55. " EĞER SIRAN GELMİŞSE."

37 4 0
                                    


Selçuklu'lar karanlık çökerken kamplarına vardıklarında; yorgun argın ama neşeli askerler atlarından inip, bineklerinin bakımlarını yaptılar ve üstlerine başlarına temizledikten sonra yiyecek işlerine bakan delikanlıların üzerlerine koyunlar sürdükleri ateşlerin başına yürüyüp, artık pişen etlerden koca koca parçalar keserek bir yandan guruldayan karınlarını doyurmaya, bir yandanda aralarında gülüşüp, şakalaşmaya ve cenk meydanında gösterdikleri kahramanlıklar ve başarılardan dolayı birbirlerini kutlamaya başladılar.

Herkes gibi, Selçuklu şahı, Melik şah ve generallleride ateşlerinin başında yemeklerini yerlerken; Alpaslan ağzındaki eti yuttu ve neşeyle, " Bugün umduğumuzdanda iyi geçti." dedi.

Selçuklu generallleri lokmalarının arasından Alpaslan'ı onayladılar ve Kutluğ bey, " Keşke biraz daha zamanımız olsaydı." diye yakındı. " Akşam o kadar yakın olmasa; Bryennios ve adamlarını neredeyse dağıttıktan sonra cesaretleri kırılmışken saldırıp, hepsinin işlerini bitirebilirdik."

Nizam ül Mülk, " Doğru. Ama elden ne gelir." diye lafa girdi ve " İnşallah yarında işimiz rast gider ve Roman Diyojen ve ordusunu bozguna uğratabiliriz." diye ekledi.

Alpaslan, " O konuda endişe etmenize gerek yok. Öyle bir planım var ki; imparator ne yaparsa yapsın mağlup olacakları garanti." dedi ve ona merakla bakan generallerine aklındakileri anlattı.

Selçuklu lideri lafını tamamladığında; Nizam ül Mülk, " Herkes beni kurnaz bilir. Ama Alpaslan han'ın başının içinde bin tilki kuyrukları birbirine değmeden dolaşıyor." diye güldü.

Alpaslan, vezirinin ona ettiği iltifattan memnun, " Şimdi karınlarınızı doyurup, kendi birliklerinizin başına dönün ve adamlara yarın ne yapmaları gerektiğini harfi harfine anlatın." deyip, ayağa kalktı ve çadırına doğru yürüdü.

Bir süre sonra diğer Selçuklu generalleride bir, bir ayaklanıp, uzaklaştılar ve Melik şah'ın ateşin başında yanlız kaldığını gören Ragnar ve Sökmen yanına yürüdüler.

Genç adam arkadaşlarına, " Oturun." dedi ve Sökmen hemen çökerken, Ragnar bir, iki saniye tereddüt ettikten sonra istemeye istemeye yamaçlarına yerleşti ve üç arkadas sessizce alevleri seyretmeye koyuldular.

Böylece aradan birkaç dakika geçti ve Ragnar sanki bir rahatsızlığı varmış gibi oflayıp, puflamaya başlayınca; Melik şah, " Hayrola bir derdinmi var?" diye sordu.

" Yoook, sadece çadıra gitmek istiyorum."

Sökmen, " Allah, Allah. Bizim Ragnar bu saate gidip, uyumak istiyor." diye şaşırdı.

" Uyuyacağımı kim söyledi. Benim başka planlarım var."

Melik şah, " Neymiş bu planlar?" diye sormaya hazırlanırken; Ragnar'a gönül veren ermeni kızı hatırladı.

" Ben senin kafandan neler geçtiğini biliyorum. Ama, daha öncede dediğim gibi; o iş biraz zor. Sen kızla tavşan gibi çiftleşirken, benim kulaklarımı tıkayıp, seslerinizi duymamaya çalışmamımı bekliyorsun?"

Ragnar pis pis sırıtarak, " Merak etme. Ne beni, nede Maria'yı duyacaksın." dedi.

" E be Ragnar'ım. Bana duyurmadan hatunu nasıl becereceksin? Biz aynı çadırı paylaşmıyormuyuz?"

Sarışın dev ağzı hâlâ kulaklarında, " Artık beraber kalmıyoruz." diye güldü. " Bu sabah kamptan ayrılmadan önce kendime Maria'yla yanlız kalabileceğimiz yeni bir yer ayarladım."

Melik şah, " Bak hele sen." diye şaşırdı ve şakacıktan, " Sebep? Seni rahatsızmı ettik?" diye sitem etti.

Ragnar, " Rahatsızlık değil. Sadece, yarın savaştan sağ çıkıp, çıkamayacağımız belli olmadığı için bu akşam felekten bir gece çalmaya karar verdim ve aklımdaki işi senin yanında yapamayacağımı bildiğimden dolayı kendime yeni bir çadır edindim." dedi ve ayağa dikildi.

" Hadi bana müsaâde."

Melik şah ateşin başından uzaklaşmaya başlayan kuzeylinin ardından, " Kendini fazla yorma. Yarın çok zor birgün olacak. " diye seslenip, gülümsedi ve Sökmen ile bir süre daha sessizce oturdular.

On dakika kadar sonra Melik şah, dalgın dalgın ateşe bakan arkadaşına, " Cengimi düşünüyorsun?" diye sordu.

Sökmen başını aşağı yukarı salladı ve " Ben bundan önce hiçbir meydan savaşında bulunmadım ve daha şimdiden heyecandan karnımda kelebekler uçuşup, kalbim pır pır atıyor." dedi. " Sence yarını sağ çıkarabilecekmiyiz?"

Melik şah, " Kader." diye cevap verdi. " Eğer sıran gelmişse, ölümün gelip, seni bulmasını hiçbirşey durduramaz."

Sökmen, " Doğru." dedi ve aniden ayağa fırladı.

" Ne oldu?"

Genç adam, " Bizim Ragnar biraz önce dediklerinde çok haklı. Böyle kös kös oturup, yarın ne olacağını düşünerek kalbimizi karartmaktansa, en iyisi hâlâ elimizde fırsat varken bu gecenin keyfini çıkartmak." dedi ve yanından uzaklaştı.

Arkadaşınında rum kızlardan birini yanına aldığını bilen Melik şah, arkasından bir süre baktıktan sonra düşüncelere daldı ve aklına, daha bıyıkları bile terlememişken ilk cenginden bir gece önce yine bir kamp ateşinin etrafinda birkaç veteranla oturduğu zaman geldi.

Kalbi heyecandan küt küt atıp, diğerlerine endişesini belli etmemeye çalışırken; neler düşündüğünü tahmin eden görmüş geçirmiş askerlerden biri ona, " Hayrola? Niçin betin benzin attı? Yoksa hastamısın?" diye takılmış ve Melik şah sesinin heyecandan titreyeceğinden korkup, adama cevap vermekten kaçınmıştı

Bunun üzerine veteran babacan bir tavırla, " Savaştan bir gece önce neler olacağını düşünmek gayet normaldir. Bunu hepimiz yaşadık ve bunda utanılacak birşey yok." demiş ve Melik şah, " Siz hiçte endişeliymiş gibi durmuyorsunuz." deyince, " Elbetteki bizde korkuyoruz. Sadece, zamanla korkunun ecele fayda etmeyeceğini ve böyle şeyler hakkında tasa etmenin olacakları değiştiremeyeceğini öğrendik. " diye cevap vermiş. Onunla oturan yıllanmış savaşçılarında kendisi gibi heyecanlandıklarını öğrenmekten cesaret alan Melik şah, " Benim derdim can vermek değil. Elim ayağım tutulacak ve kendimi rezil edeceğim diye korkuyorum." demiş. Bir başka vetaranda, " O konuyu merak etme. Saldırı başlayıp, binlerce atlının savaş naraları kanını ateşlediğinde en önde sen gidersin." demiş ve ertesi gün dedikleri harfiyen doğru çıkmıştı.

Melik şah közlenmeye başlayan ateş içine çöküp, etrafa kıvılcımlar saçınca düşüncelerinden sıyrıldı ve sağına soluna bakınınca askerlerin hemen hemen hepsinin battaniyelerine sarınıp, uykuya dalmaya hazırlandıklarını görerek, " Bende biraz dinlensem iyi olacak." diye çadırına yollandı.

Bir süre sonra kapıdan girdiğinde; ortadaki yer yatağının içinde uzanan çırıl çıplak Rosa üzerindeki kürk battaniyeyi açıp, içerinin karanlığında bile parlayan fildişi rengi göğüslerini açıkta bıraktı ve cilveli cilveli, " Bu sabah arkadaşım o iri, yarı kuzeylinin yanına taşınınca bende bu akşam senin yatağını ısıtırım diye düşündüm." diye fısıldadı.

Melik şah sırıtarak, " İyi düşünmüşsün." diye yatağa yürüdü ve kızın yanına uzanıp, çıplak vücuduna sarıldı.


MALAZGİRTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin