Melik şah sokaktan gelen bağrışmalar yüzünden uykusundan uyandı ve yanında çırılçıplak uzanan Eleni'de gözlerini aralayıp, " O sesler ne?" diye sordu.
" Sanırsan birileri içeri girmeye çalışıyor."
" Yok canım daha neler. Bekçiler kimseyi eve bırakmama emri aldılar."
Bu arada dışarıdan gelen gürültüler dahada arttı ve Melik şah meraklanıp, bir bakmaya karar vererek çabucak üstünü giyindi ve kapıya yürüdü.
Salona girdiğinde; Ragnar, Sökmen ve Gökbörü'nünde seslere uyanıp, odalarından çıktıklarını gördü ve " Neler olduğundan haberi olan varmı? " diye sordu.
Aynı anda salonun kapısı ardına kadar açıldı ve şişman hadım telaşla içeri koştu.
" Dışarıda şovalye Rossel ve askerleri var. Nöbetçileri öldürdüler ve zorla eve girmeye çalışıyorlar. Hemen burayı terketmeniz lazım."
Rossel'in kim olduğu hakkından hiçbir fikri olmayan Melik şah, " Kim bu adam? Neymiş derdi? Niçin içeri girmeye çalışıyor?" diye sordu.
Hadım sesi korkudan titreyerek, " Norman şovalyelerinin lideriymiş." dedi ve " Üç askerinin şehrin dışındaki bir handa öldürüldüklerini öğrenmiş ve hancıdan size benzeyen dört kişinin eşgalini aldıktan sonra adamlarıyla izinizi buraya kadar sürmüş. Beni çağırıp, bana bunları söyledikten sonra içeriye girmek istediler. Ben " Hayır!" deyincede öfkelenip, onları durdurmaya çalışan nöbetçileri öldürdüler ve kapıyı zorlamaya başladılar." diye ekledi.
Melik şah, Norman'ların izlerini bu kadar çabuk bulmasından şaşkın, " Kaç kişi olduklarını görebildinmi?" diye sordu.
" Sayılarını saymaya zamanım olmadı. Sanırsam beş, on kişi kadarlar herhalde."
Melik şah içinden okkalı bir küfür savurup, onlardan sayıca üstün bir düşmanla döğüşmek zorunda kalacaklarını düşündü ve yanlarında savaşacak hiçbirşey getirmedikleri için kendine lanet ederek," Evde hiç silah varmı?" diye sordu.
" Muhafızların kaldığı odada üç paslı kılıç ve bir hançer var. Ama, Norman'larla kavgaya tutuşmanızı tafsiye etmem. Onları alt etmeyi başarsanız bile gece bekçileri karmaşayı duyup, bütün şehri ayağa kaldırır ve etraftaki devriyelerin hepsini başınıza üşüştürürler. En iyisi mahzendeki gizli kapıdan kaçmanız."
" Bu evde ön kapıdan başka bir çıkış dahamı var?"
Hadım, " Evet." dedi ve " Birkaç yıl önce; eğer zorda kalıp, gizlice kaçmamız gerekirse diye mahzenden tenha sokaklara açılan gizli bir geçit yaptırmıştık." diye açıkladı.
Melik şah, " Önce bize şu kılıçlarla hançerleri getir. Sonrada düş önümüze ve yolu göster." dedi.
Bunun üzerine hadım, şişman vücudundan beklenmeyecek bir çeviklikle salondan seğirtti ve kısa bir süre sonra kucağında üç eski kılıç ve bir hançerle geri geldi.
Melik şah adamın elindeki kılıçlardan birini alıp, diğerlerini arkadaşlarına dağıtmasını işaret etti ve " Biz kaçtıktan sonra Norman'lar canınızı yakmasınlar? dedi. " Eğer size bir zarar verirlerse kendimi hiç affetmem."
Hadım, " Gönlün ferah olsun paşam. Bizim çok yüksek yerlerde tanıdıklarımız var. Ayrıca, eğer sizi burada bulamazlarsa bize dokunmaya cesaret edemezler." dedi.
Melik şah, kaçmak hoşuna gitmesede Konstantinopol'da edindikleri bilgileri bir an önce babasına iletilmesi gerektiğinden ve Selçuklu'ların, Anadolu'daki geleceklerinin bu bilgilerin çabucak Alpaslan'a ulaşmasına bağlı olduğundan; Norman'ların, hadım ve kızlara zulüm etme riskine göz yummaya karar verdi ve içinden, " Eğer görevimiz bu kadar acil ve önemli olmasaydı su Rossel bozuntusuyla tanışıp, haddini bildirmek isterdim." diye geçirdi ve elindeki kılıcı kuşağına sokup, Hadım'a, " Hadi daha ne bekliyorsun?" dedi.
Hadım hemen elindeki diğer kılıçları Sökmen ve Gökbörü'ye, hançeride Ragnar'a uzattı ve ucları yerde sürünen uzun ipek kaftanının eteklerini iki eliyle toplayıp, oflayıp puflayarak önlerine düştü.
Bu arada, ona uzatılan hançere burun kıvıran Ragnar, " Biraz durun!" diye söylenerek salonun ortasındaki masaya yürüyüp, bir tekmede bacağını kırdı. Tabakların ve kadehlerin yere dökülmesine aldırış etmeden yere eğilip, kalın tahtayı aldı ve elinde tarttı.
" Artık bununla idare edeceğiz."
Melik şah, Sökmen ve Gökbörü, " Ne yapıyorsun?" der gibi merakla kuzeyli savaşıya baktılar.
Ragnar, " Kılıçları benden önce kaptınız diye benim elimde kürdan gibi bir bıçakla gece vakti Konstantinopol'un sokaklarına çıkmamı beklemiyorsunuz herhalde." diye terslendi ve peşlerine takıldı.
Eleni'ninde ardlarına düştüğünü gören Melik şah." Sen burada kalsan daha iyi olur." dedi." Söylenenlerden anladığım kadarıyla dışarısı pek tekin değil."
Kız, " Ben şehri Ragnar'dan dahada iyi bilirim ve sizi arka sokakları kullanarak ta denize kadar götürebilirim. Ayrıca, Norman'lar evi alt üst ederlerken burada olmak istemiyorum. Ne olur sizinle gelmeme izin verin. " diye yalvardı.
Melik şah biraz düşündü ve Eleni'ye hak verip, onları takip etmesini işaret etti.
Böylece, evin arka tarafındaki merdivenlerden inip, kilitli bir kapıya vardılar ve hadım cebinden dört, beş anahtarın asılı olduğu demir bir halka çıkardı. Doğru kilidi ararken korkudan titreyen elleri yüzünden hepsini yere düşürdü ve eğilemeyecek kadar şişman olduğu için dizlerinin üzerine çöküp, anahtarları yeniden aldı. Zorlukla yeniden ayağa dikildikten sonrada içlerinden birini seçip, kilide soktu ve anahtarı çevirerek kapıya yüklendi.
Uzun zamandır kullanılmadığı için menteşeleri paslanan kapı gıcırdayarak sonuna kadar açıldı ve hadım içeri girip, hemen solundaki rafta duran iki kandili cebinden çıkardığı bir çakmak taşı ve çelikle tutuşturdu.
Mahzen aydınlanır aydınlanmaz ışıktan ürken birkaç sıçan karanlık köşelere kaçıştılar.
Hadım kandillerden birini Melik şaha uzatıp, farelerin saklandıkları gölgelerden uzak durmaya çalışarak biraz ötesindeki üst üste yığılmış birkaç çürük kalasın yanına yürüdü ve " Şunların kaldırılması lazım" diye işaret etti.
Sökmen ve Gökbörü hemen tahtalara saldırıp, hepsini odanın öbür yanına yığdılar.
Hadım biraz önce üzeri kapalı olduğu için görünmeyen, bir ucuna demir bir halkanın bağlı olduğu taş kapağı işaret etti.
" Geçit şuranın altında."
Ragnar hemen elindeki masa bacağını yere bıraktı. Avuçlarının içine tüküküp, ellerini halkaya geçirdi ve tüm gücüyle asılarak taş kapağı yuvasından çıkarıp, açılan boşluğun kenarına indirdi.
Hadım, " Aşağıya indikten sonra yola devam edin. Geçit sizi arka sokağa açılan demir bir kapıya götürecek." deyip, hâlâ elinde tuttuğu anahtarlıktan bir anahtar çıkardı ve Melik şah'a uzattı.
" Dışarı çıkınca yolun geri kalanını Eleni'nin yardımıyla halledersiniz. Ama, arkanızdan taş kapağı yeniden yerine koymayı unutmayın."
Sonraki bir, iki dakika Eleni, Melik şah, Sökmen ve Gökbörü aşağıya indiler ve Ragnar'da masa bacağını bıraktığı yerden alıp, arkadaşlarına uzattıktan sonra basamakları indi ve taş kapağı çekip, yeniden yuvasına yerleştirdi. Hadımda kullanıldığı belli olmasın diye kapağın kenarlarını tozla doldurdu ve kalaslarıda yeniden üzerine yığdıktan sonra mahzenden çıkıp, kapıyı arkasından kilitledi.
Bu arada, Melik şah'ın tuttuğu kandilin ışığında, dört arkadaş ve Eleni dar koridorda yürümeye başladılar ve yirmi metre kadar sonra sağlam görünüşlü demir bir kapıya vardılar.
Melik şah elindeki anahtarla kilidi açtı ve kapıyı yavaşça aralayıp, bir süre etrafı dinledi. Diğer taraftan bir ses duymayınca, " Biraz bekleyin." deyip, dışarı süzüldü ve sokakta kimsenin olmadığına emin olduktan sonra arkadaşlarına, " Gelebilirsiniz." diye seslendi.
Sökmen, Gökbörü ve Ragnar sokağa çıktılar.
Melik şah son çıkan Eleni'nin ardından kapıyı tekrar kilitleyip, anahtarı kıza uzattı ve " Ne tarafa?" diye sordu.
Eleni gidecekleri yönü işaret etti ve önlerine düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...