Bölüm 72

3.9K 475 55
                                    

Hatırlatma:

Dongwe:  Süt veren bir çeşit hayvan salyası ile şifalı merhemler yapıyor.

---------------------------------------

Han bitki üretim tesisini gezmeye devam ediyordu. Güneş bölümünden çıktığınında koridor ikiye ayrılıyordu biri güneşi seven bitkilerin depolandığı yere diğeri Ay ışığı seven bitkilerin olduğu yere Güneşi seven bitkilerin depolandığı yere gittiğinde kutulara istiflenmiş bitkilerin her bir rafında ufak bir güneş kristali bulunuyordu. Fenelis, hemen durumu açıklamak için öne çıkarak ve kristallari göstererek "Efendim güneş kristalleri ile depoladığımız da daha uzun ömürlü oluyor. Bu yüzden böyle bir yola başvurduk" dedi. Han hiç ses çıkarmadan tekrardan arkasını dönerek ay ışığı seven bitkilerin üretildiği yere gitti. Burası güneş sever bitkilerin yetiştiği yere göre daha büyük bir alandı lakin daha az bitki vardı.

Han bu durumu daha az talep edildiği düşündü ama kendini onaylamak için Fenelis'e sordu. "Fenelis neden daha büyük bir alanda daha az bitki yetiştiriyorsunuz? Kristalleri değiştirseniz güneş bitkisi üretimi artmaz mı nitekim bu alan daha büyük" dedi.

Fenelis kafasını eğerek "Efendim daha büyük alan ve az bitki olmasının sebebi ay ışığında yetişen bitkilerin son derece nadir ve narin olmasından kaynaklanıyor. Abum henüz bir çok ay ışığı seven bitkilerin tohumlarına ulaşamadı. Birde bu bitkiler narin oldukları için hemen birbirlerinden etkileniyorlar buda bitkinin kalitesini düşürüyor hatta çürümesine sebep oluyor" dedi.

Han durumun tamamen farklı olduğunu Fenelis'in açıklamasından anladı. Daha çok talep vardı lakin bitkiler fazla hassastı. Han tesisi gezmeye devam ederken toplu ayakkabı sesi duydu. Sesin ritminden bu tarafa gelen kişinin koştuğu anlaşıyordu. Gelen kişi Juniperdi.

Juniper koşmasından dolayı nefes nefese kalmıştı. Derin bir nefes alarak "Efendim hoş geldiniz." dedi.

Han hafif bir tebessümle "hoş bulduk. Gördüğüm kadarıyla herşey yolunda" dedi.

Juniper kısa süre sessizliğinin ardından "Efendim bir problem var gibi duruyor" dedi.

Han yürümeyi keserek Juniper'e döndü ve "Seni dinliyorum" dedi.

Juniper çekingen bir sesle "Efendim üç kat altta ufak bir yer var içinde 5-6 tane kodes var. Şuan orada sizin okuduğunuz okulda öğrenci olan biri şuan esirimiz." dedi.

Han hafif sinirlenerek "Niye bir öğrenciyi esir aldınız?" diye sordu.

Juniper, Han'ın sinirlendiğini fark ederek biraz daha çekingen konuşmaya başladı. "Efendim, mağaranın güvenlikten sorumlu köleler devriye gezerken bu kişiyi mağaranın yakınlarında koştuğunu görünce şüpheli olarak bayıltıp getirmişler." dedi.

Han "Sorguladınız mı? Neden koşuyormuş ve ne arıyormuş burada" dedi.

Juniper kafası ile tastikliyerek "Evet efendim sorguladık. Kendisi sizden kaçıyormuş. Nereye gittiğini bilmeden büyük bir hızla kaçarken kölelere yakalanmış" dedi.

Han şaşırarak ve eliyle kendisini göstererek "Benden mi" dedi.

Juniper kafasını sallayarak "Evet efendim. Galiba siz dağda meditasyon yaparken sizi görmüş ve korkmuş" dedi. 

Han soğuk bir ses tonu ile "beni mi görmüş..." dedi.

Juniper Han'ın ses tonundan konunun nereye varacağını anlayarak hemen lafa girdi "Efendim sizi tanımış. Affedersiniz bir canavar gördüğünü sanıyor." dedi.

Han aynı soğuk ses tonuyla "beni çocuğa götür." dedi.

Juniper, Han'ı Mesaris'in tutuklu olduğu yere götürdü. Han karanlıkta Mesaris'in onu göremeyeceği bir yerden onu izlemeye başladı. Mesaris sadece kendinin bulunduğu kodeste bir köşeye çekilmiş ağlıyordu. Han, Mesaris'i görünce onu tanıdı. Bugün Milta'ya sevgisini ilan edip herkesin içinde tokat yiyen kişinin ta kendisi idi. Han çocuğa acıyarak ve neler bildiğini öğrenmek amacı ile kendisini bir mahkummuş gibi göstererek Mesaris'in bulunduğu kodese girmeye karar verdi.

