalışıyordu.

Akşama kadar süren sohbetin ardından dongwelerle birlikte tekrardan çiftlik yoluna koyuldular.

Çiftliğe yaklaştıklarında Han kapıda endişe ile onların gelmesini bekleyen annesini gördü. Han "O her zaman bizim için endişelenir" diye mırıldandı. Annesinin sarı ,ipeksi saçları akşam karanlığında bile sanki bir güneş gibi parlıyordu. Han tüm gücüyle koşmaya başladı.

Ilmaelda Han'ın koştuğunu görünce "Han oğlum dikkat et düşeceksin" diye bağırdı. Ağlamamak için kendini zor tutan Han annesinin bu sözlerinden sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Han koştuğu her saniye annesinin giderek artan endişeli bakışlarını gördüğünde karşılıksız sevgiye yani anne sevgisine olan özlemini hissediyordu. Tüm gücüyle annesine sarıldı. Sanki bir daha nefes almayacakmış gibi annesinin kokusunu içine çekti. Han "Anne... Annem..." diyerek ağlıyordu. Ilmaelda büyük bir şaşkınlık ve korku ile "iyi misin Han? Yoksa baban olacak o öküz bir şey mi yaptı?" dedi. Han kendinde konuşacak güç bulamadığından sadece kafasını hayır der gibi salladı. Ilmaelda Yavaşça eğilerek Han'ı başından öptü ve yumuşak ve sevgi dolu sesle "Geçti evlat... Her ne olduysa geçti...." dedi.

Lycidas da dongweleri ahıra koyup eve gelince Ilmaelda " Size enfes bir yemek hazırladım" dedi. Han ile Lycidas birbirlerine baktılar. Ardından Han "Çok iyi olur anne kurt gibi açım" dedi.

Ilmaelda büyük bir mutlulukla önce Han'ın kafasını okşadı ardından mutfağa doğru gitti. Lycidas büyük bir şok ile elini Han'ın alnına götürerek "iyi misin evlat? Ya da eceline mi susadın?" dedi. Han kocaman bir gülücükle "Hayır sadece bir özlem..." dedi.

Yemek masasına oturduklarında Han'ın suratında büyük bir gülümseme Lycidas'da ise büyük bir korku ve endişe vardı.

Ilmaelda mutlu bir sesle "bugün size tavşan yahnisi yaptım" dedi ve tabakları koymaya başladı. Lycidas gelen kokudan ve kararmış etten dolayı tüm gücüyle masada oturmaya çalışırken Han büyük bir iştah ile kömürleşmiş tavşan etini yiyordu.

--------------------------------------

Arkadaşlar 1500 kelime ve 2 bölüm atacaktım lakin yoğun bir hafta sonu geçiyorum kusura bakmayın...

İyi okumalar...

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin