"Oha O Nasıl Kral Ayol?"

4.2K 318 18
                                    

Buraya mı geliyor o? Bize mi yaklaşıyor? Niye yaklaşıyor ki? Eee bu at arabası hala ne diye duruyor? Niye gitmiyoruz?

Heh ne kadar da güzel 4 kişilik at arabasının 4. Kişisi de geldi(!) Ne kadarda güzel oturdu yanıma tebrikler! Büyük bir alkış!

"Asya? Hareket ediyoruz her şeyi aldın değil mi?"

Kafamı tahta zeminden kaldırıp karşımda Selim'e doğru yayılmış Ece'ye bakıp kafamla kısaca onayladım. Evet şuan Toprak Krallığında bulunan Saraya doğru yol alıyorduk. Edward benim yanağımdan öptükten sonra arkadan bize sinirle bakan Austen 'Sarayın at arabalırının.' geldiğini söyleyip yumruklarını sıka sıka yanımızdan uzaklaşmıştı. O uzaklaşır uzaklaşmazda Edward da güzel bir fırça çekmeme rağmen bana tek tepkisi sırıtmak olmuştu. Bide bu yetmezmiş gibi şuan Austen ve Edwardla aynı at arabasındaydık.

Her at arabası 4 kişilikti biz de dörder dörder ayrılmıştık şansa bak ki Austen bizim arabadaydı. Edward da at arabasını süren adamın yanındaydı, neyse ki ikisi birbirinden uzaktı. Edward eminim ki Austen'i sırf sinir etmek için bizlen geliyordu yoksa onun ne işi olsun Toprak Krallığının merkezinde!

Kendi kendime hayıflanırken yanımdan gelen homurdanmayla Austen'e döndüm.

Austen homurdanarak "Neden o da bizlen geliyor ki? Seni kaç kere yolcu etmesi gerekiyor bir kere etti yetmemiş mi?!" diyip tekrar bir şeyler demeye başladı. Son dediklerini duyamazken gülmemek için zor duruyordum. Şuan ki tipi aşırı tatlıydı. Elini yumruk yapmış yanağına dayarken dirseğide at arabasının bir yerinde sabit duruyordu. Sağ ayağıylanda belli bir ritim tutarken ağzını kıpırtatıp bir şeyler diyordu. Bu haline bakıp kıkırdarken Austen ona kıkırdadığımı fark etmiş olacak ki kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

"Niye gülüyorsun sen?!" bağırmasıyla kıkırdamam biraz daha artarken Ece ve Selim bize anormal bakışlar atıyordu.

Sonunda kıkırdamam dururken kafamı pencere çevirip hızlı hızlı giden ağaçlara bakmaya başladım.

Diğerleri arkamızdan bizi takip ederken canım fazlasıylan sıkılmıştı. Yol fazlasıyla entrikalı geçiyordu ara sıra Edward bağırarak Austen'le uğraşıp onu kızdırırken, Austen de hiç eksik kalmayıp Edward gibi laf sokuyordu.

Selim de bir yandan uyuyan Ece'yi uyandırmamaları için Austen ve Edward'a kızıyordu. Gerçekten yol boyunca kavga gürültü arabada hiç eksik olmadı sağolsunlar.

"Ya Austen, Edward sussanıza kızı uyandırcaksınız?!" dedi on bininci kez Selim! Sesini kısık tutmaya çalışırken bir yandan da bacağına yatmış Ece'yi düşmemesi için tutuyordu.

Austen, Selim'e bakış atıp eliyle Edward'ın olduğu yeri göstererek "O kaşınıyor! Bana daha demin Ruh Avcısı dedi!" diyip somurtarak arkasına yaslandı. Bu hali 7 yaşında ki çocukları andırırken Edward önden bağırarak "Ruh Avcısısın oğlum ruhumu emiyorsun! Tüketiyorsun beni!" önden gülme sesi gelirken Austen de tekrar bağırarak "Şimdi Ruhunu emip geberteceğim seni!" diyip tekrar bir kavgaya tutuştular. Kavgaları ara sıra Selim'in uyarılarıyla güçte olsa dururken Ece Saraya yaklaşmamıza yakın uyanıp "Kafam ambele oldu be Selim ne bağırıyorsun! Tek senin sesin geliyor! Bi susmadın ya!" diyip oyun olduğu belli eden bir sinirle doğrulup kaşlarını çatarak Selim'e bakıyordu. Selim Eceye gözlerini pörtletip bakarken Eceyle aynı anda anırmaya başladık. Austen ve Selim bizim bu halimize onaylamaz bakışlar atarken önden Edward bağırarak "Saraya yaklaştık! Hazırlanın millet! Austen sen hazırlanmasan da olur." Dedi. Austen sinirle ağzını açıp tam bağıracakken elimi ağzına doğru götürüp susmasını sağladım.

"Austen neredeyse geldik. Lütfen ona cevap verme." cümlem biterken Austen'in gözlerine fazlasıyla yakındım. Gözleri hep böyle parlak mıydı? Neden bu kadar güzel gözleri, bakışları, saçı, teni... Ah onu neden hala inceliyordum? Elim neden hala onun yumuşak dudaklarındaydı?

"Öhöm Asya? Öhöm geldik! Öhöm!" Kulağımda yankılanan sesle Austen'in dudaklarından elimi çekip aradaki boşluğu arttırdım. Ne ara durduk biz?

"Şey tamam Ece geliyorum!" apar topar elime çantamı alıp Austen'e bakmadan arabadan indim. Burası fazla sıcak mı oldu?

Arabadan inerken Erica ve diğerleride gelmişti. Bir kaç dakika orada dururken yanımdan gelen kıkırtıyla sinirle Ece'ye döndüm.

"Ne gülüyorsun? Çok mu komik!?" Ece başıyla onaylayıp "Ah evet resmen çocuğun içine düştün! Bir de patlıcan gibi morarmazmısın?!" arada tekrar gülüp "hala mosmorsun!" ve tekrar gülüyor! Bu kız niye susmuyor ya!

Ece'nin susmayacağını anlayınca omuz silkip çantalarını güçlükle taşıyan Erica ve Auro'ya doğru ilerledim. Geldiğimi ilk fark eden Erica çantasını yere fırlatıp üstüme atladı şaşkınca üstüme atlamış Erica'ya bakarken arkadan Auro'ya 'Buna ne oldu?' bakışlarımı gönderiyordum.

"Ah Asya ah bir bilsen durumumu şu ikiz kardeşim olacak kız varya bana arabada ne işkenceler etti ne işkencler etti! Bir bilsen!" Erica ellerini dizlerine vurarak hayıflanırken yanımıza göz devirerek Auro geldi. "Asya inanma şu modadan hiç bir şey anlamayan varlığa! Araba boyunca benimle moda hakkında tartıştı! Asıl buna inanabiliyor musun?!"

Ben asıl nasıl sizinle tanıştım ona inanamıyorum!

"Erica çabandan ötürü gözleeim yaşardı ama hadi biraz hızlı millet bizi bekliyor!" her ikiside beni onaylayıp çantalarını geri alarak Sarayın kapısında toplaşmış gruba doğru ilerledik.

Batu her halinden belli sıkılmış ve sıkıntısını gidermek içinde yanında etrafı süzen Okan'a bulaşıyordu. Bu hallerine sırıtırken Selim ve Ece bizi fark etmişti.

"Ah evet onlarda geldi artık gidebiliriz." Selim'in yanında duran adam elliyle Sarayın kapısından geçmemizi beklerken adama tuhaf bakışlarımdan yolladım. Sarayın içine girerken büyülenmemek elde değildi! Beyaz fayaslar ve duvarlar, duvarlara asılmış ortama renk katan tablolar hepsi birleşince olağanüstü bir yer ortaya çıkıyordu. Sade ama gösterişli, şık ve bir o kadar da parlak.

Yanımda hissettiğim bedenle etrafı süzmeyi kesip kafamı yanımda ki beyaz saçlarıyla ortama uyum sağlamış Ece'ye döndüm. "Ay yere baksana! Kendimi görüyorum! Ah ne kadar da güzelim be!" Ece'nin bu haline kıkırdarken büyük gösterişli alanı bir kez daha süzdüm. Biraz ilerimizde beyaz ve kırmızının hakim olduğu uzun geniş bir merdiven ve merdivenin ortalarında durmuş bizi izleyen bir adam?

Adamı fark eden şu uşak tarzı ve bizi buraya geçiren adam eğilip "Kral Jensen! Efendim ben de konuklarımızı odalarına götürüyordum!" diyip doğrulurken merdivenin ortasında bize bakan adamın Kral olduğunu anladım. Adam baya gençti?

Diğer yanımda hissettiğim hareketlilikle o tarafa bakerken Erica çoktan koluma girmiş Kralı çaktırmadan süzüyordu. Diğer kolumda Ece girip, "Oha o nasıl Kral ayol!"dedi. Ece'ye dönüp bakarken benim dönmemle Selim de Ece'ye dönüp kötü bakışlarını atmaya başladı.

Anlaşılan Selim de Ece'nin dediğini duymuştu...

(Medya Toprak Kralı Jensen)

Son. Huhu tatlı bir bölümdü bence ve yarın okullar açılmadan önce sevinin istedim😆😆

İnşallah beğenmişsiniz!

Toprak Kralı Jensen! Sizce nasıl lütfen yorum atmadan geçmeyelim!

Son Element Tanrıçası [ Yeniden Doğuş 1-2 ] #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin