Onun diyeceği şeyi beklemeden
"Sevilmek nasıl bir şey peki ?" dedim.
Biraz düşündü. Gerçekten baya derin düşündü...
"Sevilmek. Çok güzel. Gerçekten çok güzel bir şey. En az sevmek kadar güzel. Sevildiğini hissettiren biri varsa hayatında, en şanslı sensin demektir. Bir de... gerçekten seven insanlar farklıdır. Seni gerçekten seven insanlar farkedilir onca insan arasından. Gerçekten seviyorsa seni senden utanır. Senin iyiliğini ister. Seni 2 günde 1 haftada unutmaz...
Onu,seni severken izlemek var bi de. Senin yanındayken bile seni düşünmesi. Bunu bilmene rağmen seni düşünduğünü söylememesi. Utanması. Sana herkesten farklı bakışı. Sarılışı... Bunlar çok tatlı geliyor sevilene. Sana herkes yüz çevirse de o gitmez mesela. Herkes senden vazgeçer seni unutur. Ama o yapmaz işte. Seni her şeye rağmen sever. Ne yaparsan yap ona, sever seni. İnatla. En çok da zarar vereni, imkansızı sever insan. Seven kaybeder. Kaybeder de kazanır da aslında. Ama en çok sevilen kazanır. Neden biliyor musun ? Onu,kalbinin bir köşesinde her zaman saklayan biri vardır. Orası onun yeridir.
Bu yüzden kazanır sevilen. Çok şey kazanır. Ama acımasız biriyse o kazandığı insanın değerini bilmez. O da onun kalpsizliğidir.
Sevilmek gerçekten çok güzel kedicik. Sen de sevdiğin kadar sevil bir gün."
Son cümlesinde gözümden yaşlar akmıştı. Gözlerim dolu dolu
"Hem sevip hem sevilen en çok kazanandır bence." dedim.
"Evet. Asıl kazanan onlar."
Ardından telefonum çaldı. Arayanın kim olduğunu bilmiyordum. Ama... üvey abimin yaralandığını söyledi. Dolan gözlerimden yaşlar süzüldü. Sızlayan burnum ve düğümlenen boğazım bir yandan,balığa belli etmek istememem bir yandan... Hastaneyi öğrendim arayan kişiden.
Bir bahane bulup yanından ayrıldım. Ne kadar içim dolduysa ağladım. Ellerim titriyordu. Çok ağladım. Gerçekten çok. Daha sonra yanına geri gittim.
"Ağladın mı ?"
"Evet."
"Bir daha bu kadar çok ağlama."
"Hissettin değil mi ?"
"Hissettim tabi."
Gözyaşlarımı sildi eliyle. Sonra ona sarıldım. İşte,o an sonsuz olmuştuk...
"Peki seni bu kadar ağlatan ne ,balım ?'
dedi. Balım dediği için buruk bir şekilde gülümsedim.
"Üvey abim... biri ona çarpmış.
Yani düz yolda yürürken. Neden yani ? Suçu yoktu onun. Ailemden çocukluğumdan kalan tek hatıraydı o. Bir şey olursa..." Anlatırken yeniden ağladım.
"Ben de üzüldüm gerçekten. Umarım bir şey olmamıştır. Senin gibi birini bırakacağını sanmıyorum."
"Herkes bırakıp gitmişken. O neden bırakmasın ?"
Bir şey diyemedi.
"Ben hastaneye gidiyorum balık."
"Ben de geliyorum. Bu halde tek başına gidemezsin."
Beraber hastaneye girdik. Üvey annemi gördüm. Yanına koştum. Çocukken olduğu gibi... Ama bu sefer onun için değil,abim içindi.
Gidip gözyaşları içinde omuzuna vurdum.
"Nerede ?"
Onun da ağladığı belliydi ama hiç farkettirmeden.
"Bu gün mü aklına geldi abin ?" dedi
Sinirden ne yapacağımı bilmiyordum. Abimle aramızdaki bağı bilmiyordu.
"Nerede dedim sana ? Odada yatıyor mu ameliyatta mı morgda mı ?"
"Morgda. Öldü o. Git artık."
Morgun olduğu kata hızlıca merdivenlerden indim.
"Evrim bırak gidelim. Yapılacak bir şey yok artık. Sakinleşmen lazım."
Kolumdan tuttu.
"Kolumu bırak." dedim.
Ağlamaya başladım.
"Lütfen balık."
Kolumu bıraktığında direk morga girdim. Abimin orada ölü bir şekilde yattığını gördüm. Çığlıklarım yankılandı her tarafta. Ölü bedenine sarıldım abimin.
"Sen bunu haketmiyordun abi. Sen beni bırakmazdın. Burası çok soğuk. Üşürsün."
Ağlıyordum... Balık da yanıma geldi.
"Gel hadi. Daha fazla parçalama kendini..."
Derin bir iç çektim. Gözyaşlarımı kontrol edemiyordum. Balık bana sarıldı.
"Seni seviyorum balık. Beni bırakmayan tek sen kaldın şimdi. Sen de bırakırsan ne yaparım ben ?"
"Bırakmayacağım seni. Hiç bir zaman."
Çok sıkı sarıldık. Gözyaşlarımı sildi.
