Bücür

3K 225 26
                                    

Arkadaşlar size söz verdiğim gibi Asya evde kalmayacak! ;D

Kanatlarımı tam açarak yatakhane binasının tepesinde bir kez daha turladım. Güvenlik görevlileri ortalık da yoktu anlaşılan. Sırıtarak pencerelerin altında uçarak kızlara çaktırmadan açık bıraktığım odamızın penceresinden sertçe içeri girdim. Kanatlarım zar zor pencereden geçerken sertçe yere çakıldım. Lanet Olsun!

Homurdanarak ayağa kalkıp üzerimi silkeledim elbisem beyaz olduğundan toz filan gösteriyordu ve bu beni sinir ediyordu. Bir kere daha homurdanıp o uzun kanatlarımı içeri yani sırtıma doğru soktum. Kanatlarım yok olurken içimde aynı anda bir boşluk oluştu, bu duruma zaten alışıktım ama bu sefer sanki.. daha yoğun olmuştu.

Kafamı iki yana sallayıp büyük uğraşlar sonucu nefes almamı engelleyen uzun elbisemden altını çizerek söylüyorum, yırtmadan çıkarıp odanın en ucuna fırlattım.  Üzerime en bollarından bir tişört ve uzun bol tişörtün altından gözükmesi imkansız siyah bir şort giyip yatağıma uzandım. Bugün her şeyin biraz olsun açıklığa kavuşacağı gündün ayrıca arkadaşlarıma doğruyu söyleyeceğim gündü, tüm gerçekliğiyle doğruyu söyleyecektim. Kafamı yastığımda biraz daha kıpırdanıp gülümsedim bugün yalan yoktu neden o geçitten geçmediğimi, üvey kardeşimi, Auro'nun canlanması ve diğer tüm her şeyi kesin olarak anlatacaktım! 

Sağ avucumu yukarı bakacak şekilde kaldırıp gözlerimi kapadım, etrafımda biri olmadığı için sesli bir şekilde "Quod non apparebit " dedim tıslar gibi bir sesle bu sesi bilerek veya içten filan yapmıyordum kendi kendine oluyordu. Sağ açık olan avucumda aniden Abderus'un ametist taşı belirirken gözlerimi kapattım ametist taşını ufak parçalara ayırıyormuş gibi sıktım. Taşın mor, pembe ve beyaz renkleri anında gözlerimin önünde belirirken buna alıştığımı fark ettim. Psikopat biri gibi sırıtıp renklerin güzel uyumuna kendimi bıraktım.

Bir süre sonra gözümü bile kırpmadan izlediğim renk cümbüşü silikleşip anında her daim geldiğim beyaz tuhaf yere dönüştü. Burası o kadar beyazdı ki... sanki güneş gibiydi uzun süre bakılmıyordu. Göz devirip oturduğum sandalyeden ayaklandım ileri doğru yürüyecekken arkası bana dönük olan babamın her daim pelerinle sırtına bir süre baktım. O pelerin ve pelerinle gizlediği o dövme gözükmüyordu ama ben göstermesini istiyordum, neyden korkuyordu ki o muhteşem kudretli dövmeyi saklıyordu?

"Abderus. Sana bir şey sormam gerek." kollarımı birbirine kenetleyip bana dönmesini bekledim. Beni her zamanki gibi yanıltmayarak arkasını dönmedi. Ah işte siper alın özlü sözleri birazdan geliyor! "Asya... Asya! Tatlım buraya neden geldiğini biliyorum ve ayrıca seni de çok bekletmek istemiyorum ama bunu senle kesinlikle konuşmam gerek." ben daha ne olduğunu anlayamadan Abderus bir adım atıp bedenen bir anda yok oldu. Tamam bunu yapmak normal bir büyücü için kolay bunda sıkıntı yok zaten ama burada ki gibi biri ve böyle bir ortamda bu büyüyü yapsan bile hiç bir yere gidemezdin. Şaşkınlığımı bir süre sonra bırakıp bende yok olduğu yere doğru ilerledim, gözüken herhangi bir kalkan veya boyutsal bir kapı olmadığı için omuz silkip bir adım daha attım. Her neyden geçtiysem kanatlarımın tüylerine kadar beni sarmıştı. O kadar sıcak bir şekilde sarıyordu ki bir an gözlerimi kapatıp kendime teslim etmek istedim ama bu pek doğru gelmemişti. Gözlerimi olabildiğince açık tutmaya çalışarak şu sarma olayından kurtulmaya çalıştım bir süre daha debelendikten sonra vücudumu saran şey bir anda yok oldu. Boşluğa düşmüş gibi kollarım vücudumun iki yanından sarkmıştı, kollarım gibi kanatlarım da sarkmıştı. Kafamı iki üç kere sağa sola sallayıp gözlerimle bulunduğum kütüphane tarzı yerde göz attım. Mucizevi bir yerdi!

Gözlerim tüm rafları uzun uzun tararken bir an buraya geliş nedenimi unutmuştum. Tüm eski kitap kokusu burnuma nüfus ederken adeta sarhoş olmuştum.  Burası öyle bir yerdi ki Olive ile Elf Krallığında gittiğimiz kütüphaneden bile eski ve güzeldi.

Son Element Tanrıçası [ Yeniden Doğuş 1-2 ] #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin