Son yirmi dakikadır üzerlerine yağan salvolar yüzünden sayıları her geçen saniye azalan ve defalarca dağılan Bizans süvarilerinin komutanı, " Ne pahasına olursa olsun yeniden ordunun arkasına dönmemiz lazım. Yoksa, düşman, piyadelerimizin ardına sarkacak ve savaşı kaybedeceğiz." diye düşünerek, " Toparlanın! Yeniden deneyeceğiz!" diye emretti.
Böylece süvariler istemeye istemeye yeniden saf tuttular ve atlarını Selçuklu'lara doğru hareketlendiler. Ama daha yirmi metre bile gidememişlerdi ki; üzerlerine fırtına gibi ok yağmaya başladı ve aralarından yüzlercesi yere kapaklandı.
Komutan bakışlarını bir süre yeniden çil yavrusu gibi dağılan adamlarının üzerinde gezdirdi ve ikibin askerinden sadece bin kadarının hâlâ binekleri üzerinde olduklarını görerek eğer orduya geri katılmaya çalışmaya devam ederse oda dahil herkesin hayatlarını boşu boşuna kaybedeceğini düşündü ve " Zaten geri dönmeyi başarabilsek bile artık savaşın sonucunu etkileyemeyiz." diye kendini teselli ettikten sonra adamlarına, " Bu savaş bizim için bitti! Çekiliyoruz!" diye emretti.
Canlarını kurtarabileceklerine sevinen Bizans süvarileri hemen neşeli bağrışmalarla bineklerini savaş alanının ters istikametine dönderdiler ve arkalarına bile bakmadan kaçmaya başladılar.
****
Cenk meydanının beşyüz metre kadar gerisindeki takviye kuvvetleri komuta eden Andronikos, bakışlarını her geçen saniye gittikçe uzaklaşan Bizans süvarilerden ovada devam eden uğraşa kaydırdı ve Selçuklu'ların, Alyates ve adamlarının gerisine doğru sarkmaya hazırlandıklarını görerek savaşın neredeyse kaybedildiğini gördü.
O easnada, yanında duran komutanlardan biri, ona, " Eğer hemen yardımlarına gitmezsek çok geç olacak." diye seslendi ve rum general adamı duymamazlıktan gelerek düşünmeye başladı.
Eğer şu an Roman Diyojen'in yardımına koşarsa, kendi hayatını kaybetme pahasına bile olsa bozgunu önleyebilir. Hatta, çok ufak bir ihtimalde olsa belkide Bizans ordusuna zafer bile kazandırabilirdi.
Peki sonra ne olurdu?
Roman Diyojen, Selçuklu'ları mağlup eden ordunun başında başkente bir kahraman olarak döner. Halk onları istilacı göçebelerden kurtaran imparatorlarını bağırlarına basar ve uzun zamandır Roman Diyojen'i devirmek için dönderdiği entrikaların hepsi boşa giderdi.
Andronikos kendi kendine, " Bu seçenek pek hoşuma gitmedi. Eğer sağ kalsam bile ihtiyar keçinin tahttaki posizyonunu yeniden zayıflatmak yıllarımı alabilir." diye söylendi.
Peki Roman Diyojen'in yardımına gitmezse ne olurdu?
Yanındaki askerlerle Konstantinopol'a geri döner. Bizans ordusunun, imparatorun savaş öncesi ve esnasında verdiği kötü kararlardan dolayı cengi kaybettiğini halka yayar ve Roman Diyojen'in zaten tahtı hakketmediğini halka hatırlattıktan sonra şaşaalı bir törenle başa geçerdi.
Andronikos bir an kafasında imparatorluk tacı saraydaki tahtta oturduğunu hayal etti ve gevrek gevrek gülerek, hâlâ emirlerini bekleyen komutana, " Adamlara yay. Geri çekiliyoruz." dedi.
*****
Roman Diyojen'in karşısına dikilen kan ter içindeki subay, " Birşeyler yapmazsak Alyates'in emri altındaki Antakya'lılar birkaç dakika içinde dağılacaklar!" diye rapor verdi ve Roman Diyojen, " Andronikos ve komutası altındaki piyade birliğine haber gönderin. Hemen sağ kanada kaymaya başlasınlar ve ordunun düzenini yeniden sağlasınlar." diye emretti.
Subay başını yere eğdi ve vereceği cevabın utancından suratı pancar rengine dönerek, " Üzgünüm efendim ama emrinizi generale iletemem. Takviyeler, Selçuklu'lar arkamıza sarkmaya başlar başlamaz Malazgirt'e doğru çekilmeye başladılar." dedi.
Roman Diyojen bir an başından aşağı bir kazan kaynar su boşaltılmış gibi hissetti ve " Ne demek çekiliyorlar?! Bu emri kimden almışlar?!!" diye kükredi.
Subay, imparatorun öfkesinin üzerinde patlayacağından korkarak, " Bilmiyorum efendim. Ben sadece size olanları rapor ediyorum." diye titredi.
Roman Diyojen biraz gerilerinde duran atlı ulakları işaret etti ve öfkeyle," Çabuk şunları ardlarından sal ve onlara hemen savaş meydanına geri dönmelerini istediğimi ilet." diye emretti.
Subay panik içinde yutkundu ve " Habercilerin emrinizi Andronikos'a ulaştırabilecekleri sanmıyorum Hasmetmeap. Daha yüz metre bile gidemeden hepsi gerimizdeki Selçuklu'lar tarafindan avlanırlar." dedi.
Roman Diyojen burnundan soluyarak, " Bana bahane bulma! Sana, Andronikos'a adam gönder ve ona hemen cenge dönmesini ilet dedim." diye hırladı.
Artık iyice canına korkmaya başlayan subay, imparatorun dediğini yapmanın hayrına olacağına karar vererek yanından uzaklaştı ve kısa bir süre sonra, dört, beş haberci Bizans ordusundan ayrılıp, yıldırım hızıyla Andronikos'a doğru at koşturdular.
Rum generale gönderilen ulakların geri dönmelerini beklerken; Roman Diyojen başını çevirip, beş dakika kadar Bizans ordusunun sağ kanadını seyretti ve Alyates ve adamlarının, bozguna uğramak üzere olsalarda hâlâ savaştıklarını gördü. Ardından sol tarafına bakıp, tozun toprağın içinden o kanatta neler olup, bittiğini seçmeye çalışarak," Bryennios ne durumda?" diye sordu.
Emir subaylarından biri, " Hâlâ döğüşüyorlar Haşmetmeap." dedi. " Ama onlarında durumu pek parlak değil. Artık süvari desteğimiz kalmadığı ve takviye kuvvette savaş alanını terkettiği için Selçuklu'ların, Bryennios'un ardına sarkıp, askerlerini iki ateş arasına alması an meselesidir."
Bir ikinci subay, " Bu olursa bizimde kaçış yolumuzu keseceklerdir. Bence Hasmetmeap bir an önce savaş meydanından ayrılıp, kendini güvenceye almalı." diye araya girdi.
Roman Diyojen bakışlarını kendi komutası altındaki merkezde dolaştırdı ve Bizans ordusunun bel kemiği askerlerinin zorlansalarda aslanlar gibi çarpıştıklarını görerek, " Daha durum o kadar vahim değil. Hâlâ Selçuklu'lara hadlerini bildirip, bu savaşı kazanma şansımız var." diyerek fırsatı varken cenk meydanından tüyeceğini sanan subaylarını şaşırttı.
Tam o an, Andronikos'a gönderilen ulaklardan biri dolu dizgin geri döndü ve imparatorun birkaç metre ötesinde atından yere atlayıp, koşar adım yanına geldi.
" General geri gelmeyi reddediyor efendim."
" Sebep?"
Ulak korkudan beti benzi atarak, " Söyleyeceklerim hoşunuza gitmeyecek Haşmetmeap." diye titredi.
" Konuş be adam! Ne dedi?!"
Haberci hâlâ titreyerek, " O imparator bozuntusu, eğer onu düştüğü bok çukurundan kurtarmak için kendi hayatımı tehlikeye atacağımı sanıyorsa çok yanılıyor. Söyleyin ona kendi başının çaresine baksın dedi." diye Andronikos'un sözlerini aktardı.
" Demek verdiği cevap bu."
" Evet efendim."
Roman Diyojen öfkesine daha fazla hakim olamayarak, " Onu bir elime geçirirsem derisini canlı canlı yüzdüreceğim. Ellerinden ayaklarından yere bağlatıp, günlerce güneşin altında bırakacak ve can cekişmesini keyifle izleyeceğim." diye parladı ve birkaç dakika Andronikos'a ağza alınmayacak küfürler savurduktan sonra, " Bana bineğimi getirin! Geri çekiliyoruz!" diye emretti.
Tam o esnada, Bizans solundaki askerler hep bir ağızdan yeri göğü inleten bir nara attılar ve Roman Diyojen ve yanındakiler; Bryennos ve adamlarının, biraz önce subaylarından birinin söylediği gibi Selçuklu saldırıları altında ezilerek dağılmak şöyle dursun, kaplumbaga formasyonu oluşturduklarını ve ilerlemeye başladıklarını gördüler.
Bunun üzerine, Roman Diyojen kanı kaynayıp, cesareti artarak coşkuyla subaylarına döndü ve," Herkes yerlerine! Önümüzde yok edilmesi gereken bir düşman var!!" diye emretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
أدب تاريخيMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...