Juniper, Han'ın planını duyunca bir kaç kez "efendim emin misiniz? dedi.

Han, sakin bir tavırla her seferinde "evet" dedi.

Bunun üzerine Han'ın ellerini bağlayarak iki gardiyan köle ile birlikte kodese götürülmeye başlandı.

Mesaris yaklaşan ayak seslerini duyunca demir parmaklıklara yapıştı ve yalvarmaya başladı ama gelen gardiyanların yanında tutuklu olarak Han'ı getirmesi onda büyük bir şoka sebep olmuştu. O da herkes gibi Han'dan korkuyordu. Aynı zamanda ona bir minnet borcu vardı. Eğer o tepegözü yenmeseydi, Kendisi şuan büyü akademisi öğrenci değildi. Ailesinin yanına Dongwe besliyor olacaktı.

Gardiyanlar Mesaris'e bağırarak "parmaklıklardan uzaklaş" dediler. Mesaris bunun üzerine duvar dibine kadar süründü. Sonra kapı açıldı ve içeri Han'ı soktular. Ardından kapı kitleyip yavaşça uzaklaştılar.

Han ve Mesaris birbirlerine baka kalmışlardı. Han onu çözmeye çalışırken Mesaris korkuyla yanlış bir şey yapmamak istiyordu. Nitekim kendisi Soylulara kafa tutabilen biriydi. Han sessizce Mesaris'in yaslandığı duvarın diğer ucuna geçerek oturdu. İkiside konuşmuyordu ama Mesaris büyük bir merak içindeydi ve kendi kendine düşünmeye başladı. "Han'ı nasıl yakalamışlar acaba? Demek ki gösterdiği kadar güçlü değil... Bunlar kim acaba kesin dağ haydutları. Selam versem mi bana kızar mı acaba"

En sonunda Mesaris merakına yenilerek "Şey... Ben Mesaris Sen kimsin?" dedi. Hemen ardından "Şey seni tanıyorum ben zaten. Adın  Han değil mi? Okulda görmüştüm seni... Daha doğrusu senin sayende okula kayıt oldum... Hani şey var ya tepegözü öldürmüştün. İşte o sayede bende sınavı geçtim. Teşekkürler." dedi.

Han en ufak bir ses çıkarmıyordu ve parmaklıklara bakıyordu. Mesaris kendide biraz daha cesaret bularak "Şey... arkadaş olalım mı? Gerçi bizi öldürecekler yani en azında beni kesin çünkü ben fakir bir aileden geliyorum." dedi.

Han, Mesaris'e dönerek anlamsızca bakınca "hani bizi dağ haydutları kaçırdı ya. Kesin fidye için kaçırmışlardır. Benim ailemde fakir bir çiftçi olduğu için kesin beni öldürürler." dedi.

Han, Mesaris'in tanıdığı en büyük salak olduğunu düşündü ve kendi kafasından yazdığı senaryoya anında inanmasından dolayı hayran kalmıştı. Han hafif gülerek "Sen bizim okulda mısın" dedi.

Mesaris Han'ın konuşmasından dolayı heyecan yaparak "EVET!" diye bağırdı. Sonra sesin yüksek çıktığını fark ederek kafasını eğdi ve "Pardon"dedi.

Han Mesaris'in bir tehlike olmayacağını anlamıştı. Sessizce "Fazla salak..." dedi ve "Hadi buradan kaçalım" dedi.

Mesaris tekrar bağırarak "Kaçmak mı!!!" dedi ve yeniden kafasını eğerek "Pardon" dedi. Sonra korkuyla "ya yakalanırsak o zaman bizi kesin öldürürler" dedi.

Han'ın onu hiç aldırış etmeden elindeki taş ile bir büyülü çember çizdiğini gördü. Sessizce Han'ın çemberi bitirmesini bekliyordu ama heyecandan bir sağa bir sola hareket ediyordu. Han'ın istemsizce dikkatini dağıttı için Han sinirlenerek "yerinde bir sabit dur." dedi.

Büyülü çemberin çizi bittikten sonra Han ışınlama için konsantrasyon olmaya başladı. Büyülü çemberden açık mavi ışıklar çıkmaya başlayınca Mesaris'e dönerek "gelmiyor musun" dedi. Mesaris ağzı bir karış açık vaziyette Han'a bakıyordu. Ardından Han bir kez daha "Sen geliyor musun" dediğinde Mesaris irkilerek kendini topladı ve çemberin içine girdiler. Bir kaç saniye sonra ışınlandılar...

-------------------------------------

İyi okumalar...

Han (1. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin