Ragnar başı zonk zonk atarak kendine geldi ve elleri ayakları sucuk gibi bağlı, yüzü koyun toz toprağın içinde uzandığını farkedince okkalı bir küfür savurdu. Gözlerinin önünde yıldızlar uçuşarak ensesindeki ağrının nedenini anlamak için ellerini oraya götürdü ve ceviz büyüklüğündeki şişliğe dokununca acıyla homurdandı.
Kafası çatlayarak neden ve kimler tarafindan bayıltılıp, bağlandığını hatırlamaya çalışırken zihni yavaş yavaş açılmaya ve olanları hatırlamaya başladı.
O sabah iki Ermeni kılavuz ve üç arkadaşıyla görev yaptıkları şehirden ayrılıp, etraftaki tepelerde Selçuklu atlılarının görüldüğü söylentilerini araştırmak üzere devriyeye çıkmışlar. Devriyenin sabahki bölümü olaysız geçmiş ve güneş gökyüzünde yükselip, vakit oğleye yaklaşmaya başladığındada; bir tepenin yamacında, suyu neşeyle akan, etrafı yemyeşil ve ağaçlarla dolu küçük bir gölcüğün içine dökülen derenin kenarına oturup, azıklarını yemek için mola vermeye karar vermişlerdi.
Atlarından inip yemeklerini heybelerinden çıkarırlarken; Ermeni kılavuzlardan biri yanlarına gelip, " Çok kaliteli iki tulum şarabı olduğunu ve isterlerse birini onlara verebileğini." söyleyince, arkadaşları ağzı kulaklarında Ermeni'nin teklifini kabul etmişlerdi.
Üç arkadaşı, tulumu atının terkisinden indirip, yanlarına gelen Ermeni'nin elinden kapıp, içindeki şarabı sırayla kafalarına dikerlerken; Ragnar bir gece önce içtiği üç testi şarap yüzünden hâlâ yarı şarhoş oldugu için canı Ermeni'nin verdigi şaraptan çekmemiş. Harad, Thorgil ve Utred aç kurtlar gibi şaraba saldırıp, tulumu boşaltırlarken; o elini yüzünü yıkamak ve kafasını küçük gölcüğün soğuk sularına sokup, biraz kendine gelebilmek için pınara gitmeye karar vermişti.
Kısa bir yürüyüşten sonra gölcüğe vardığında; biraz ileride büyüyen salkım söğütlerin arkasından fısıltılar duymuş ve savaşcı içgüdüsü harekete geçerek eli sırtında asılı savaş baltasına gitmiş. Aceleyle eline aldığı silahını fısıltının geldiği tarafa savurmaya hazırlanırken ermeni izcilerden biri ayağının altında çatırdayarak kırılan kuru dal seslerini duymuş ve telaşla, " Sakin ol!. Sadece biziz!" diye onu durdurmuş. Ragnar kılavuzun sesini tanıyıp, baltasını yere indirirkende sessizce arkasına sokulan birinin, " Sende ilaçli şarabı içsen kıyametmi kopardı deyyus!" dediğini duymuş ve ensesinde büyük bir acı hissederek dünyası kararmıştı.
Ragnar başı hâlâ çatlayarak, " Demek bizi esir almak için şarabı ilaçlamışlardı." diye düşünerek arkadaşlarının akîbetini keşfetmek için etrafina bakındı ve birkaç metre ötesinde üst üste atılmış kan revan içinde cansız bedenlerini gördü.
Görünüşe göre ilaçlı şarabı içen arkadaşları kendilerinden geçmiş ve baygınlarken boğazları kesilmişti. .
Ragnar sağ yanından gelen kahkahalar duyunca gözlerini ölülerden ayırıp, başını gülüşmelerin geldiği yöne çevirdi ve küçük göletin kenarında, o ve arkadaşlarının bütün gün yanlarında taşıdıkları heybelerden yağmaladıkları yiyeceklerle kendilerine ziyafet çeken altı kişi gördu.
Adamlardan ikisi yanlarındaki Ermeni kılavuzlardı.
Ragnar diğer dört kişinin kim olduklarını ve neden kılavuzlarla bir olup, onları tuzağa düşürdüklerini merak ederken; birinin dirseğinin altından kesik olan kolunu gördü ve ufak tefek, kocaman kulakları ve neredeyse birbirine dokunan kalın kara kaşları olan, yüzü sansarı andıran adamı tanıdı.
Birkaç ay önce, sansar suratlı, bir fahişe için çıkan bir kavgada Ragnar'ın üzerine saldırmıştı. Ragnar'da adamın elini bir balta darbesiyle dirseğinin tam altından kesmiş ve sansar suratlı kanayan dirseğini tutup, uluyarak intikam yeminleri ederken arkadaşları onu yaka paça meyhaneden dışarı taşıyıp, gecenin karanlığına karışmışlardı. Zaten o akşam her zamanki gibi kör kütük sarhoş olan Ragnar, sansar suratlının tehtidlerine kulak asmamış, meyhanenin köpeği yerdeki kanlı kolu kapıp, ıssız bir yerde kendine ziyafet çekmek için kayıplara karışıncada köpeğin arkasından kahkahalara boğulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...