2. olmamızın şerefine :)
Sedakarlık: Kıymetli metaller veya alaşımlardan el becerisi ile mücevherlerin sade kısmını yapan kuyumculuk dalıdır. Bu işi yapanlara sedakar denir.
Kaf dağını kullandım. Çünkü bu ismi seviyorum.
Ejder ve ejderhalar biraz farklı. Ejderlerin büyük ve güçlü olanlarına ejderha diyeceğim.
------------------------------------------------------------------
Han gözü açtığında çiftlikteki odasına benzer bir odadaydı. Hızlıca kalkarak etrafa bakındı. Etraf yerlere saçılmış kağıt parçaları ile bir yerlere fırlatılmış kitaplarla doluydu. Odayı küçük bir ışık kristali aydınlatıyordu. Han nerede olduğunu bilmediğinden kimseye fark ettirmemek için odadan çıkmaya çalışıyordu. Tam odadan çıktığında odanın bağlı olduğu salonun ortasında kitaplarla yığılı masadan tanıdık bir ses geldi. Ses, Han'ı yakalayan adama aitti. "Sonunda uyandın." dedi. Ses bu sefer öfke dolu değildi.
Han sessiz hareket ettiğini düşündüğü halde daha kapıdan çıkar çıkmaz yakalanmıştı, üstelik adamın etrafı kitaplarla doluydu ve bu yüzden görüş mesafesi olmadan Han'ı yakalamıştı. Bu durum Han'ın daha çok yolum var diye düşünmesine sebep oldu.
"Tam uyanamadın galiba" dedi Prof.Leofric Batwrih.
Adamın sıcak tavırlarından dolayı Han'ın kafası karışmıştı. Konuşmadan salonun çıkış kapısına doğru yönelmiş adımlıyordu.
Prof.Leofric Batwrih bir kaç bilinçli öksürükten sonra "Benimle görüşmek istemiyor muydun? Yoksa fikrini mi değiştirdin?" dedi.
Han durdu ve şok olmuş bir vaziyette kitapların içinde gözükmeyen adamın olduğu yöne baktı. Hafif bir şaşkınlık tonuyla "Prof.Leofric Batwrih sen misin? Yani siz misiniz?" dedi.
Prof.Leofric Batwrih gülerek kafasını salladı. "Evet. Şimdi benle neden görüşmek istediğini söyle bakalım?" dedi.
Han kafasını hafifçe eğerek "Lütfen beni eğitin efendim. Kişisel öğrenciniz yapın" dedi.
Prof.Leofric Batwrih gömülü olduğu kitaplardan kafasını kaldırarak "Nasıl yani?" dedi. Han'ın eğildiğini görünce durumu kesin olarak anlamıştı. Ayağa kalkarak Han'ın yanına geldi ve "Paran var mı?" dedi.
Han böyle bir cevabı beklemiyordu. Cümlenin etkisiyle boş boş hocaya bakıyordu.
Prof.Leofric Batwrih umursamaz bir surat ifadesiyle "Ne!? Sonuçta güzel kızla... yani zorlu yerlerde eğitimler yapacağız para lazım." dedi.
Han sessizce arkasını dönüp odadan çıkmaya niyetlendiğinde Prof.Leofric Batwrih "Tamam tamam sadece şakaydı" dedi pis pis sırıtarak.
Han inanmasa da Prof.Leofric Batwrih'in gücünü görmüştü ve kendisine bir şeyler katabileceğini düşündü. "Ne zaman eğitime başlıyoruz?" dedi.
Prof.Leofric Batwrih "Akşam Ankakuşu Parkındaki ankakuşu heykelinin önünde ol" dedi.
------------------------------------------------------
Rhene "Tabloda mı? " diyerek şaşkın şaşkın tapınağın girişine bakıyordu.
"Evet" dedi Lura. Lura iyice tabloya yaklaşarak incelemeye başladı. O sıra bir adam Lura'nın yanına gelerek "Tanrıça Lura, sizi buralarda görmek... Sonunda bir ışık küresi sahibi olarak doğru yola geldiniz. Melek Dahlia bizi korusun." dedi.
Lura kafasını çevirerek bir kaç saniyeliğine adama baktıktan sonra sanki orada yokmuş gibi tekrar önüne dönüp tabloyu incelemeye başladı...
Adam, Tanrıça Lura'nın hareketine biraz bozulsa da durumu toparlamak için "Prenses Amalberta Liuva Hédiart, gerçekten güzel bir kadın değil mi?" dedi.
Lura şaşkın bir şekilde yavaşça kafasını adama çevirdi. "Tanıyor musunuz?" dedi.
Adam kendinden emin bir tavırla "Tabii ki. Kendisi dünyaca ünlü bir kadındır. Yoksa siz tanımıyor musunuz?" dedi.
Lura şaşkınlıktan hala çıkamadığı için sadece başını hafifçe sağa sola oynattı.
Adam elini ceketinin cebine sokarak "Prenses Amalberta Liuva Hédiart, bundan 150 yıl önce yaşamış, güzelliği dillerde gezen Anavalon Krallığının prensesidir. Anavalon Krallığı o zamanlar günümüzdeki gibi 3 şehirden oluşan bir krallık değilmiş. Kıtanın kuzey bölümü tamamen onlara aitmiş ve Kıta Birliğinin başındaki devletmiş. Prenses Amalberta Liuva Hédiart 16 yaşına girdiğinde Kral bir duyuru yapmış. Kızına layık en iyi hediyeyi getirene kızını vereceğini duyurmuş. Kıtanın tüm prensleri, şövalyeleri, büyücüleri kısacası bekar erkekleri dünyayı gezmeye ve Prenses Amalberta Liuva Hédiart en güzel hediyeyi aramaya başlamışlar. Fakat Prenses Amalberta Liuva Hédiart'ın gizli bir aşkı varmış. Bir sadekar olan Edrei.
Edrei prensesin güzelliğinden ilham alarak takılar yaparmış. Prensesi herşeyden çok severmiş. Kral'ın bu duyurusu Edrei için bir umut ışığı olmuş ve prensese dünyanın en iyi takısını yapmaya karar vermiş.
Sadekarlar arasında efsanevi materyaller vardır. Bunlar Ankakuşu tüyünün altın tozları, Kojyah ejderinin derisindeki pullar gibi. Edrei bu iki materyali aramaya başlar. Ankakuşunun Kaf dağında olduğunu duymuş ve Kaf dağına tırmanmış. 3 gün boyunca ankakuşunu bir tüyü için ikna etmeye çalışmış. Ankakuşu sonunda adamın aşkına inanmış ve kanatlarından bir tane tüy vermiş.
Edrie, bu sefer Kojyah ejderini aramak için büyük çöl olan Bakhura Çölüne gitmiş. 1 ay aradıktan sonra Kojyah ejderini bulmuş. Edrie, 1 ay geçmesine rağmen Kojyah ejderini ikna edemiyormuş. En sonunda bir küçük pulu karşılığında sol gözünü vermiş. Edrie bu şekilde istediği tüm materyalleri toplayarak Anavalon krallığına geri dönmüş. Yedi gün yedi gece süren uğraşları sayesinde sonunda kolye bitmiş ama kolyede bir şeyler eksikmiş. Edrie bir türlü ne eksik olduğunu bulamıyormuş. Bir gün Prenses Amalberta Liuva Hédiart şehirde gezerken göz göze gelmiş ve o an ne lazım olduğunu anlamış. Edrie koşarak atölyesine gitmiş ve eksik şeyi yani aşkını büyü ile kolyeye bağlamış. Edrie'nin aşkı ne kadar güçlüyse kolyenin ortasındaki kırmızı taş o kadar parlak olurmuş. Edrie sonunda kolye ile Kral'ın huzuruna çıkmış. Kral dahil tüm görenler kolyeye hayran kalıyorlarmış. Kral, Edrie'yi Prenses Amalberta Liuva Hédiart ile evlendirmiş. Edrie, Prenses Amalberta Liuva Hédiart' tan bir istekte bulunmuş ve hayat boyu bu kolyeyi çıkarmamasını istemiş. Prenses de kabul etmiş. Gel zaman git zaman, kolyenin namı tüm dünyaya yayılmış. Herkes kolyeyi ve prensesi görmeye geliyormuş. Bir gün Edrie, prenses için güzel bir küpe yapmak için çarşıya çıktığında prensesin gizlenmiş şekilde bir dükkana girdiğini görmüş ve tebessüm ederek galiba bana hediye alacak diye düşünmüş. Fakat merakına yenilen Edrie, Prensesin arkasından dükkana girmiş. Girdiğinde dükkanda Prensesi göremeyince şaşırmış. Edrie, kalbine odaklanarak prensesin üst kata çıktığını anlamış. Aklına gelen şeylerin doğru olup olmadığını görecek cesareti bulamayan Edrie dükkandan geri çıkmış. Her çarşamba ve cumartesi prenses dükkana gidermiş. Günler haftaları, haftalar ayları kovalamış. Bu ihaneti Edrie'nin kalbi kaldıramamış ve ölmüş. Kolyenin ortasındaki taş zamanla kararmaya ve Edrie'nin ölümüyle beraber tamamen simsiyah olmuş. Edrie'nin ölümü ile ülkede büyük bir kıtlık baş göstermiş ve herkes Edrie'nin Laneti demeye başlamış. Açlık ve kuraklık yüzünden isyanlar başlamış ve sonunda saray basılmış. İsyancılar, Prensesi şehrin ortasında çarmığa gererek ateşle yakmışlar. Kolye artık kimdeyse ona sadece felaket getiriyormuş. Bu yüzden adı Edrie'nin Lanetli Kolyesi olarak anılmış." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Han (1. Kitap)
FantasyBuraya kitabın okunması için çekici laflar, metinler veya şiirler yazabilirim... Fakat benim tarzım değil. Dahası kitapları böyle değerlendirmek hoş değil. Bu bölümde kitap hakkında biraz bilgi vermek yeterli bence. Konusu: Han adlı karakterin f...