Geldiğimiz şehrin girişinden otogarda durup bir şeyler içtik ve biraz dinlendik. Bu saatte açık bulacağımız tek yerdi çünkü. Daha sonra biraz otogarda dolaştık.
"Şurdan bi otobüse atlayıp çok uzağa gitmek isterdim." dedim
"Yalnız olmaz,ben de gelirdim." deyip yalandan kızgın gibi yaptı. Sonra aynı anda güldük.
"Herkes bir şeylerin eskisi gibi olmasını ister değil mi ?" dedim.
"Evet ?"
"Ben öyle istemiyorum. Eskisinden daha iyi olsun,hiç değişmesin istiyorum."
"Neyin ?"
"Senin."
"Eskiden kötü biriydim değil mi ? Seni çok üzmüştüm."
"Önemli değil."
"Hayır önemli. Sen kendine itiraf edemiyorsun bunu. Bana gerçekleri söyle seni ne kadar üzdüğümü söyle."
"Üzmedin."
"Söyle her şeyi işte. Bu kadar cesaretsiz olma. Bundan sonra seni üzmeyeceğim."
"Üzsen de üzmesen de seviyorum. Tek önemli olan bu."
"Keşke psikoloğunla konuşabilseydim."
"Neden ?"
"Senin cesaretini kaybettirmişler Evrim. İnsanları en ufak şekilde bile kırmamak üzmemek için gözünde küçülmemek için kendini parçalanıyorsun. Cesaretini kaybettiren şeyi bulmasını söylerdim."
"Bana adımla seslenme !" diye bağırdım. İlaçlarımdan birini içtim. Bana sarıldı.
"Özür dilerim."
"Önemli değil."
"Keşke yalan söylemesen."
"Seni çok seviyorum."
"Biliyorum."
Ağlamaya başladım... Motora geri binene kadar ağladım. Gerçekler acıtmıştı. Kalbim acımıştı. Motorla bilmediğim bir yere doğru gidiyorduk.
"Kalbim acıyor balık."
"Acımasın."
"Ama acıyor."
"O zaman iyileştirelim."
"İyileşmiyor."
Daha sonra motorla bir dağın kenarına geldik. Yukarısı kayalıktı. Zor da olsa yukarıya doğru çıktık motorla. Nereye gidiyorduk,bilmiyordum.