Gün ağarıp, Malazgirt'ten horozlar ötmeye başladığında; Roman Diyojen üzerinde şaşaâlı zırhı çadırından dışarı yürüdü ve onu bekleyen generalllerine, " Ordu ilerlemek için ne zaman hazır olur?" diye sordu.
Bryennios, " Bir saate kadar yola çıkarız." dedi.
" Güzel. Bütün birlikler hazırlanınca savaş formasyonu oluşturmaya başlayın. Bryennios, sen sol kanadı alacaksın. Alyates sağda ve bende merkezde olacağım. Andronikos ve adamları ise yedek kuvvet olarak geride bekleyecekler ve eğer herhangi bir kanat yardıma ihtiyaç duyarsa onlara destek verecekler."
Andronikos, " Elimizde kalan ikibin süvariyi nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz?" diye sordu.
" Atlılar ordunun en arkasında, sizin birliklerinizin gerisinde bekleyecek ve Selçuklu'lar sağ veya soldan arkamıza sarkıp, bizi çembere almaya kalkışırlarsa onları durduracaklar."
Böylece, birbuçuk saat sonra güneş başını ufuktan bir karış kadar yükseltip, altın bir tepsi gibi gökyüzünde ışıl ışıl parlamaya başladığında; Bizans ordusu ilerlemeye başladı ve onlar hareket eder etmez, Selçuklu'ların dün geri çekildikleri tepelerin arasından ovaya akarak. bir yelpaze gibi açıldıklarını ve çabucak savaş düzenine girdiklerini gören Roman Diyojen " Bana Bryennios ve Alyates'i çağırın!" diye emretti.
İki emir subayı hemen birliklerinin başına geçen generallerin yanlarına koşturdular ve on dakika kadar sonra yanlarında komutanlar, geri döndüler.
Roman Diyojen bakışları iki kilometre kadar ötelerindeki Selçuklu ordusunda, " Önce bizmi saldıralım yoksa onlarımı bekliyelim?" diye sordu.
Alyates, " Ağustos güneşi ovayı fırına çevirmeden üzerlerine gidip, işlerini biran önce bitirmemiz bizim yararımıza olur." dedi.
Roman Diyojen, Bryennios'a döndü ve " Siz ne dersiniz?" diye sordu.
" Bende aynı fikirdeyim."
" İyi. O zaman yerlerinize dönün ve taarruz emrini verin."
*****
Eğer bugün şehit düşerse diye; her zaman kuşandığı zırhın altına kefen niyetine kar beyazı elbiseler giyen Alpaslan, bir kalem kadar düzgün Selçuklu hatlarının önüne çıktı ve kır atını şaha kaldırıp, yavaş yavaş hızlanmaya başlayan Bizans ordusunu işaret etti.
" Gördüğünüz gibi, binbir milletten topladıkları onbinlerce savaşçıyla, bizleri ya bu topraklardan kovmaya, yada mağlup edip, köleleri etmeye çalışıyorlar!"
" KÖLELERİ OLACAKMIYIZ?!!!"
Selçuklu saflarından, " ASLA! HİÇBİR ZAMAN!" nidaları yükseldi.
Alpaslan kılıcını kınından sıyırıp, başının üstünde yükseltti ve " AMA, UNUTTUKLARI VE HESABA KATMADIKLARI BİRŞEY VAR! YÜCE TÜRK ULUSU HİÇBİR ZAMAN BAŞKA BİR DEVLETİN BOYUNDURUĞU ALTINDA YAŞAMAZ VE BİZİ ESİR ALIP, KÖLESİ EDECEK MİLLET NE DOĞDU, NEDE DOĞACAK!!!" diye devam etti.
Selçuklu sultanının sözlerinden dolayı onbinlerce ağızdan yeri göğü inleten bir kükreme yükseldi ve bir süre askerlerin heyecanının yatışmasını bekleyen Alpaslan, " ŞİMDİ, KOMUTANLARINIZIN SİZLERE İLETTİĞİ EMİRLERİ HARFİ HARFİNE YERİNE GETİRİN VE ASLANLAR GİBİ DÖĞÜŞÜP, BİZANS'LILARA YÜZYILLARCA UNUTAMAYACAKLARI BİR DERS VERİN! HADİ GAZANIZ MÜBAREK OLA!!!" diye bağırıp, atını tekrar şaha kaldırdı ve Selçuklu hatlarına döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...