Güneş şehrin yüksek binalarinin arkasında kaybolup, karanlık çökmeye başladığında; Ragnar, zemin katında hiç penceresi olmayan, kırmızıya boyalı üç katlı bir saray yavrusunun önünde durdu ve " Kesenin ağzını açma zamanı geldi." dedikten sonra eve çıkan basamaklardan tırmanıp, demir işlemelerle kuvvetlendirilmiş meşe kapıyı birkaç kez yumrukladı.
Birkaç saniye sonra kapının ortasında kare biçimi küçük bir pencere açıldı ve diğer tarafta şişmanlıktan hiç gerdanı yokmuş gibi görünen, kafasında tek bir tel bile saç bulunmayan biri belirdi. Adam bir süre dört arkadaşı bir sarrafin kendisine getirilen şaibeli bir malı incelemesi gibi süzdükten sonra sadece hadımların sahip olabileceği ince, kadınsı bir ses tonuyla, " Bugün kapalıyız." dedi.
Hadımın yeterince paraları olmadığını düşünerek onları başından savmak için yalan söylediğini anlayan Ragnar, Melik şah'ın yahudinin yanından ayrılırken ona verdiği keseyi çıkardı ve bağını gevşetip, eline aldığı iki sikkeyi ona uzattı.
" Bu senin. Bir zahmet yukarıya çık ve Eleni'ye, Ragnar seni görmeye geldi de."
Hadım avına saldıran yılan çabukluğuyla altınları küçük pencereden kaptı ve " Biraz bekleyin." deyip, gözden kayboldu.
Dört arkadaş birkaç dakika bekledikten sonra ağır kapı gıcırdayarak ardına kadar açıldı ve üzerinde rengarenk bol bir kaftan giyen top gibi yusyuvarlak hadım içeri girmelerini işaret etti.
" Erkencisiniz. Daha kapıya nöbetçileri bile koymadık. Uçkurunuz başınıza vurdu herhalde."
Dört arkadaş eşikten içeri girdiler ve kendilerini, tavırlarından alacele hazırlandıkları belli olan zebellah gibi iki zencinin dalkılıç nöbet beklediği, duvarları ipek perdelerle kaplı, sağına soluna beyaz mermerden oyulmuş çıplak kadın heykeleri serpiştirilmiş geniş bir odada buldular.
Bu arada hadım kapıyı yeniden sürgüleyip, yanlarına yürüdü ve " Umarım tedbir olarak Eleni'nin sizi gerçekten tanıyıp, tanımadığını kontrol etmemize karşı çıkmazsınız." diye zencilerden birine işaret verdi.
Fedai hemen koşar adım odanın sonundaki merdivenlere tırmandı ve birkaç saniye gözden kaybolduktan sonra yanında, saçları başak rengi, mavi gözlü, orta boylu, zayıf bir kızla yeniden basamakların başında belirdi.
Ragnar kızı görür görmez ellerini iki yana açtı ve sevinçle, " Eleni." diye haykırdı.
Kızda bir sevinç çığlığı atıp, yanındaki fedai onu durdurmaya firsat bulamadan aşağıya koştu ve kuzeyli savaşçının boynuna atıldı.
" Bu kadar zamandır nerelerdesin hayırsız. Acaba başına kötü bir şeymi geldi diye senin için endişelenmeye başlamıştım."
Ragnar, " Olanları sonra anlatırım." dedi. " Ama önce yukarı çıkıp, rahatca konuşabileceğimiz bir yere gidelim. Meraklı kulakların sana soracaklarımızı duymasını istemiyoruz." dedi
Eleni " Tamam." diye başını salladı ve Melik şah, Sökmen ve Gökbörü'ye bakarak, " Yanındaki bu yakışıklılarda kimmiş?" diye sorup, en yakınındaki Melik şah'ın yanına yürüdü ve yanağından bir makas aldı.
" En güzelide buymuş."
Genç adamın yanakları anında utançtan kıpkırmızı kesildi ve Eleni, " Vay, vay, vay. Pekte toymuş, hemencecik olgun domates kızardı.' diye güldü.
Ragnar, " Çocukla uğraşmayı bırakta bizi yukarı çıkar." dedi.
Eleni, " Bâşım üstüne." dedi ve Melik şah'ın koluna girip, merdivenlere yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALAZGİRT
Historical FictionMelik şah kağnıda ne taşındığını görmek için hemen perdeleri aralayıp yukarıya tırmandı ve üçü köşeye büzüşmüş, biri ayakta kızları görünce gülerek, " Ulan sende ne şans var be! Bok çukuruna düşsen her koltuğunun altında bir huriyle çıkacaksın." d...